metrika yandex
  • $21.37
  • 22.99
  • GA1445

Haberler / Ankara Analiz

Yahu yine Erdoğan Kazandı!-Sait Alioğlu

16.05.2023

 

Muhalifleşmiş bizim muhafazakârlarınız bu işe ne der?

Osmanlı’nın, dışarıya karşı zayıf düşürüldüğü Tanzümat Fermanı ile başlayan, yine Batı’nın birer dayatması şeklinde okunmayı hak eden Meşrutiyet dönemlerinde, aynı minval üzere gelişen olaylar ve devletin yıpratılmasını öncelediği bilinen İttihad ve Terakki deneyiminden sonra sahne alan katı Kemalist uygulamalar, sözde demokratik dönemlere rağmen hep uygulana geldi.

Kemalist uygulamalar, başta Osmanlı devleti olmak üzere Müslüman toplumun insicamının, onların aleyhine ve Batı ile Batıcıların lehine sonuç vermesi için baskılar neticesinde ortaya konan/uygulanan devrimler üzerinden kendini göstermişti.

Bu uygulamaların tek bir sebebi vardı, o da İslam’ı tarihe gömmek, onun yerine “Allahsızlık inancının yerleştirileceği” seküler bir zeminde din, özellikle de konumuz gereği olarak söylesek, İslam’ın tüm ağırlığıyla toplumsal plandan atılma düşüncesinin ikamesinin temini idi.

Ama bu konuda birçok başarı elde edip Müslümanların canını yakmış olsalar da, istedikleri gibi bir sonuç elde edememişlerdi. Zira şeytanın hilesi(4-76zayıf olduğu için, bunlarında hilesi pek tutmamıştı. Ama buna rağmen bir hayli can yakmıştı! Bu durumlar hemen herkesin, özellikle de yalan söyleyen resmi tarihe inanmayan Müslüman çoğunluğun malumudur.

İşte günümüze gelirsek, CHP’nin ellilerde, o da “Müslümanlara ‘dışarıdan’ uygun görülen” demokrasi yoluyla ebedi muhalefete mahkûm edildiği, onun pek de iktidar yüzü görmediği o dönemden bugüne, salt iktidara gelmek için, başta –o da darbe yaptırma adına- ordu ile birlikte birçok kurumu “vesayete binaen” elinde tutması sonucu, CHP 2010’lara kadar gelebilmişti.

Elinde bulundurduğu bu vesayet kurumlarının marifetiyle ülkeye ve topluma nizamat vermeye çalışan CHP’nin, bir yandan da pek de iktidara gelmek istemediğine şahit oluyorduk. Zira iktidar etme zor bir işti ve o iş sağcı, muhafazakâr partilere havale edilmişti. Haklarını yememek gerekir, bu sağcı-muhafazakâr partiler he ne kadar Müslüman halka pek çok hayal kırıklığı yaşatmış olsalar da, onları, laikler karşısında birçok konuda gönendirmeyi de pek ihmal etmemişlerdi.

Bu iktidarlar, özellikle de laik hegemonyanın, Müslüman çoğunluk adına pek de istemediği, hatta onlara çok gördüğü/esirgediği/yer, yer oluşumunu engellediği maddi kalkınma konularında elden geldiğince bir şeyler yapmaya çalıştılar.

Yanlışları ve doğrularıyla Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, Turgut Özal, Necmettin Erbakan ve günümüzde ise Recep Tayip Erdoğan’ın, bu alanda var olan çabaları dikkate değer içeriklere sahiptir.

Var olan Kemalist rejimi kuran CHP’nin,  “hem rejimin sahibi olma ve hem de iktidar olmaktan korkma” düşüncesini ortadan kaldırma adına, “mertliği bozma” kabilinden, o da FETÖ düzmecesi olan kaset skandalıyla dönemin parti genel başkanı Deniz Baykal, bir komployla yerinden edilmiş ve onun  yerine  “bir devlet memuru” olan ve başkaca bir sıfatı bulunmayan Kemal Kılıçdaroğlu getirilmişti.

Yani,o, kasetle gelmiş ve yüzyılın seçimi sayılan14 Mayıs 2023 günü yapılan seçimler öncesinde, yine FETÖ’nün o iğrenç komplosuyla, bir kaset vakıası üzerinden şantaj yapılarak Cumhurbaşkanlığına aday olan “eski CHP’li” günümüzde ise Memleket Partisi Genel Başkanlı makamında bulunan Muharrem İnce,  seçim yarışında saf dışı edilmiş oldu.

Bu vakayı, hemen herkes gördü. Özellikle de CHP’liler başta olmak üzere, laik cenah ve onlara –kendilerine özgü indi sebeplerden dolayı- payanda olan, çoğu da “kifayetsiz muhteris” muhafazakâr parti yetkilileri, bilumum üyeleri ve ne yazık ki, seçmenleri de…

Bunlar, bir kısmı eski partileri olan AK Parti’yi ve özellikle de onun liderini bir türlü aşamadıklarından, hatta ne yapsalar da aşamayacaklarından dolayı, soluğu Kemalist CHP’de aldılar! Ne diyelim, onlar için eğer bir sonuç verecekse hayırlı olsun. Ama işin oluşum temelinde bir hayır/iyilik unsuru yoksa  bu boşa kürek çekmek olacaktır.

AK Parti iktidarıyla birlikte, başta, toplum ve ülke üzerinde “Ali kıran, baş kesen”  bir rolü kendine uygun gören ve darbecilikle müsemma Kemalist karakterli orduya, bu iktidar tarafından verilen yeni düzen bu bayları çok üzmüştü.

Bunun gibi birçok resmi ve toplumsal planda vesayetlere karşı verilen mücadele Kemalistleri, onlara payanda olan bilumum ulusalcı, sol güçlerle birlikte, bu seçim döneminde kendi alamet-i farikaları olan özgürlükçü yaklaşımlarını bir çırpıda çöpe atan liberallerle birlikte, iktidar hırsı ile yanıp tutuşan ve ondan dolayı celladına aşık olma hallerini yaşayan birçok muhafazakâr parti, öbek ve şahısların da –görece bazı başarıları hariç- üzüldüğünü görmekteyiz.

Birçok yazıda olduğu üzere, yukarıda da belirtmeye çalıştığımız bu yüzyılın seçimi mevzuu epey zamandır gündemde bulunmaktadır. Gerek Millet İttifakı’nın o da, “Kemalizm’in “yeniden” zafer kazanması” adına, gerekse de Cumhur İttifakı’nın, başta toplum olmak üzere ülkenin ve devletin –ama bu devlet Kemalist karakterli olmamalıydı- bekası ve gönenç adına değerlendirmeler yapılmaktaydı.

Sürekli tantana halinde olan Millet İttifakını’nın yurt içinden ziyade dışarıdan, özellikle de Batı’dan almaya çalıştığı desteğe, başta onlardan yana olan ideolojik yaklaşımlara sahip liberal çevrelerle birlikte “Ne olursa olsun Erdoğan Gitsin”ci! Sloganını bayraklaştıran bilumum sağcı, solcu, muhafazakâr çevrelerin, CHP üzerinden emperyalist Batı’nın ekmeğine yağ sürdükleri apaçık ortada olup, bu ülkeye bir fayda getirmeyecektir.

Bunu en başta görmek gerekir. Bu, başlı başına bir facia. Hatta AK Parti iktidarının yaptığı yanlışlarla kıyaslandığında, o yanlışları  neredeyse masum kılacak.

Tamam AK Parti iktidarının ve liderliğinin, bugüne kadar birçok hata, kusur ve yanlışları oldu. Hiç kimse bunları görmezden gelemez ki, bunların eleştirilmesi de gerekir, ama yüz yıllık bir Kemalist hınçla birlikte, Kemalizm’e sığınan avanelerin bazı indi sebeplerden kaynaklanan hırsları, kabul edilmelidir ki, AK Parti’nin yanlışlarını gölgede bırakmakta ve belki de unutturmaktadır.

Hadi Kemalistler düşünmez ve görmezler; hiçbir iktidarın değil çözmek için, varlığını kabul etmek istemedikleri “Kürt sorunu, Alevi sorunu ve genelde ise, Müslüman çoğunluğa karşı işlenen cürümlere/suçlara yönelik çözüm çabaları AK Parti döneminde gündeme geldi, Ama gerek Kemalist kadrolar ve gerekse de onlara payanda olan laik,seküler güçlerle birlikte, maalesef onlara payanda olan birçok muhafazakâr parti ve çevrenin de sakiliyet halini de nasıl izah edelim!

Kılçdaroğlu ile girdiği her seçimi açık  ara kazanan Erdoğan –bu arada Kılıçdaroğlu’da girdiği her seçimi kaybetti-  bu seçimi de milletin tevecühüyle kazandı. Bu demektir ki, Erdoğan, ömrü vefa ettiği sürece yedi yıl daha o makamda kalacak. Daha sonra ise, köşesine çekilecek ve belki de Demirel gibi “bir bilen” rolünde olacaktır.

AK Parti’nin Cumhurbaşkanlığı makamı ile birlikte meclis çoğunluğunu da elde etmesi bir başarıdır. Ama parti, elde ettiği meclis çoğunluğu hazır elinde iken, başta Kürt sorunu olmak üzere tüm toplumsal sorunlarla birlikte ekonomik sorunları da çözmek için yeniden bir strateji belirlemeli ve o minvalde hareket etmelidir ki,toplumun gözü, bugüne kadar “mumu yatsıya kadar yanan” insanlar misali CHP’de ve avanesinde olmamalı…

Burada artık top AK Parti’de ve Erdoğan’dadır.  Cumhur/millet görevini yerine getirdi! Her ne kadar taşıdığı anlam tarihsel alanda farklılaşmış olsa da cumhuriyet’i, ikinci yüzyıla kimin taşıyacağından ziyade, nasıl bir içerik değişikliğine gidilerek Müslümanlaştırılacak, işte onun sorusu ve cevabı önem kazanacaktır.

Tamamda “burada form önemli mi?” denilebilir, ama ya var olanı Müslümanlaştırmak, ya da İslam’ın öngördüğü ilkeler üzerinden topluma uygun yeni formlar bulmak gerekir. Gerisi ise, boşa kürek çekmek ve jakoben anlayışları bıkmadan, usanmadan kabul etmek  ve sürekli yanlışta kalmak olur.

 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş
Çok okunan haberler
Çok okunan yazılar