metrika yandex
  • $32.45
  • 34.68
  • GA18240

Haberler / Yorum - Analiz

Sudan’da Derin Fay Hatları Kırılmaya Zorlanıyor - Abdullah Mahmutoğlu

09.06.2019

Afrika Uzmanı Abdullah Mahmutoğlu Sudan'daki Son Gelişmeleri Hertaraf Haber Okuyucuları için Değerlendirdi:

"Sudan olaylarını sadece ekonomik sebepler veya iç dinamikler üzerinden okumak yanlış olacaktır. Ülkede uzun yıllardır planlanmakta olan bir senaryo söz konusudur. Ülkede İslami bir yönetim olması Sudanı daima hedefte tutmaya sebep olmuştur. Gerek Batılı ülkeler ve gerekse İslami yönetimleri kendi iktidarları için bir tehlike olarak gören Körfez ülkeleri bu yönetimin etkisiz kılınması için çeşitli tezgahlara başvurmuş ve bu planlarını gerçekleştirmek için çeşitli oyunlar oynamışlardır. Sudan adım adım bu günlere getirilmiştir. Önce Güney bölgesinin ayrılması için gereken adımlar atılmış ve ülke ikiye bölünmüştür."

Sudan’da Derin Fay Hatları Kırılmaya Zorlanıyor

Sudan’da geçen yılın Aralık ayında başlayan ve askerlerin müdahalede bulunması üzerine pek çok insanın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan gösteriler ülkeyi adım adım bir kaosa doğru sürüklemektedir. Kötüleşen ekonomik duruma ve temel tüketim maddelerine yapılan aşırı zamlara bir tepki olarak başlayan ancak zamanla rejim karşıtı eylemlere dönüşen gösteriler ve askerlerin buna karşı takındığı tavır, ülkeyi her geçen gün maalesef derin bir toplumsal bölünmeye taşımaktadır. Göstericiler, uzun yıllardır biriktirdikleri öfkeyle geçmiş döneme ait ne varsa silip süpürmeye azmetmiş görünmektedirler. Sosyal medyayı etkili bir şekilde kullanan muhaliflere ait hesaplarda eski yönetim taraftarları veya ona yakın duranlar kelimenin tam anlamıyla bir linçe tabi tutulmakta ve kendilerine asla bir yaşam alanı tanınmaması gerektiği yönünde aşağılayıcı bir dil ve üslup kullanılmaktadır. Geniş bir tabana sahip olan İslami Hareket’in tüm mensupları “hortumcu”, “katil”, “hırsız”, “din tüccarı” vb. tanımlamalarla anılmakta; siyasi ve toplumsal alanlarda dışlanmaları talep edilmektedir. Göstericilerle askerler arasında yapılmakta olan görüşmelerde geçmiş dönemde iktidar partisiyle herhangi bir şekilde ilişkisi olan kesimlerin gelecekteki siyasal alana katılım sağlamalarına şiddetle karşı çıkılmaktadır. Ömer el-Beşir’e el çektirerek yönetime el koyan eski Savunma Bakanı Muhammed Awad b. Awf’ın istifasında da bu tutum etkili olmuştur. Zira muhalifler Ömer el-Beşir’le aynı yönetimde yer almış olan Bin Awf’a  şiddetle karşı çıkmış ve ordu içindeki yandaşlarının da baskısıyla istifa etmesini sağlamışlardır.

Bin Awf’ın istifası üzerine Askeri Geçiş Konseyi Başkanlığını üstlenen Abdulfettah el-Burhan, başta büyük oranda kabul gören bir profil olarak lanse edildi. Tarafsız olduğu ve eski yönetimden uzak bulunduğu genel olarak kabul görmüştü. Ancak kısa bir süre sonra el-Burhan’a karşı da sesler yükselmeye başladı. Zira onun da bir tarikata mensup olduğu, dini yönünün ağır bastığı ve İslami kesimle bir hesaplaşmaya girişmeyeceği ifade edilerek yönetimi elinde tutmaması gerektiği dillendirilmeye başlandı. Bin Awf’ın istifasında etkili olduklarını düşünen ve Genel Kurmay Başkanlığının önünü adeta bir festival alanına çeviren göstericiler kendilerinde vehmettikleri gücün etkisiyle eylemleri sürdürmeye ve Askeri Konseyle iktidar pazarlığı yapmaya başladılar. El-Beşir’e karşı gerçekleşen devrimde kendilerinin de pay sahibi olduğunu söyleyen Askeri Konseyin, eski yönetimi tamamen devre dışı bırakarak iki yıl içerisinde ülkeyi seçime götürüp yönetimi sivillere deveretmeyi taahhüt etmesine karşın göstericilerin oluşturduğu Özgürlük ve Değişim Güçleri ortak platformu buna razı olmayarak yönetimin tamamen kendilerine bırakılmasını talep etmektdir. İbn Awf’ın çekilmesi göstericilerde tabiri cazise bir güç zehirlenmesi yaratmıştır. Sahip oldukları halk desteğiyle istediklerini alabileceklerini hesap etmektedirler. Oysa bu destek herhangi bir gruba verilen bir destekten ziyade el-Beşir’e yöneltilmiş olan bir protestoydu.

Muhaliflerin; askerlerin, yönetimi tümüyle sivillere devretmesinin mümkün olmadığını hesap etmemeleri ciddi stratejik bir hatadır. Askerlerin inisiyatifi tamamen sivillere devretmeyeceği aşikardır. Zira üst kademede bulunan askerlerin neredeyse tamamı Darfur’da veya Güney’de yaptıkları görevlerden dolayı ileride kendilerini yargılamaya götürebilecek bir sürecin yaşanabileceğinin farkındadırlar. Özellikle gösterilerde başı çeken sosyalist grubun fırsatını bulduğunda kendilerine her türlü yargılamayı reva göreceğini biliyorlar. Bu yüzden inisiyatifin kendilerinden çıkmasına asla müsaade etmeyeceklerdir. Arefe günü yaşanan ve 100’ün üzerinde insanın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan üzüntü verici hadiselerden dolayı durumun kendi aleyhlerine daha da kötüleştiğinin de farkındadırlar. Başta Askeri Konsey Başkanı el-Burhan ve yardımcısı Mahmmed Hamdan Dakalu (Hımedti) olmak üzere Askeri Konsey açısından bu husus daha da kritik bir hale gelmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla askerlerin inisiyatifi elden kaçıracak bir çözüme asla yanaşmayacakları öngörülmektedir.

Eylemlerde ön safta yer alan sosyalist eğilimli Meslek Odaları Birliğinin devrik lider Ömer el-Beşir aleyhine oluşan öfkeyi arkasına alarak toplumsal varlığıyla gayr-ı mütenasip bir şekilde, hak etmediği bir siyasi kazanım peşinde koşması askerlerle yaşanmakta olan anlaşmazlığın başlıca sebeplerinden biridir. Bu grup, olası seçimlerde fazla oy alamıyacağının farkındadır. Seçimle iktidara gelmesi mümkün olmayacağından arkasına aldığı bu havadan yararlanarak 4 yıllık bir süre için ülke yönetimine talip olmuştur. Zira bu 4 yıl içerisinde istediği düzenlemlere gidebileceğini ve durumu lehine dönüştürebileceğini hesap etmektedir. Bu grubun, yönetimin şartsız olarak kendilerine verilmesi ve 4 yıl boyunca seçim yapılmamasında ısrar etmesi, görüşmeleri tıkayan başlıca sebep olmuştur.

Meslek Odaları Birliği ve Sudanlı Doktorlar Birliği gibi seküler anlayışı savunan gruplar, sosyal medya hesaplarında mevcut anayasanın ilga edilmesini ve İslami ilkelerden arındırılmış yeni bir laik anayasa yapılmasını da savunmaktadır. Bu talebin geniş bir kabul görmesi oldukça zordur. Zira Sudan halkının büyük bölümü dindardır ve dinden uzaklaştıracak bir çözüme razı olmayacaktır. Onlar yaşanan sıkıntıların sorumluluğunu, İslami ilkelere değil, İslamı iyi uygulamadıklarını düşündükleri el-Beşir yönetimine yüklemektedir. Nitekim bu tehlikenin farkına varan muhafazakar kesim, bunu çeşitli vesilelerle dile getirmektedir. Başkent Hartum’da "Ensaru'ş-Şeria" isimli Selefi grubun öncülük ettiği ve diğer bazı dini grupların da destek verdiği dev gösteriler düzenlendi. Cuma namazının ardından farklı bölgelerde gerçekleşen bu gösterilere büyük kalabalıklar katıldı. Ancak işin tabiatı gereği onların sesi fazla duyulmadı. Zira tüm gözler Genelkurmayın önünde toplanmış olan muhaliflerin üzerinde odaklanmış bulunmaktadır.

Aleyhlerine oluşan olumsuz havadan dolayı şimdilik suskunluk içerisinde bulunan İslami Hareket mensuplarının nereye kadar sessiz kalacağı kestirilememektedir. Ancak kendilerine yönelik bu aşağılayıcı ve sert tavrın gelecekte pratiğe yansıtılması durumunda bu kesimin de tepki koyması kaçınılmaz olacaktır. Zira tüm bu aşağılamalara sessiz kalsa da bu hareketin hâlâ ülkenin en geniş tabanlı hareketi olduğu bilinmektedir. Yönetimi ele alan Askeri Konseyin de bu dengenin farkında olduğu, her kesim tarafından kabul gören sürdürülebilir bir yönetim oluşturmak için çaba sarfettiği ve herhangi bir grubu öne çıkarmak istemediği değerlendirilmektedir.

Sudan'da yaşanmakta olan süreçte dış  aktörlerin etkisi ve müdahalesi de net bir şekilde ortaya çıkmış bulunmaktadır. BAE+Suud+Mısır ortak grubu açık bir şekilde sahada yerini almıştır. Yemen’de yaşanmakta olan iç savaş Sudan’daki gösterilerde de önemli bir faktör haline gelmiştir. Yemen’deki cephede Sudanlı askerlerin ön safta konuşlandırıldığı bilinmektedir. Burada yaşanacak bir çekilme veya geri adım Suudi-BAE koalisyonunda önemli bir zaaf yaratacaktır. Bu yüzden bu iki ülke Sudan’da kendilerinden yana tavır koyacak ve Yemen cephesini zayıflatacak bir girişimde bulunmayacak bir yönetimin oluşması için tüm imkanlarını seferber etmektedirler. Yemen’deki Sudan gücünün komutanı olan Abdulfettah el-Burhan’ın Askeri Konsey Başkanlığına getirilmesinde bu koalisyonun önemli destekler sağladığı düşünülmektedir. Nitekim el-Burhan başkanlığa gelir gelmez BAE ve Suud yönetimleri Sudan’a 3 milyar dolarlık bir yardım paketini açıkladılar. Sudan Merkez Banksına 500 milyon dolar nakit desteğinde bulunarak dar boğazda bulunan döviz piyasasını rahatlattılar. Karşılıklı görüşmelerde bulunarak Askeri Konsey’in meşruiyetini güçlendirmeye çalıştılar. Afrika Birliği’nin Sudan’ın üyeliğini askıya almasına karşın Arap Birliği, Askeri Konsey Başkan yardımcısı Hımedti’yi birliğin toplantısına kabul ederek zımnen destek vermiş oldu. Amerika ve Batılı ülkeler sözde sivil yönetim çağrısında bulunmuş olsalar da büyük oranda sessiz kalarak el-Burhan geçici yönetimine zımnen destek vermiş bulunmaktadırlar.

Sudan olaylarını sadece ekonomik sebepler veya iç dinamikler üzerinden okumak yanlış olacaktır. Ülkede uzun yıllardır planlanmakta olan bir senaryo söz konusudur. Ülkede İslami bir yönetim olması Sudanı daima hedefte tutmaya sebep olmuştur. Gerek Batılı ülkeler ve gerekse İslami yönetimleri kendi iktidarları için bir tehlike olarak gören Körfez ülkeleri bu yönetimin etkisiz kılınması için çeşitli tezgahlara başvurmuş ve bu planlarını gerçekleştirmek için çeşitli oyunlar oynamışlardır. Sudan adım adım bu günlere getirilmiştir. Önce Güney bölgesinin ayrılması için gereken adımlar atılmış ve ülke ikiye bölünmüştür. Sahada galip olmasına karşın masada yalnız bırakılan el-Beşir yönetimi oluşan baskılardan dolayı ülkenin bölünmesine engel olamamıştır. Bölünmenin ardından ülkenin petrol kaynaklarının büyük bölümü Güney’de kalmıştır. Ardından Darfur olayları sahneye konulmuş ve derin toplumsal yaralar açan çatışmaların yaşanmasına yol açılmıştır. Yıllarca süren ambargoyla zaten zor durumda bulunan ülke ekonomisi iyice çökertilmiş ve mevcut yönetimin kolu kanadı kırpılmıştır. Ekonomideki kötü gidişatın, dış ticaret açığının, yüksek zamlar vb. ekonomik sıkıntıların yanısıra her kesimde dillendirilmeye başlanan yolsuzluk şayialarının ülkeyi derin bir öfke sarmalına soktuğu aşikardı. Ancak Ömer el-Beşir yönetimi bunu seyretmekle yetindi. Zamanında gereken tutumu ortaya koyamadı. El-Beşir, zamanında ayrılıp ülkeyi seçime götürseydi bu süreci daha kolay atlatma şansı bulunuyordu. Ancak öyle anlaşılıyor ki el-Beşir ve ekibi bu süreci doğru okuyamamıştır. Dış güçlerin ülkeye müdahale etmek istediğini sık sık gündeme getirmiş olsalar da bu süreci idare etmekte başarısız olmuşlardır.

Gelinen bu aşamada Sudan halkının önünde hâla ülkeyi selamete çıkarabilecek bir şans bulunmaktadır. Ülkenin tüm kesimlerini kapsayacak, kimseyi dışlamayacak adil ve şeffaf bir seçimle ülke yönetimini ehil kadrolara bırakmak. Aksi halde halihazırda yaşanmakta olan kaotik ortam daha uzun yıllar sürecektir. Sudan halkı çok renkli bir mozaike sahiptir. Ülkede farklı ırklara ve kabilelere mensup insanlar bulunmaktadır. Bir kesimin diğerlerine tahakküm etme imkanı bulunmamaktadır. Ülkedeki herhangi bir kesimi veya kabileyi dışlayacak bir formülün başarı şansı yoktur.

Eylemcilerin ve askeri kesimin bu tutumlarında ısrar etmesi, ülkeyi çok zor şartlara mahkum etme tehlikesi barındırmaktadır. Unutulmamalıdır ki ülkenin bu zor ekonomik duruma ilaveten hâla çözüm bekleyen bir Darfur sorunu, bir Güney sorunu ve hatta bir Doğu sorunu bulunmaktadır. Açılacak derin toplumsal yaralar ve ayrılıklar tüm bu sorunları harekete geçirme potansiyeline sahiptir. Sudan halkının tek çaresi, yeniden birlik ve beraberliğini tesis etmesidir. Bunun tek yolu da herkesin sonucunu saygıyla karşılayacağı adil ve şeffaf seçimlerin en kısa zamanda yapılmasıdır.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş