metrika yandex
  • $32.19
  • 34.99
  • GA17650

Haberler / Söyleşi

STK Röportajları-8: MAZLUMDER "1991’den BUGÜNE, MAZLUMUN YANINDA, ZALİMİN KARŞISINDA"

05.07.2023

Hertaraf Haber olarak, Ankara'da faaliyet gösteren STK'ları daha yakından tanımak ve faaliyetlerini okurlarımıza tanıtmak için gerçekleştirdiğimiz röportaj serimizde sekizinci adresimiz İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanaışma Derneği (MAZLUMDER) Ankara Şubesi oldu.

Devletten ve siyasal parti ve gruplardan bağımsız çalışan bir insan hakları örgütü olan MAZLUMDER, İnsan haklarını hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm insanlar için çifte standartsız bir temelde savunmaya kararlı bir grup insanın ortak girişimi olarak doğdu.


Osman Yurt'a göre MAZLUMDER, insanın insan olarak yaratılması dolayısıyla doğuştan birtakım haklara sahip olduğuna ve bu hakları hiçbir gücün, hiçbir gerekçeyle ortadan kaldıramayacağına inanmaktadır. Kişinin, bu haklarını özgürce kullanabildiği sürece insan onuruna yaraşır bir hayatı sürdürebileceğini kabul etmektedir.
 
Bu temelden hareketle, insan haklarını, insan haysiyetiyle ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan, siyasal, ekonomik, sosyal, hukuki, psikolojik, kültürel ve fiili her türlü girişimi, insan hakları ihlali ve "zulüm" olarak görmektedir.

Ankara Şube Başkanı Osman Yurt, MAZLUMDER'in , her türlü zulmün kaldırılması ve yeryüzünde tüm haksızlıkların son bulması için çalışmayı, insan olarak var olmanın ve insanca yaşamanın bir gereği olarak kabul ettiğini vurgulamakta.. Bu konuda da hiçbir ayrıma gitmeksizin, kim tarafından ve kime karşı yapılırsa yapılsın, her türlü haksız muameleye karşı çıkmanın, işkence, aşağılama ve tecavüze karşı mücadele vermenin gerekliliğinden hareketle çifte standartsız bir insan hakları mücadelesinin önemine inanmakta olduğunu belirtiyor..

MAZLUMDER Ankara Şubesi ise  2001 yılında kuruldu... 

Derneğin Başkanı Osman Yurt ve Ekibi işbirliği içerisinde ve fedarlıklarla faliyetlerini yürütmektedir.

"Akdeniz’de bir göçmen teknesi batışında 500’ün üzerinde insanın hayatını kaybetmesi bile insanlık vicdanında gereken karşılığı bulmuyor" diye feryad eden ve İnsan Hakları İhlallerine karşı özgün bir duruş sergileyen Derneğin Ankara Şube 12. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Av. Osman Yurt ile Ankara STK Söyleşimizi gerçekleştirdik..

Ali Estelik-Fuat Taşcı/ Hertaraf Haber

Osman Bey öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

İsmim Osman Yurt. Şu anda avukatlık yapıyorum. Aynı zamanda MAZLUMDER’in Ankara Şube Başkanıyım.

MAZLUMDER’in kuruluş süreci ve geçmişi hakkında bilgi vere bilir misiniz? Neden bir insan hakları derneği kurmaya yöneldiniz? O dönemde Türkiye’de insan hakları ne durumdaydı?

MAZLUMDER 1991 yılında, “Kim olursa olsun mazlumdan yana, zalime karşı,” şiarı ile kuruldu.  MAZLUMDER’in kurucularından birisi olmak  hayatımdaki en önemli olaylardan biri oldu. MAZLUMDER 32 yılını tamamladı. 12 Eylül 1980 Darbesi sonrası Türkiye’deki cezaevlerinde yaşananlar herkes tarafından bilinmektedir. İşkencelerin ve idamların yoğun yaşandığı bir dönemdi.  Mazlumder’in kuruluş süreci öncesi, işkence, kötü muamele haberleri çok fazla idi.  28 Şubat için hazırlık yapılıyordu. Özellikle dindar kesimlerin yaşadığı sorunlar dikkat çekici idi. Kadınların öğrenim hakları, çalışma özgürlükleri hoyratça ellerinden alınıyordu. Gizli gözaltlılarda insanlar, gruplar halinde  günlerce işkencelere maruz bırakılıyordu.

Türkiye’de 1986’da İnsan Hakları Derneği kurulmuştu. Mazlumder’in kuruluş aşamasında İHD Başkanı Nevzat Helvacı ile Yeryüzü Dergisi için röportaj yapmıştım. Röportajda,  Nevzat beye, Türkiye’deki başörtülü insanların eğitim özgürlüğünün ihlal edildiğini anlattım. Nevzat bey de cevaben; “Ya gerçekten öyle bir şey var mı?”diye yanıtlamıştı. Devamında “Yani varsa tabi ki yanlıştır” diye ifade etmişti; Nevzat beyin haberi yoktu. Sol çevrelerin yaşadıkları sorunlar onların gündeminde idi. Bu tür yapıların üyelerinin yoğunlaştığı konuları gündeminde tutmaları gibi, anlaşılabilir, doğal bir durum var.  İHD, süreç içinde,  başörtülü kadınların öğrenim haklarını savunmuştur.

Çalışmalarınızı yürütürken hangi ilkeleri gözetiyorsunuz?

Her şeyden önce MAZLUMDER temel haklar konusunda bir mücadele konseptine sahiptir. MAZLUMDER, tüm insanlık için geçerli olan yaşam hakkı ve kötü muamelenin önlenmesi gibi herkesin ortaklaşa savunduğu bir zeminde  mücadelesini  yürütmektedir.

MAZLUMDER üyelerinin çoğunluğu İslami duyarlılığı yüksek, mütedeyyin insanlardan  oluşmaktadır. Bu sebeple insan haklarını savunurken Müslüman kimliğiyle hareket etmektedir. Müslüman olmanın getirdiği şuurla insanlığın yaşadığı sorunlara ,daha üst perdeden, daha sahici, daha çifte standartsız sahip çıkma anlayışıyla hareket etmektedir. İnsan hakları faaliyetleri dinamik bir süreci ifade etmektedir. Bu da her konunun her zaman tartışılabilmesine imkan tanımaktadır.

MAZLUMDER’in temel amacı, insanın sırf insan olduğu için, doğuştan sahip olduğu, vazgeçilemez, devredilemez haklarını korumak ve sağlam dayanaklara kavuşturulmasını sağlamaktır. MAZLUMDER bu faaliyetlerini yürütürken Allah rızasını esas almaktadır.

İnsan hakları kavramı sizin için ne ifade etmektedir? Siz MAZLUMDER olarak insan haklarını nasıl tanımlıyorsunuz?

İnsan hakları, doğuştan itibaren, sırf insan olduğumuz için, Allah’ın bize lütfettiği devredilemez ve vazgeçilemez haklardır. Bir insan, yasal ve hukuki bir zorunluluk olmadan, güneş ışığından yararlanmadan mahrum edilirse bu büyük bir felakettir. Yakın zamanda, bir videoda, Suriye zindanlarında bir kadının tecavüz sonucunda bir çocuk doğurup, çocuğun hiç güneş görmeden yaşadığı şartlar anlatılmıştı. O videoyu izleyip de ağlamayan kimse olduğunu zannetmiyorum. Herkesin güneş ışığından yararlanması, oksijen alması, su içmesi de bir haktır. MAZLUMDER olarak daha çok temel ve ağır sorunlara yönelmekteyiz;  yaşam hakkı, adil yargılanma hakkı, ifade özgürlüğü, işkencenin önlenmesi, ayrımcılık yasağı gibi temel haklar  odak noktamızda yer almaktadır.

MAZLUMDER olarak Türkiye ve Ankara’da ne gibi faaliyetler düzenlemektesiniz? İnsan hakları ve diğer alanlarda odaklandığınız hususlar nelerdir?

Ağır sorunlar gündemimizde yer alıyor.  Artan ihlal bilgilerine yoğunlaşıyor ve bunları çözmek ve önleyici olarak yapılabilecekler üzerinde çalışıyoruz.. Bir temel hakkın ihlali durumunda bunu duyurmak ve farkındalığı artırmak için çaba göstermekteyiz. Mevcut düzenlemelere rağmen, kanunlar ihlal edilerek yapılmış işkence ve kötü muamele gibi sorunların önlenmesi için programlar yürütüyoruz. Mevzuatta olan veya olduğu zannedilen hukuk dışılıkların üzerine gidiyoruz. 1990’lı yıllarda Türkiye’de başörtüsünün yasaklanması gibi mevzuata girdirilmeye çalışılan sorunlar vardı. Buna ilişkin olumsuz Anayasa Mahkemesi kararları hatta AHİM kararları bile vardı. Biz o dönemlerde başörtüsü yasağına karşı  mücadele ediyorduk. Günümüzün Türkiye’sinde mevzuatta bu türden bir yasak olmasa da, toplumun farklı kesimleri bu konuları gündeme getirerek gerginliği alevlendirme peşinde olabiiyorlar. Biz de yeri geldiğinde onlara karşı tepkimizi ortaya koyuyoruz. Aynı şekilde işkence ve kötü muameleye ilişkin ihlaller 1990’lı yıllarda yoğun bir şekilde yaşanmaktaydı. Biz bunlara karşı mücadele yürütüyorduk. Günümüz Türkiye’sinde temel hak ve özgürlüklerin korunmasına ilişkin yasalar daha ileri seviyelerdedir. Örneğin, Türkiye “Birleşmiş Milletler İşkence ve diğer İnsanlık Dışı veya Küçültücü Muamele ve Cezaya Karşı  Sözleşme”yi kabul etmiş, iç hukukuna entegre etmiş ve bunu yaptırıma bağlamıştır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.

Türkiye’de insan haklarının korunmasına ilişkin sivil toplum kuruluşları ile birlikte, aynı zamanda devlet organları da faaliyet göstermektedir. Bunlardan en önemlisi Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK)’dur. Kolluk Denetim Komisyonu, Kamu Denetim Kurumu gibi çok sayıda kamu kurumundan söz edebiliriz. Ancak tüm bu olumlu gelişmelere rağmen farklı sebeplerle işkence ve kötü muamele sorunları ile karşılaşmaktayız. Bu ihlallerin önlenebilmesi için, mevcut mevzuatın uygulanmasına ilişkin, var olan kurulların çalıştırılmasına yönelik neler yapılabilir sorusuna cevap arıyoruz. Farkındalığı artırmaya, çözüme odaklanmaya çalışıyoruz. Ancak belirtmek isterim ki biz gönüllü faaliyet gösteren bir kuruluşuz. Profesyonelliğimiz çok azdır. Alt yapımızın özgül ağırlığımız kadar  güçlü olduğunu söyleyemiyorum. Duruş olarak  sağlam tavır ortaya koymaya çalışıyoruz ve bu konuda  hayli mesafe kat ettiğimizi düşünüyorum.

Düzenli olarak gerçekleştirdiğiniz  faaliyetler arasında insan hakları gecesine de sanıyorum ayrı bir yer açmamız gerekiyor. Bu yıl insan hakları gecesi, Ankara’da Ulucanlar Cezaevi Konferans Salonu’nda düzenlenmişti.  Bu gece hakkında bize neler söyleyebilirsiniz? Özellikle bu faaliyetle neyi gerçekleştirdiğinizin altını çizmek istiyorsunuz?

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’dür. MAZUMDER de her yıl 10 Aralık’ta programlar yapmakta ve yılın insan hakları ödüllerini dağıtmaktadır. MAZUMDER, bu geceyi ve ödül törenini insan hakları alanında bir farkındalık oluşturmak  ve yaşanan hak ihlallerine dair  genel bir bakış sunmak  amacıyla düzenlemektedir. Bunun için de MAZLUMDER program esnasında uygun görülen alanlarda ödüller vermekte ve bu program vasıtasıyla en geniş toplum kesimlerine ulaşmayı hedeflemektedir. Bu sene Ankara’da yapılan Ulucanlar Ceza Evi Müzesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirdiğimiz İnsan Hakları Gecesinin ayrı bir önemi vardı. Çünkü biz 2019 COVİD salgını sonrası ilk kez bu türden kamuoyuna dönük açık bir etkinlik gerçekleştirdik.

Buradan hareketle, Ulucanlar Ceza Evi gibi Türkiye Cumhuriyeti tarihine damgasını vurmuş sembolik bir mekanda oldukça etkili, yüksek bir katılımın olduğu bir program  gerçekleştirdik. Gelenleri üşüttük ancak  oldukça memnun kaldıkları bir program oldu.

MAZLUMDER genel olarak yaptığı faaliyetlerle ne gibi hedefleri gerçekleştirmeyi planlıyor ve toplumda hangi boşlukları doldurmaktadır?

MAZLUMDER Türkiye’de ve Dünyada var olan  ağır ihlallere odaklanmaktadır. Cari olan, mültecilere karşı ayrımcılık, düşmanlık, öldürmelerle sonuçlanan kampanyalar gibi can yakıcı konulara yoğunlaşmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde bir belgesel izledim. “Stalin’in Yamyam Adası” idi adı. 6000 siyasi mahkumu bir adaya sürmüşler. Binlerce insan açlıktan birbirini yemiş. 4000’i hayatını kaybetmiş. Belgeselde, böbrek gibi bazı organların nasıl yenildiği örneklerle anlatılıyordu. Yerel parti yetkililerinin tek bir konusu varmış: Kendilerinin sorumlu olmadığını, haklarında bir suçlama olmamasını savunuyorlarmış. Günümüzde Suriye İdlip’te milyonlarca insan üst üste yaşıyor. Açlıktan, soğuktan ölümler sıradan olaylar. Siyasilerin Türkiye’deki milyonlarca mülteciyi kısa sürede gönderme taahhütlerini her duyduğumda, Stalin’in Yamyam Adası aklıma geliyor. Şimdilerde bile sınırda yaşanan öldürmeler, çadırlardaki safalet, çocuk ölümlerinin sıradanlığı için herkes kendisinin sorumlu olmadığını anlatmak ve birilerini suçlamak peşinde. Herkes sorumludur. Kim bu yangına bir tas su dökerse saygı duyarız. Yangını artırmaya dönük her adım için sesimiz çıktığınca tepkimizi yükseltiriz. Yaşanan ve yaşanacak felaketlerden dolayı uyarılarımızı yapıyoruz. Yarın kimse kendisinin sorumlu olmadığını anlatmaya çalışmak zorunda kalmasın.

Irak’ta, Şiilere, Kürtlere katliamlar, işkenceler, idamlar uygulanırken Mazlumder  buradaydı, eleştiriyordu. Bugün Irak’ın belirli bölgelerinde Sünni Arap, Türkmen, Kürtlere yapılanlar ve Türkiye’den Irak’a bu risk gruplarının teslimi, gönderilenlerin yaşadıkları işkence, ölüm ve idamlar  gündemimizin ilk sıralarında yer alıyor.

Bizi İkinci Dünya Savaşı sonunda Sovyetlere gönderilip öldürülen Azeri aydınların hangi sebeple gönderildiği, hangi ‘haklı’ gerekçelerin olduğu, kimlerin sorumluluğu bulunduğu ilgilendirmediği gibi bugünkü Irak’a gönderilip ölümlerine, işkence görmelerine vesile olunmasının gerekçeleri, kimlerin sorumlu olduğu ilgilendirmiyor. Bunlar yapılmasın istiyoruz.

Biz buradayız. Zalimler ve mazlumlar yer değiştirir. Biz hep mazlumlar için dayanışma içinde oluruz.

Geçmişte Afganistan’da yaşanan insan hakları ihlallerini dönemin koşullarından kaynaklı imkansızlıktan dolayı tüm dünyaya aktarmak mümkün olmamaktaydı. Ancak buna rağmen geçmişte Afganistan’da Amerika Birleşik Devletleri ve İngiliz güçleri tarafından gerçekleştirilen katliamlara yönelik MAZLUMDER eleştirilerini ortaya koyan açıklamalar yapmıştır.

MAZLUMDER, Afganistan’da iktidar değiştiğinde yeni yönetimle görüşüp olumlu görüşlerini ifade etti, olmasını istediklerini sıraladı, Afganistan’da kadın ve kızların eğitim ve çalışma haklarıyla ilgili önerilerini de sundu; yasaklama kararları duyulunca da tepkisini gösterdi.

MAZLUMDER’in her konuyla ilgilenmek gibi bir konsepti yoktur. Doğal ilgi alanımız olan konularda açık ve net tavırlar ortaya koymaktan kaçınmıyoruz. Mülteci akınının Türkiye’ye yüklediği sorunlar, yakın çevremizde özellikle Suriye ve Irak’ta yaşananların getirdiği büyük insan hakları ihlalleri bizim gündemimizde yer almaktadır. İster Türkiye’yle doğrudan bağlantılı olsun veya olmasın özünde insanla ilgili olan  ve  bir Müslüman olarak gündemimizde olan konulara ilişkin her zaman açık ve net tavırlar ortaya koyarak harekete geçmekteyiz.

Yeni kuşak haklardan Ekonomik ve Sosyal Haklar gündemimizdedir. Son dönemde mülkiyet fiyatlarında, kiralardaki astronomik yükseliş Barınma Hakkında büyük riskler getirmektedir. Arkadaşlarımız konu üzerinde çalışıyorlar. 

Sizin de bildiğiniz üzere İslami kesimler arasında insan haklarıyla ilgili belirli tartışmalar mevcuttur. Kimileri insan haklarını İslami bir zeminde yeniden inşa ederek bu kavrama olduğu gibi kendi söylemlerinde yer verdiler kimileri de insan hakları kavramının Batı’daki bağlamıyla ortaya çıktığını iddia ederek bu kavrama çekinceli yaklaştılar. Siz bu tartışmalar hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Biz MAZLUMDER olarak bu türden tartışmaların mevcudiyetinden memnuniyet duymaktayız, her zaman bu konuları tartışmaktan yanayız. Mutlak ve tek bir görüşü benimseyip savunmak gibi bir iddiaya sahip değiliz. Bunlar tartışılacak konulardır. MAZLUMDER’de, en geniş şekilde tartışılabilen, geniş kesimlerin temsil edildiği ve herkesin görüşünü ifade edebildiği, hakaret, küfür ve şiddetin olmadığı ancak herkesin kendini gerçekleştirebildiği bir zemini hedefliyoruz. Müslümanların yaşadıkları coğrafyalarda yaşayan  insanların bir arada yaşama kabiliyetlerinin geliştirilmesini  çok önemsiyoruz. Bu bağlamda farklı kesimlerden gelen farklı sesleri savunmaya  özen gösteriyoruz. Ortadoğu coğrafyasında büyük bir Sünni-Şii çatışması çıkartılmaya yönelik devam eden çabaları görmekteyiz ve bu çabaların geniş ölçüde başarılı olduğuna da tanıklık etmekteyiz. Çözüm olarak ise Sünnilerin Şiilerin yaşadığı ihlallere karşı duyarlılık göstermesini ve bu ihlallerin önlenmesine yönelik tavır sergilemelerini, Şiilerin de Sünnilerin yaşadığı sorunları sahiplenmesi ve gerekli adımları atması gerektiğini ifade etmekteyiz.

Gannuşi gibi bir arada yaşamanın  sağlam teorik zeminini inşa etmeye çalışan bir bilgeyi kriminalize etme çabalarında da ortaya çıktığı gibi, yaşanan pratik kriminalize olmanın teşvik edildiği, aklı selimin yok edilmeye çalışıldığı bir zeminde gelişmektedir..

Gannuşi gibi bunun panzehiri olan isimler de yok edilmeye çalışılıyor. Tabir yerinde ise, bilgisayar oyunlarındakine benzer, klavye ile yok olunacak objeler olunması istenmekte, beklenmekte, çanlar bunun için çalmaktadır. 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’ye gelen üst seviyede bir yetkili “Biz bilgisayar oyunu zannettik,” demişti. Bu kadar.  

Yaşama hakkı çerçevesinde hem Müslüman olanın hem de olmayanın hakkını savunmaktayız. Dolayısıyla biz, bütün bir insanlıkla, ortaklaştığımız noktalarda birlikte hareket etmekten çekinmiyoruz. Müslüman kimliğimizin getirdiği sınırlara da riayet etmek durumundayız. Genel olarak bu konuları tartışmakta hiçbir mahsur görmüyoruz. Biz bundan çok istifade ediyoruz. Tartışılmasını da teşvik ediyoruz, istifade ediyoruz. Yaşananların bütün olarak değerlendirilmesi, ‘adil şahit’ olmanın koşularına uyulması, objektif, bütün veriler göz önüne alınarak değerlendirmeler yapılması, beklentimiz. Haklarını korumak için en ağır eleştirileri göze alan, bunun için gözünü daldan budaktan esirgemeyen Mazlumder’e, haklarını koruduğu insanlardan bazen gelen, haksız, kaba ithamlara karşı aynı üslupla cevap veremeyiz elbette. Gözü olana gün aydınlıktır. Kur’an-ı Kerim’deki ilgili ayet der ki, “Onlar sözü dinler, en güzeline uyar”.

Türkiye’de insan haklarının durumu nedir? Türkiye’de en çok göze çarpan insan hakları ihlalleri nelerdir?

Son 20 yılda Türkiye’de insan hakları alanında oldukça olumlu gelişmeler yaşandı. Gerek mevzuat anlamında gerek kurumlar nezdinde cesur adımlar atıldı; ancak özellikle son 7-8 yılda yaşananlar bu olumlu gelişmelere gölge düşürdü. Mevcut mevzuata ters uygulamalar, kurumların çalışmadığı, içinin boşaldığı dönemler yaşıyoruz. Büyük sorunlarla yüzleşiyoruz. Bu bağlamda mevcut mevzuatın işler hale gelmesi, eksikliklerinin giderilmesi, kurumların etkili hale getirilmesi ve  sorunları çözecek şekilde kapasitelerinin artırılması için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Zor bir dönemde olduğumuz açık, ancak sebeplerini de anladığımızı ifade edebilirim. Darbe teşebbüslerinin getirdiği Ohal uygulamaları, KHK kararlarının getirdiği sorunlar Mazlumder raporlarına konu oldu. Toplantı ve gösteri hakkındaki, ifade özgürlüğü konusundaki geriye gidiş gündemimizde yer alıyor. Hiçbir sebep, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesine meşruiyet kazandırmaz.

Peki, dünyada insan haklarının durumu nedir? Batının bu konuda iyi bir seviyede olduğu söylenebilir mi? Aslında batının insan haklarına o kadar riayet etmediği ancak yapmış olduğu ihlalleri göz önünde tutarak bunları gizli saklı bir şekilde gerçekleştirdiği yönelik iddialara katılır mısınız?

Her konuda araçsallaştırma ve çifte standart vardır. İnsan hakları alanında da araçsallaştırma ve çifte standart vardır.  Dünyada bu çok fazlaca oldu. Bunu  gözetmek durumundayız Biz Dünyada, çifte standartlı değil, samimi anlamda insan haklarına bağlı olanlarla iletişim içinde olmaya açığız. İnsan hakları kavramını kullanarak dünyada vahşetlere zemin hazırlayanları affetmemiz mümkün değil. Çifte standartlara, araçsallaştırmaya karşı mücadelemize devam edeceğiz. Bu seneki  İnsan Hakları Okulunda da gündeme alıp tartıştığımız bir konu var: “İnsan haklarına ilişkin uluslar arası hukukun etkisizliği sorunu.” BM bünyesinde hazırlanan ve imzalanan birçok metin ile birlikte “İşkenceye Karşı Sözleşme” bulunmaktadır.  Suriye’de yaşananlar Sezar Belgeleriyle ortada.  10.000'in üzerinde insanın vahşice katledilmesi tek tek kayıtlarda var. Sezar Belgelerine rağmen bu korkunç kitlesel cinayete karşı günümüze kadar herhangi bir hukuki mekanizmanın işletilmemesi veya Çin Halk Cumhuriyeti’nde milyonlarca Uygur Türkü Müslümanın kamplara alınarak yaşadıkları  gündemimizi oluşturmaktadır.

Çin’deki kamplarda yakından takip ettiğimiz, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan F.U. vardı. 20 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan F.U. beş yıl önce iş için Çin’e gittiğinde kampa alınmıştı; üç yıl sonra ise serbest bırakılmıştı.  İki yıl boyunca bu kişiyi Türkiye’ye getirmek için yoğun bir çaba gösterdik. Ancak tüm çabalarımıza rağmen bunu başaramadık ve iki ay önce ölüm haberini aldık.

Bu türden vahşetlere karşı  uluslararası kurumların etkisizliği, bütün bu konulardaki kofluk bizi  ciddi düşünmeye sevk ediyor. Bu konularda herkesi uyarmayı önemli bir görev olarak kabul ediyoruz.

Sivil toplum kavramı nedir? Sizin için ne ifade etmektedir?

Sivil toplum, devletin ve hükümetin dışındaki, devlete ve hükümete bağlı olmayan örgütlü toplumu ifade etmektedir.  Bağımsız bir sivil toplum kuruluşundan bahsedilebilmesi için devlete veya hükümete karşı maddi bir bağımlılığı olmamalıdır.  MAZLUMDER’in dikkat ettiği husus budur. Doğru gördüğü bir tutum bir STK’yı devletle yakın gösterebilir, ancak maddi bağımlılığı yoksa gerçekten bağımsız olur. Kaynağı tartışmalı uluslar arası  fonlarla yapılan çalışmaların tartışılmaması mümkün değil.  Güzel bir halk sözü vardır: ‘Gavurun ekmeğini yiyeni kılıcını çalar.’  Uluslar arası örgütlerde de bu böyledir. Uluslar arası bir kurumun veya bir devletin maddi finansmanı ile yürünmeyerek  bağımsızlığın maddi yönü sağlanmış olur. Bazı sivil toplum örgütlerinde gördüğümüz üzere, devletle ilişkilerde hiçbir şeyden kaçınmama, atamalara karışacak kadar,  yerindelik ilkesini de ihlal eden bir dengesizliğe savrulabiliniyor. Biz bu anlamda sivil toplumun bağımsız, tarafsız ve örgütlü kimliğini önemsiyoruz.

İnsan hakları örgütlerinin karşı karşıya bulundukları sorunlar nelerdir?

İnsan hakları örgütlerinin  temel sorunları, öncelikle  insan kaynağı, toplumun desteğinin azlığı, sorun kaynağı görülme ve çoğu kimsenin uzak durmayı tercih ettiği bir konumda bulunmadır. İnsan hakları mücadelesinin suçu ve suçluları koruma şeklinde anlaşılması gibi  yanlış bir algı önemli bir sorun kaynağıdır. Kamudaki ve hükümet dışı insan hakları kuruluşları yeterince bilinmemekte; toplumun bu konulardaki bilinç eksikliği üst seviyededir.

Cezaevlerinde ölüm veya kötü muamele, kolluk şiddeti, ağır hasta mahkumlara uygulanan kötü muamele anlamına gelecek düzenlemelerle ilgili bir sorun aksettiğinde, İl İnsan Hakları Kurullarına başvuru yapılıp yapılmadığını sorduğumuzda, genellikle “O da ne?” anlamına gelecek bir şaşkınlıkla karşılaşıyoruz. Bu tür mekanizmaların farklı etkenlerle işlevsizliği sebeplerin başında geliyor elbette. Kapıların zorlanması, mekanizmaların işletilmeye çalışılması ile bu tür yapıların etkinliğinin artırılması mümkün. Bazen bu başvuruları bizzat yapmak, süreci takip etmek gibi görevler de bizim üzerimizde kalıyor. Örnek bir çalışma yapmıştık: Ankara Nümune Hastanesinde beyin ameliyatı geçirmiş bir mahkuma zincir vurulması, ailenin tepkisini çekmiş, hastane çevresinde güvenlik sorunları doğurmuştu. Konu bize intikal ettiğinde, hasta yakınlarının kamu mekanizmalarına iletmek gibi bir niyeti, bilgisi, çabası yoktu. Formel  sorunları aşarak bizzat takip etmiş, aile adına başvuruları yapmıştık. Sağlık Bakanlığı yetkililerini ve TİHEK Başkanını Numune Hastanesine getirtmiştik. Başvurumuz üzerine TİHEK ihlal  kararı vermişti. Kamu yetkilileri daha ilgili olduğu halde, sahadaki STK aktörleri dahil kimsenin konuyu bilmediği, sorunun halen devam ettiği ortadadır.   

Bu sorunlar nereden kaynaklanmaktadır?

İnsan haklarını koruma hukukunun toplumun talebi ve mücadelesi ile gelmemiş olması, bu hukukun kıymetinin de bilinmemesi sonucuna yol açmaktadır. Hukukun üstünlüğü, “şeriatın kestiği parmağın acımayacağı” bir hukukun üstünlüğü kültürünün slogandan öte toplumda bir karşılığının olmaması, düzeni koruma adına zulme rıza göstermenin tercih edilebileceği yanlış algısı sorunların önemli sebeplerinden bir kısmıdır. İlgili kamu kurumlarının Devleti korumayı öncelemesi, başvuruların alınmaması veya alınsa bile yeterli duyarlılığın gösterilmemiş olması da ilgiyi azaltmaktadır. İlk başlarda İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları, Vali/ Kaymakam, Emniyet Müdürü, Jandarma Komutanı, Cezaevi Müdürü, Mal Müdürü gibi kamu görevlilerinden oluşmakta idi; çelişki anlaşıldı, yapısal iyileşmeler oldu. Sivil toplumun katılması benimsendi, Bu kez de Kızılay, Yeşilay, Güzelleştirme dernekleri gibi kuruluşlar STK olarak anlaşıldı. Bir kısım İnsan Hakları Örgütlerinin ambargosu da bu tavrı besledi.   Mazlumder farkındalığı artırmayı öncelikleri arasında tutmaktadır.

İnsan hakları örgütleri, hak ihlaline uğrayan birey ya da toplulukların yanında olmak ancak onlarla özdeşleşmemek zorundadırlar. Aynı şekilde hak ihlalini yapanların da, hak ihlaline uğrayanların da kimliğine bakmaksızın tavır almayı gerçekleştirmeleri gerekmektedir. Bu konudaki düşünceleriniz ve Mazlumderin tutumu nedir?

Soruda çerçeveyi çizimişsiniz. İnsan hakları mücadelesi hak ihlaline uğrayanın veya ihlali yapanın yanında veya karşısında olmak değildir. Tarafsızlık ve bağımsızlık bunun için esastır. Temel haklar mücadelesi aynı zamanda suçu önleme amacını taşır. Genelde ihlalin kaynağı olan kamu aktörlerinin kanunlara aykırı işlemlerinin önlenmesi amacı ile hareket edildiği için suç önleme görevi yerine getirilmektedir. Yasalarda var olduğu düşünülen, ihlal kaynağı olan konularda da hukuka uygunluk için farkındalık oluşturma, lobicilik faaliyetleri ile  hukuka uygunluğun sağlanarak suçun önlenmesi için çalışılır. Hukuka aykırı işlemlerle yapılanlar sonucu doğan hak ihlalleri suçları önlemez, artışını sağlar. Örneklerle ortadadır. Bir suç –mesela cinayet- işlenmiş, cezasız kalmışsa bu da ihlaldir; insan hakları mücadelesi bu durumda cezasızlığın önlenmesi için devreye girer. Failin cezasız kalmaması için çabalarken, suç işleyenin de adil yargılanma, işkence, kötü muamele görmeme hakkını savunur. 

Ankara Şube 12. Dönem Yeni Yönetimini seçti, yeniden başkan seçildiniz.. Yeni Yönetim listesi kamuoyunda tanınan ve güçlü isimler.. Yönetime dair söyleyecekleriniz..

Türkiye’de içerik, çerçeve, usul tartışılmakla birlikte toplumun yaygın eğitim alıyor alması gerçekliğimiz. Bürokraside ve toplumda nitelikli, yetişmiş insanımız azımsanmayacak sayıdadır. Sivil toplumun önemini bilen, çözüm dinamiklerinin farkında olan bu kardeşlerimizden vakit ayırabilecek çok kıymetli isimler Mazlumder’e doğrudan, dolaylı destek vermektedirler. Yönetimimiz de bu açıdan oldukça yetkin, duyarlı, kamuda ve toplumda yüz akımız olan isimlerden oluşmaktadır. Şahsıma da eşitler arasında başkanlığı uygun gören arkadaşlarıma şükran doluyum. Bunca nitelikli insanla birlikte mücadele etmek büyük ayrıcalık.

3 Haziran 2023’de, İstanbul’da yapılan genel kurulda, Kaya Kartal başkanlığında genel merkezde oluşan Genel Yönetim Kurulu ve yeni Merkez Yönetim Kurulu ile Mazlumder, yeni dönemde etkinliğini daha da artıracaktır. Genç arkadaşlarımızın aktif ve güçlü şekilde Mazlumder yönetiminde görev almaları geleceğe dönük umutlarımızı artırmaktadır.

Yeni dönemde orta ve uzun vadede faaliyet hedefleriniz neler?

Önceliğimiz kurumlaşmayı güçlendirmek ve sürdürülebilirliği artırmak. Yakın ve uzun vadedeki büyük risklere karşı uyarılarımızı yapabilmek, yaşananlara karşı daha ciddi tepkiler geliştirmek önem verdiğimiz konular. Son on yıllarda Müslümanların yaşadıkları coğrafyalarda yaşanan milyonlarca insanın savaşlarda, iç çatışmalarda ölümlerin istatistiklerin soğuk rakamlarında bile yer bulamaması acı gerçeğimiz. Yine bu coğrafyalardan diğerlerine ulaşmak üzere insan kitlelerinin dağlara, denizlere akması hafife almak mümkün olmayan felaket görüntüsü olarak önümüzde duruyor. Akdeniz’de bir göçmen teknesi batışında 500’ün üzerinde insanın hayatını kaybetmesi bile insanlık vicdanında gereken karşılığı bulmuyor.  Sorunların kaynakları neler, hangi mekanizmalarla şartlar daha iyiye evrilebilir, bunun için neler yapabiliriz? Cevabını aradığımız sorular bunlar. Elbette kapasitemizin çok üzerinde konular. Karınca misali yönümüzü doğru belirlemek bizi rahatlatan duruş. Gerçekçi ve  imkansızı isteyebilecek kadar iddialı olmayı kendimize yakıştırıyoruz doğrusu.

Yürütmüş olduğunuz insan hakları mücadelesinde paydaşlarınızla ne gibi bir iletişim içerisindesiniz? Onlarla bir araya gelerek faaliyetler düzenliyor musunuz ve bu iletişimi yeterli buluyor musunuz?

Bu konuda biz inançlarımız ve kimliğimiz çerçevesinde iletişime açığız. Kimliğimize ve inançlarımıza aykırı olmayan ve bu sınırlara riayet eden herkesle, iletişime açık olduğumuzu ifade etmek isterim. İnhisarcı değiliz. İşimiz üzüm yemek, bağcı dövmek değil. Bir sorunla ilgili yürüyen bir çalışma varsa heyecanla destekleriz. Katkı istenir, imkanımız varsa sunarız. Birlikte çalışmaya hazırız. Bizden başkasının ilgi alanında olmayan, olsa bile farklı bir bakış açısı ile çözüm üretebileceğimiz bir hak ihlali konusunda kendimiz çalışırız. MAZLUMDER’in esnek ve dinamik bir ilişki sistemi olduğunu söyleyebilirim.

Son olarak sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı?

MAZLUMDER ilk günkü heyecan ile, ‘kim olursa olsun zalime karşı mazlumdan yana’ temel ölçüsüyle, sağlam bir şekilde yoluna devam etmektedir.

Bize vakit ayırdığınız için size teşekkür ederiz.

Bize bu fırsatı verdiğiniz için Hertaraf Haber'e teşekkür eder, yayın hayatında başarılar dilerim

Yorum Ekle
Yorumlar (2)
Mustafa Çicek | 24.07.2023 14:06
"Akdeniz’de bir göçmen teknesi batışında 500’ün üzerinde insanın hayatını kaybetmesi bile insanlık vicdanında gereken karşılığı bulmuyor" diye feryad eden .... Keşke bu feryadı herkes duysa...
Kemal Parlak | 23.07.2023 08:30
Osman beye ve Mazlumdere teşekkür ederiz