metrika yandex
  • $32.45
  • 34.68
  • GA18240

Haberler / Sivil Toplum

Sığınmacılar Platformu: Sığınmacıları hedef alan ayrımcı ve ırkçı siyaseti mahkûm edelim

22.03.2023

Sığınmacı Hakları Platformu “21 Mart Dünya Irkçılıkla Mücadele günü deprem sonrası durum ve yaklaşan seçimler” konulu basın açıklaması yaptı.

Açıklamada Türkiye’deki sığınmacıların büyük bir bölümünün, ülkenin yarısını göçmen haline getiren bir devlet terörünün devam ettiği Suriye’den geldiği belirtildi.. Suriye’de devlet’in sivil halkın üzerine uçaklardan, helikopterlerden bomba attığını, işkence ettiğini, hapse attığını, ve öldürdüğünü ifade edilerek, bütün bunların, Birleşmiş Milletler ve uluslararası insan hakları kurumları tarafından yayınlanan raporlarda yer aldığını belirtildi.

Basın açıklamasında ayrıca ; “Suriye, Afganistan, İran, Irak, Yemen, pek çok Afrika ülkesi; bütün bu ülkeler savaş alanı. Türkiye’ye gelen sığınmacıların büyük bir kısmı bu ülkelerden geliyor. Savaş ortamlarından kaçan insanları geldikleri ülkelere geri göndermeye çalışmak, bunu bir program olarak ilan etmek uluslararası hukuka göre suçtur.” Denildi..

Basın açıklamasının tam metni:

Sığınmacıları hedef alan ayrımcı ve ırkçı siyaseti mahkûm edelim

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 21 Mart tarihini 1966 yılında Irkçılıkla Mücadele Günü olarak ilan etti. Bu kararın alınmasına, 21 Mart 1960 tarihinde Güney Afrika’da ırkçı ve ayrımcı uygulamaları protesto eden göstericilere ateş açılması sonucu 69 kişinin hayatını kaybetmesi sebep oldu.

Mülteciler, göçmenler ve sığınmacılar günümüzde ayrımcı ve ırkçı nefretin başlıca hedefi haline geldiler. 2022 yılında çatışma, şiddet, insan hakları ihlalleri ve zulümden kaçanların sayısı 100 milyonu geçti. (Birleşmiş Milletler verilerine göre bu sayı 2021 yılında 90 milyondu.)

Bizler de 21 Mart Dünya Irkçılıkla Mücadele gününe büyük bir deprem ve sel felaketi içinde giriyoruz. Depremde ve selde hayatını kaybeden Türkiyeli ve Suriyeli canlarımızın yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar dileriz.

Türkiye’deki sığınmacıların büyük bir bölümü, ülkenin yarısını göçmen haline getiren bir devlet terörünün devam ettiği Suriye’den geliyor. Suriye’de devlet sivil halkın üzerine uçaklardan, helikopterlerden bomba atıyor, işkence ediyor, hapse atıyor ve öldürüyor. Bütün bunlar, Birleşmiş Milletler ve uluslararası insan hakları kurumları tarafından yayınlanan raporlarda yer alıyor.

Deprem ve sel sığınmacıları daha olumsuz etkiledi

Türkiye ve Suriye’deki büyük depremin üstünden haftalar geçti. Sınırın her iki yanında 60 binden fazla insan öldü, 100 binden fazla insan yaralandı, milyonlarca insan evini terk etmek zorunda kaldı. Sığınmacılar hem depremde büyük bir facia yaşadılar, hem de ırkçı saldırılara ve ayrımcılığa maruz kaldılar.

Enkaz kaldırma telaşındaki tüm toplum, dayanışma ile birbirine yardımcı olmaya çalışırken ayrımcı ve ırkçı çevreler boş durmadı. Provokasyonlarla Suriyelilere dönük saldırılar başladı. Enkaz başında ailesini çıkarmayı beklerken veya yardım etmeye çalışırken şiddete maruz kalan Suriyeliler oldu. Deprem öncesinde de var olan sığınmacılara yönelik ırkçı ayrımcı uygulamalar depremden sonra artış gösterdi.

Muhalefet partilerinin kışkırtması ile göçmenlere, mültecilere ve sığınmacılara yönelik ırkçı saldırılar çoğaldı. Zafer Partili Ümit Özdağ ve CHP’li belediye başkanları Tanju Özcan ve Lütfü Savaş’ın söylemleri ve icraatları ırkçı ve ayrımcı fobi ve nefreti besledi. Tanju Özcan’ın aldığı ayrımcı kararlar yargı tarafından iptal edilse de sığınmacıların dışlanması konusunda muhalefetin ayrımcı uygulamaları bir üst noktaya taşıma eğilimini gösterdi.

Son bir yılda, Antakya’da üniversite öğrencisi Faris Al Ali bıçaklanarak öldürüldü. Bursa'nın İnegöl ilçesinde Suriye uyruklu 17 yaşındaki genç, yolunu kesen kişiler tarafından bıçaklanarak yaralandı. Bolu'da parkta oturan 5 Suriyeliye bıçaklı saldırı düzenlendi. Eşiyle birlikte, turistik amaçla Türkiye'ye gelen İspanyol gazeteci, Taksim’de Afgan sanılarak dövüldü, hakarete uğradı. Bunlara medyaya yansımayan onlarca tehdit, hakaret, şiddet eylemini de eklemek gerek.

Avrupa Birliği insan hakları ihlallerini sürdürüyor

Avrupa Birliği hem Suriyelilere hem de diğer sığınmacılara karşı aleni olarak ayrımcılık yapmaya devam ediyor. Sınır kapılarını kapatarak sığınma hakkını kullanılamaz hale getiriyor. Birlik, Frontex’in cinayetleri, Bulgaristan ve Yunanistan’ın sığınmacıları sınırda şiddet uygulayarak ve çıplak geri göndererek, donarak ölmelerine sebep olan uygulamaları örneğinde yaşama hakkına yönelik ihlallere şemsiyelik yapmayı sürdürüyor.

İktidarın sorumluluğu

Türkiye’de ise iktidarda bulunan Cumhur İttifakı, engelleyemediği ayrımcılığın etkisiyle, son yıllarda sığınmacılara karşı ihlal üreten uygulamalar yapmaya devam ediyor. Göçmenler sebepsiz yere sokaklardan, hatta evlerinden toplanıp sınır dışı ediliyor. Son olarak Göç İdaresinin verdiği sayıya göre 500 bin civarında Suriyeli, “gönüllü geri dönüş” adı altında sınır dışı edildi. Yüz binden fazla Afganistanlı sınır dışı edildi. Geçtiğimiz yıl boyunca, Geri Gönderme Merkezlerinde işkence ve diğer insan hakları ihlalleriyle ilgili şikayetler gündemden düşmedi. Harmandalı GGM’den yüzlerce sığınmacı hukuksuz bir şekilde zorla geri gönderildi.

Oysa geri gönderme, Türkiye’nin de taraf olduğu Cenevre Sözleşmesi’ne ve iç hukukta düzenleme getiren Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na aykırıdır. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 4. maddesi, ülkesinde zulüm ve/veya ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalma halinde insanların geri gönderilemeyeceğini söyler. Suriye, hala savaş ve çatışma bölgesidir. Uluslararası kurumlar ve insan hakları örgütlerinin raporlarında da defalarca belirtildiği üzere güvenli değildir. İnsanların savaş, iç savaş ve katliamların yaşandığı bölgelere gönderilmesi ahlaka ve hukuka aykırıdır.

Muhalefetin sorumluluğu

Sığınmacılar konusunda hükümetten bir dizi uygulama talep eden Millet İttifakı ise sığınmacılara yönelik ayrımcılık ve nefret üretiminin ana politik öznesi olmaya devam ediyor. Son olarak sığınmacıları tekrar hedef haline getiren bir ortak metin yayınlayan ittifak, yeni bir tehcir vadederek, iki yıl içinde Suriyelileri geri göndereceğini ilan etti. Oysa sığınmacıları geri göndermek istedikleri Suriye’de Esad zindanlarında yüzbinlerce insan işkence ile öldürüldü veya ailesiyle ile bağlantısı kesildi.

Dijital olarak kayda geçmiş cinayetlerden ve acımasız işkence görüntülerinden oluşan tüm belgelere rağmen, katliamcı ve işkenceci rejimle anlaşarak insanları böyle bir rejime teslim etmek istemek, yaşanacak tüm insanlık suçlarının failleri ve sorumluları arasında yer almak anlamını taşıyacaktır. Şehirleri harabeye çeviren, işkence dahil bütün bu insanlık suçlarını işleyen ve hala da işlemeye devam eden bir rejimin egemen olduğu ülkeye, işkence ve ölümden kaçarak buraya sığınan insanları geri göndermeyi vadetmek, bunu açıklayan siyasi aktörün demokrasi, adalet ve insanlığa dair tüm söylemlerinin hakikatle ilişkisi hakkında da bilgi veriyor.

Geri gönderme yasağı evrensel hukukun gereğidir

Suriye, Afganistan, İran, Irak, Yemen, pek çok Afrika ülkesi; bütün bu ülkeler savaş alanı. Türkiye’ye gelen sığınmacıların büyük bir kısmı bu ülkelerden geliyor. Savaş ortamlarından kaçan insanları geldikleri ülkelere geri göndermeye çalışmak, bunu bir program olarak ilan etmek uluslararası hukuka göre suçtur.

Taleplerimiz

  • Sınırdışılar başta olmak üzere tüm hukuksuz uygulamalar durdurulsun
  • Türkiye’deki sığınmacılar istediği ülkeye güvenle gidebilsin
  • Sığınmacılar üzerinden siyasi pazarlıklara son verilsin
  • Siyasi partiler seçim kampanyalarında sığınmacı düşmanlığına son versin
  • Sığınmacılara yönelik suçlar cezasız kalmasın
  • Sığınmacılar üzerindeki ülke içi seyahat kısıtlamaları kaldırılsın.

Sığınmacı Hakları Platformu 21 Mart 2023

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş