metrika yandex
  • $34.84
  • 36.67
  • GA21150

Haberler / Kültür - Sanat

PAVLUS’UN FİTNESİ (Bir Yahudi Vezirin Hikayesi)-Osman Kayaer

29.11.2020

PAVLUS’UN FİTNESİ

(Bir Yahudi Vezirin Hikayesi)

Mesnevi’nin birinci cildinde “Bir Yahudi vezir” diye başlayan önemli bir hikaye vardır. Bu hikaye aslında Pavlus’un[1] hikayesidir. Uzun diye okumamazlık etmeyin, baştan sana okuyun lütfen. Modern zamanların Pavluslarının da hala aynı yoldan yürüdüklerini hayretler içinde göreceksiniz. Ve bizim yüzyıllardır aynı tuzağa usanmadan nasıl düştüğümüzü göreceksiniz. Şimdi biz aradan çekilelim, siz de gönül rahatlığı ile Mevlana’nın dilinden Yahudi vezirin marifetlerini bir dinleyin bakalım.

 

Osman KAYAER

 

Vezirin padişaha hile öğretmesi

 

Padişahın öyle yol vurucu, öyle hilekâr bir veziri vardı ki, hile ile suyu bile düğümlerdi.

Dedi ki: “Hristiyanlar, canlarını korurlar ve dinlerini padişahtan gizlerler.

Onları öldürmenin faydası yok, dinin kokusu çıkmaz; misk ya da öd ağacı değil ki!

Din, yüz tane kılıf içinde gizli, sırdır. Dışı, sana malûmdur ama içi bilinmez.”

Padişah : “Peki söyle bakalım, ne yapalım; ne tedbir alalım?

Ne yapalım ki dünyada ne açık, ne de gizli din tutar bir Hristiyan kalmasın” dedi

Vezir dedi ki: “Bana gazap ederek hükmet, kulağımı ve elimi kestir; burnumu ve dudağımı yardır!

Ondan sonra beni darağacına çıkar. O esnada bir şefaatçi suçumun affını dilesin.

Bu işi, dört yol ağzı bir yerde, tellâl pazarında yaptır.

Sonra da beni, uzak bir şehre sürgün et ki ben, onların arasına yüz türlü din ihtilafı sokayım.[2]

 

Vezirin Hristiyanlara hilesi

Ben onlara diyeyim ki: Ben gizli Hristiyan idim; sırları bilen Allah; gönlümü bilmektedir!

Padişah, benim imanımı anladı; kin ve garezden dolayı canıma kast etti.

Dinimi padişahtan saklamak, onun dininden görünmek istedim.

Lakin Padişah, benim sırrımdan bir koku sezdi. Durumumdan şüphelendi.

Dedi ki: “Senin sözlerin, içinde iğne olan ekmek gibidir. Gönülde bir pencere vardır.

Ben, o pencereden senin halini gördüm; artık lâfını dinlemem.”

Eğer İsa’nın ruhaniyeti imdat etmeseydi, o Yahudi beni parça parça ederdi.

İsa için başımla oynar, canımı verir ve bunu kendim için büyük bir nimet bilirim.

İsa’dan canımı sakınmam, fakat onun din bilgisine iyiden iyiye vâkıfım.

O pâk dinin cahiller arasında mahvolması, bana dokunmakta.

Tanrı’ya, İsa’ya şükür olsun ki biz, bu hak dine yol gösterici olduk.

Belimizi zünnar ile bağladığımızdan beri Yahudiden ve Yahudilikten kurtulduk.

Ey halk; devir, İsa’nın devridir. Onun din sırlarını candan dinleyin!”

Vezir, bu hileyi, padişaha sayıp dökünce, padişahın endişeleri sona erdi.

Padişah, vezir ne dediyse yaptı. Halk, vezirin Hristiyan çıkmasına şaşırıp kaldı.

Onu Hristiyanların oturdukları tarafa sürdü. Vezir de ondan sonra halkı davete başladı.

 

Hristiyanların vezire inanmaları

Yüz binlerce Hristiyan, azar azar onun etrafına toplandı.

Vezir, onlara gizlice İncil’in, zünnarın ve namazın sırrını anlatmaktaydı.

Görünüşte din hükümlerini anlatıyordu; hakikatte ise onları avlamak için ıslık çalıyordu.

Bunun için sahabe, Peygamber’den, azgın nefsin hilelerini sorardı;

“Nefis, ibadetlere ve candan gelen ihlâsa hangi kötü niyetleri karıştırır?” diye araştırırlardı.

Peygamber’den ibadetlerin sevabını sormazlar; “Apaçık ayıp hangisidir?” diye sual ederlerdi.

Gülün kerevizden farkı gibi inceden inceye nefsin hilelerini bilirlerdi.

Sahabenin kılı kırk yaranları, umumiyetle kötülüklerin beyanına hayran olurlardı.

 

Hristiyanların vezire uymaları

Hristiyanlar tamamıyla ona gönül verdiler. Zaten avam taklitten başka ne bilir ki?

Kalplerine onun muhabbetini ektiler, onu İsa’nın halifesi sandılar.

O ise hakikatte tek gözlü Deccaldi. Ey Allah’ım, feryadımıza yetiş; sen ne güzel vekilsin!

Ey Allah’ım, yüz binlerce tuzak ve yem var, bizler de aç kalmış kuşlar gibiyiz.

Her an yeni bir tuzağa tutuluyoruz, istersek her birimiz, birer simug olalım.

Sen bizi her zaman tuzaklardan kurtardın. Ey Allah’ım, biz yine bir tuzağa sürükleniyoruz!

 

Vezirin haset etmesi

O vezirin mayası hasettendi, batıl bir dava için kulağını, burnunu yele verdi!

Ümit ediyordu ki haset iğnesinden akan zehir ile inananları can evinden zehirleye.

Hasetten burnunu koparan kişi, boş yere kendisini kulaksız ve burunsuz bırakır.

Burun, odur ki koku ala ve o koku da, koklayanı nimet cennetine götüre.

Kim koku almazsa burunsuzdur, koku da ancak din kokusudur.

Bir koku alıp onun şükrünü eda etmeyen kimse, kendi burnunu mahv eylemiştir.

Hem şükret, hem şükredenlere intisap et. Onların huzurunda ölerek ebedî hayatı kazan!

Vezir gibi sermayeyi, yol vuruculuktan edinme. Tanrı kullarını namazdan menetme.

O kâfir vezir, din nasihatçisi olarak hile ile badem helvasına sarımsak karıştırmıştı!

 

Vezirin hilesini aklı eren Hristiyanların anlaması

Ağzının tadını bilenler onun sözlerindeki lezzette bir acılık hissettiler.

O, garezle karışık lâtif sözler söylemekte, şeker şerbetinin içine zehir dökmekteydi.

Sözünün zahiri, “yolda gayretli ol”, diyordu içyüzü “atalet ve miskinlik” tavsiye ediyordu.

Gümüşün dışı ak ve berrak olsa da parmak ve elbise ondan katran gibi kara bir hale gelir.

Ateş, kıvılcımlarıyla kıpkırmızı görünse de onun yaptığı işin sonundaki karanlığa bak!

Yıldırım, nur gibi görünse de; gözler onun ışığından kamaşır, görmez olur.

Vezirin sözleri, uyanık ve zevk sahibi olandan başkası için kölelik halkasıydı.

Vezir, padişahtan altı sene ayrı kaldı, bu müddet zarfında İsa’ya uyanlara dost göründü.

Halk, dinini de, gönlünü de ona emanet etti. Herkes onun emrine “can feda” diyordu.

 

Padişahın vezire gizlice haber göndermesi

Padişah ile aralarında elçiler gidip geliyordu. Padişah, onun haberleriyle rahatlıyordu.

Nihayet maksadın hâsıl olması, Hristiyanların toprağını yele vermesi için. Padişah:

“Ey devletli vezirim, vakit geldi, kalbini gamdan tez kurtar” diye mektup yazdı. Vezir de: “Padişahım; işte şimdi İsâ dinine fitneler salmaya başlıyorum” diye cevap gönderdi.

 

Vezirin İncil hükümlerini karıştırması

Vezir, her bir emir için yazılı birer vasiyet hazırladı. Her vasiyet diğerinden farklıydı

Her vasiyetin mahiyeti bambaşkaydı, o kadar ki her biri diğerinin zıddıydı.

Birinde “riyazat ve açlık yolunu” tevbenin rüknü, Allah’a dönüşün şartı, saymış

Diğerinde riyazat faydasızdır, bu yolda: “cömertlik”ten başka kurtuluş yoktur, demişti.

Birinde senin “açlığın” da “cömertliğin” de Ma’buduna şirk koşmaktır”

Öbüründe varlıkta ve yoklukta “Allah’a teslim olmaktan” başkası tuzaktır, 

Bir diğerinde ise vacip olan “gayrettir”, tevekkül tembellikten ibarettir, demiş.

Birinde dindeki emir ve yasaklar kendi “aczimizi” görmemiz içindir.

Diğerinde kendini aciz görme, uyan, kendine gel, “acziyet küfranı nimettir.” demiş.

Birinde, kendi “kudretini” gör, gücünü ve kuvvetini Allah’ın bir nimeti bil.

Diğerinde her ikisinden de vazgeç, “nazara” sığan ne varsa puttur, demiş

Birinde mumu söndürme, “temaşa ve hayal” bir meclisin mumu gibidir.

Diğerinde temaşayı bırakırsan vuslat gecesinin ortasında karanlıkta kalırsın, demiş.

Başka birinde “nazar ve istidlalden” vazgeçersen, yüzlerce “nura” kavuşursun”

Diğerinde nazarı bırakırsan “canının ziyası” artar. Leyla senin için Mecnun olur, demiş

Birinde her kim züht ve kanaati tercih ederse dünya ona koşarak gelir.

Diğerinde Allah sana ne vermişse al, çünkü o sana “sevimli kılınmıştır”, demiş.

Birinde Hakkın sana “kolaylaştırdığını” al, kendini zahmet ve meşakkate düşürme

Diğerinde “isteği” terk et çünkü senin tinetin kötülüğü makbul sayar, demiş.

Birinde “aykırı yollar” insana kolay gelir, herkese bir din, can olmuştur.

Diğerinde her yol, “doğru” olsaydı, her Yahudi ve Mecusi “arifi billah” olurdu, demiş

Birinde “Allah’ın seni müyesser kıldığı şey, kalbinin ve ruhunun gidişatı olsun.”

Diğerinde “hoşlandığın şey, vakti geçince çorağa ekilmiş tohum gibi olur”, demiş.

Öyle bir adamın hasadı pişmanlık, ticareti zarardan başka bir şey değildir.

O zevkin sonu başlangıçta ki gibi “kolay” olmaz, bilakis “zorluk” olur

Sen “kolay”ı da “zoru” da sonucuna göre değerlendir ve ayırt et.

Birinde kendine bir “üstad” bul, akibeti soy sopta bulamazsın

Diğerinde akibeti üstadsız gördüklerini zannettiler, lakin zillete düştüler demiş.

El yordamıyla akibet görülemez, dindeki ihtilaflar nereden çıktı sandın

Birinde “üstad” da sensin “meşayih” da, çünkü üstadı tanıyan ve bilen sensin

Diğerinde bunların hepsi birdir, iki gören şaşı bir zavallıdır,

Bir diğerinde “yüz” nasıl “bir” olur. Böyle düşünen delinin tekidir, demiş.

Her biri diğerine zıttır, bu nasıl olur, biri zehir diğeri şeker

İsa dininin düşmanı olan o vezir bu minval üzere 12 tomar düzdü.

 

Padişahın vezire gizlice haber göndermesi

Padişah ile aralarında elçiler gidip geliyordu. Padişah, onun haberleriyle rahatlıyordu.

Nihayet maksadın hâsıl olması, Hristiyanların toprağını yele vermesi için. Padişah:

“Ey devletli vezirim, vakit geldi, kalbimi gamdan tez kurtar” diye mektup yazdı. Vezir de: “Padişahım; işte şimdi İsâ dinine fitneler salmaya başlıyorum” diye cevap gönderdi.

 

Hristiyanların on iki kısmı

Zalim padişah ve hain veziri döneminde, İsa’ya inananların on iki emîri vardı.

Her fırka bir emîre tâbiydi; tamah yüzünden beylerine kul-köle olmuşlardı.

Bu on iki emîr, kavimleriyle birlikte o kötü vezirin emrine girmiş, bendesi olmuşlardı.

Hepsi, onun sözüne itimat ediyordu, hepsi onun mezhebine ve yoluna uymuştu.

Vezir, benim için öleceksiniz diyecek olsa, her emîr hemen o anda ölürdü.

 

Müritlerin vezire yalvarması

Müritler dedi ki: “A vezir, sözlerimiz inkar için değildir, bizi yabancılar ile bir tutma.

Ayrılığından gözyaşlarımız aktı, canımızdan feryatlar yükseldi.

Çocuk dadısıyla inatlaşmaz, ama iyi nedir, kötü nedir bilmeden ağlar durur.

Biz çenge dönmüşüz. Mızrabı vuran senin, inleyiş bizden değil, inleyen sensin.

Biz ney gibiyiz, bizdeki ses sendendir. Biz dağ gibiyiz, aks-i sedamız sendendir.

Satranç tahtası gibiyiz biz. Ey hoş sıfat, kazanmamız da, mat olmamız da sendendir.

Ey bizim canımıza can olan, biz kim oluyoruz ki seninle beraber bulunabilelim.

Biz, yokuz. Bizim varlığımız, geçici şekillerden ibarettir, mutlak olan sensin.

Biz, aslanlarız. Lakin bayraklardaki aslanız. Onların hareketleri yel sayesindedir.

Onların oynayışı görünür, yel görünmez. O görünmeyen yok mu? Hiç eksik olmasın.

 

Vezirin halveti bırakmayıp müritlerin ümidini kırması

Vezir, halvetten seslendi: Ey müritler dedi. Benden şunu anlayın

İsa, bana böyle haber verdi: bütün dostlarından bütün yakınlarından ayrıl, tek ol.

Yüzünü duvara tut yapayalnız otur. Kendi varlığından da halvet ol. Dedi.

Bundan böyle söze de izin yok. Dedikodu ile de işim yok benim.

Elveda dostlar, ölmüşüm ben, varımı yoğumu dördüncü kat göğe götürmüşüm ben

Artık gökyüzü altında zahmetler, mihnetler, içinde odun gibi yanmayacağım

Bundan böyle dördüncü kat göğün yücesinde İsa’nın yanında oturacağım.

 

Vezirin her emir'i ayrı ayrı veliaht yapması

Neden sonra o emirleri birer birer çağırdı, baş başa görüşüp konuştu

Her birine: “İsa dininde Hakkın vekili ve benim halifem sensin”

Öbür emirler sana tabidirler İsa tamamını senin taraftarın ve yardımcın etti

Emirlerden baş kaldırıp isyan eden olursa, onu tut: ya öldür, yahut hapset et

Ama ben sağ iken bunu kimseye söyleme, ben ölmedikçe reisliğe talip olma

Ben ölmedikçe bu sırrı açığa vurma, saltanat ve galebe davasına kalkışma

İşte şu tomar ve onda Mesih'in hükümleri... bunu ümmete fasih bir tarzda oku” dedi

Vezir, her Emir'e ayrı ayrı şunu söyledi: Tanrı dininde senden başka naip yoktur

 

Vezirin halvette kendini öldürmesi

Ondan sonra kırk gün kapısını açmadı, kendini öldürüp varlığından kurtuldu

Halk, vezirin ölümünü haber alınca, kabrinin etrafı kıyamet yerine döndü

Bir hayli halk, onun yasıyla saçını başını yoldu, elbiselerini yırttı, mezar üstüne yığıldı

Araptan, Türkten, Rumdan ve Kürtten oraya toplananların sayısını ancak Allah bilir

Mezarının toprağını başlarına serptiler onun derdini, dertlerine derman gördüler.

Vezirin kabri başında bir ay matem tuttular, gözlerinden kanlı yaşlar akıttılar

 

İsa Aleyhisselam ümmetinin emirlere içinizde veliaht kimdir diye sorması

Bir ay sonra halk dedi ki: “Ey ulular, siz beylerden vezirin makamına oturacak kimdir

Onu vezirin naibi sayalım, başımıza imam edelim, elimizi eteğimizi ona teslim edelim

Mademki güneş battı, gönlümüzü dağladı, onun yerine kandil yakmaktan başka çaremiz yoktur

Yarin visali göz önünden kayboldu mu, onun yerine birisinin yadigar olması gerekir

Gül mevsimi geçip gülşen harap olunca, gül kokusunu nereden alalım? Gülsuyundan

Yüce Allah açıkça meydanda olmadığından bu peygamberler Hakkın vekilleridir

Hayır yanlış söyledim vekil ile vekil edeni iki sanırsan bu hatadır iyi bir şey değildir

Sen surete taptıkça ikidir, suretten kurtulana göre ise birdir

Surete bakarsan gözün ikidir. Sen onun nuruna bak ki O birdir

Bir adam gözün nuruna bakarsa iki gözün nuru birbirinden ayırt edilmez

 

Bütün peygamberler doğrudur Allah’ın peygamberlerini birbirlerinden ayırt etmeyiz

Bir yerde on tane çırağ bulunursa görünüşte her biri birbirinden ayrıdır

Nuruna yüz çevirirsen şüphesiz ki birinin nurunu öbüründen ayırt etmeye imkan yoktur

Yüz tane elma, yüz tane de ayva saysan her biri ayrı ayrıdır, onları sıkarsan yüz kalmaz hepsi bir olur Manada taksim ve sayı yoktur, ayırma birleştirme olmaz

Dostun dostlarla birliği hoştur, mana ayağını tut, suret serkeştir

Serkeş sureti eziyetle eritip mahv eyle ki onun altında define gibi yatan Vahdeti göresin

Eğer sen eritmezsen Allah’ın inayetleri esasen onu eritir. Ey gönlüm, Allah’ın kulu ol.

O hem gönüllere kendini gösterir, hem dervişin hırkasını diker

Hepimiz yayılmıştık ve bir cevherdik orada başsız ve ayaksızdık

Güneş gibi bir cevherdik düğümsüz ve saftık... su gibi

O güzel ve latif nur, surete gelince kale burçlarının gölgesi gibi sayı meydana çıktı

Mancınıkla burçları yıkın ki bu bölüğün arasından ayrılık kalksın

Ben, bunu açar anlatırdım, fakat bir fikir sürçmesinden korkarım.

Nükteler, keskin kılıç gibidir, eğer kalkanın yoksa gerisin geriye kaç

Kalkansız bu elmas kılıcın karşısında gelme, çünkü kılıca kesmekten usanma gelmez

 

Emirlerin veliahtlık için savaşları ve birbirlerine kılıç çekmeleri

O emirlerden birisi, öne çıkıp o vefalı kavmin yanına gitti

Dedi ki: “İşte o zatın vekilli, bu zamanda İsa’nın halifesi benim

İşte bu tomar, ondan sonra vekilliğin bana ait olduğuna dair vesikamdır.

Bir başka emir de pusudan çıkageldi, o da hilafet davasında bulundu

Koltuğundan bir tomar çıkardı, gösterdi. Her ikisinin de Yahudi kızgınlığı başladı.

Diğer emirler de birer birer, ortaya çıkıp davaya kalkıştılar, keskin kılıçlar çekildi

Her birinin elinde bir kılıç ve bir tomar vardı, sarhoş filler gibi birbirlerine düştüler

Yüzbinlerce Hristiyan öldü, bu suretle kesik başlardan tepeler oluştu

Sağdan soldan kan selleri aktı, havaya dağlar gibi tozlar kalktı

O vezirin ektiği fitne tohumları, Hristiyanların başlarına afet kesildi

 

Ayrılığa düşenlere nasihatler

Ey suretperest! Yürü, manayı elde etmeye bak; mana, suret için kanattır.

Mana ehliyle birlikte ol ki, hem ihsana kavuşasın, hem de zinde olasın

Bedendeki manasız can, şüphesiz ki kın içindeki tahta kılıca benzer.

Kınında olduğu sürece kıymetlidir, kınından çıkınca ancak yanmaya yarar.

Tahta kılıcı muharebeye götürme, önce bir muayene et ki naçar kalmayasın

Eğer tahtadan ise yürü başkasını ara, eğer elmas ise sevinerek ileri gel

Elmas kılıç, velilerin cephaneliğindedir, onları görmek size kimyadır

Bütün alimler, şu sözde ittifak etmişlerdir: “Bilen alemlere rahmettir”

Nar alırsan, gülen nar al ki: Onun gülmesi sana tanesi olduğunu haber versin

O, ne mübarek gülmedir ki: Can kutusundaki inci gibi, ağızdan gönlü gösterir

O lalenin gülmesi, ne uğursuzdur; ağzını açınca kalbinin karalığını görürsün

Gülen nar, bahçeyi güldürür. Erler ile sohbet de seni er yapar

Katı taş ve mermer bile olsan, gönül sahibine erişirsen cevher olursun

Temizlerin muhabbetine katıl. İyilerin muhabbetinden başkasına gönül verme

Ümitsizlik diyarına gitme, ümitler var; karanlığa varma, güneşler var.

Gönül, seni ulular diyarına, ten ise, su ve çamur diyarına çeker

Agah ol, bir gönüldeşten gönül gıdasını al. Yürü ikbali, ikbal sahibinden öğren

 

İncil'de Mustafa Aleyhisselam'ın adının anılması

İncil'de Mustafa'nın, o peygamber başının, o Sefa Denizi'nin adı vardı

Sıfatları, şekli, savaşı, oruç tutuşu ve yiyişi anılmıştı

Hristiyan taifesi, o hitaba geldikleri zaman sevap için

Yüce adı öperler, latif vasfa yüz sürelerdi

Bahsettiğimiz bu taife,  fitne esnasında fitneden kargaşalıktan emindiler

Onlar, emirlerin ve vezirin şerrinden emin olup, Ahmet adının sığınağında korunmuşlardı

Onların nesli de çoğaldı, Ahmet'in nuru bunlara yardım etti, yar oldu

Hristiyanlardan Ahmet adını hor tutan diğer fırka,

O tedbiri şom fitnesi de şom vezir yüzünden hor ve kıymetsiz bir hale geldi.

Sözleri aykırı tomarlara uymalarından dolayı dinleri de hükümleri de bozuldu

Ahmet'in adı böyle yardım ederse, acaba nuru nasıl korur

Ahmet adı, sağlam bir kale olunca, o emin ruhun zatı ne olur?[3]

 

[1] Pavlus, Hz. İsa’nın tebliğ ettiği “Tevhid” dinini ifsat edip, bugünkü “Teslis” inancını ve İsa’nın tanrının oğlu olduğu fikrini yayan kişidir.

[2] Fetullah Gülen’e ne kadar benziyor değilmi? Oda 12 Eylül darbesi ile aranan bir adam haline gelmiş ne hikmetse hep ortada olduğu halde bir türlü yakalanamamıştı. Ve nihayet Amerika’ya yerleşmişti.

[3] Mevlana, bu beyitler ile ittihadın ve vahdetin hz. Peygamberin sünnetine (yoluna) uyarak sağlanacağını anlatmış oluyor.

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
Bayram Yılmaz | 29.11.2020 13:25
Sayın hocam saygı ve hürmetler... Aktardığınız metni okuyunca Mevlana ile Ahi evren 'in temsil ettiği ekoller arasındaki güç ve alan kapatma mücadelesinin ne kadar şiddetli olduğunu anladım. metini okuduğumda; Buradaki süreler ve suçlamalar aynı dönemde birbirlerine ölümüne muhalif yaşamış, Anadolu Selçuklu Devletinin sarayında birbirlerinin ayaklarını kaydırmaya çalışmış , Abbasi Hilafetine bağlı ve onun Anadolu'daki temsilcisi olan İrfani ekole sahip Ahi Evren ile daha çok batını ve İran ekolüne daha yakın Mevlana arasındaki siyasi ve dinsel çatışmanın kamuoyu oluşturma metinleridir. Sonuç Şems Tebrizi'yi öldürten Ahi Evrene karşılık, Kırşehir savunmasında Moğollarla çarpışarak öldürülen Ahi Evreni öldürenler için "cennet ehlinin oklarıyla öldü" diyen mevlana... Buradaki burunsuz benzetmesi tam olarak mesleği debbağ lık olan Ahi Evreni belirtmek için kullanılmış... Tekrar saygı ve hürmetlerimle...

Her Taraf - Türkiyenin habercisi