Kuran’da, belirli bir yönetim şeklinden bahsedilmez. Ancak her hangi bir yönetimde uygulandığında adaletin sağlanacağı temel esaslardan bahsedilir. Bunların birincisi, Kuran’da esas gaye yapılan, tevhid, nübüvvet, haşir ile birlikte vurgulanan adalettir. İkincisi, istişare, yani işlerin o konuda uzman olanlar ve o karardan etkilenecek insanlarla konuşularak yapılmasıdır. Üçüncüsü, ehliyettir. Yani kamudaki her işin, o işi yapmaya ehil ve layık olanlara verilmesidir. Dördüncüsü, biattır. Yani her hangi bir yöntemle (seçim v.s.)üzerinde uzlaşılan kişilere, gruplara ve ortaklaşılan metinlere- hukuk dışına çıkmadıkları sürece- uymaktır. Bu dört esası hukuken koruma altına alan ve fiilen uygulayan her hangi bir sistem-adı ne olursa olsun- Kuran’a uygundur, İslamidir. Bu esaslar kendisinde bulunmayan sistemler ise ne nam verilirse verilsin-İslam Cumhuriyeti bile denilse- Kuran’a uygun değildir.
Demokrasi bazı yorumlara göre, bir ideolojidir. Çoğunluğun uzlaştığı herşeyin meşru sayıldığı bir sistemdir. Başka bir yoruma göre ise, bir yönetim tekniğidir. Bu yönetim biçiminde bir karar ancak o karardan etkilenecek olanlara danışarak, istişare edilerek alınabilir ve bu anlayış yönetimin her kademesinde hâkim olur. Ben şahsen bu ikinci görüşe katılıyorum. Demokrasinin bir yönetim tekniği olduğu şıkkını kabul ediyorum. Bu açıdan bakıldığında demokrasi ile her hak sahibinin hakkını alabildiği, yani adil olan bir sistemi kurmak mümkündür. Yine böyle bir sistemde danışarak iş yapmanın mekanizmaları oluşturulabilir ve bu il, ilçe, mahallere kadar yayılabilir. Objektif kıstaslar konularak işe uygun ve ehil insanlara kamu hizmetleri verilebilir. Yazılı sınavı kazandığı halde mülakat gibi keyfi yöntemlerle vatandaşların elenmeleri, layık olmayanların ise idari makamlara atanması önlenebilir. Yine toplum iradesinin tespiti sonrası seçilen kişi/partilere hukuk zemininde kaldıkları müddetçe uyulabilir. Ortaklaşılan –anayasa gibi- metinler ile de uzlaşı ortak paydaları oluşturulabilir. Sonuç olarak demokrasi ile adaleti sağlamak mümkündür.
Hukukun dip yaptığı,keyfiliğin ise zirvede dolaştığı bir dönemde yaşıyoruz. Ülke seçimlerinin hukukun yeniden hayatlandığı, yargının renginin kırmızı veya yeşil değil, vicdan olacağı yeni bir döneme vesile olmasını diliyorum. Çünkü hukuk hepimizin “kokmayan tuzudur” ve bir gün herkese lazım olacaktır.
Demokratik sistemlerde danışarak iş yapmak temel bir yöntemdir. Toplumun değişik kesimlerini temsil eden vekillerin istişaresi sonucu mecliste kanunlar yapılır. Bu yöntem sebebiyle isabetli sonuçlara ulaşma ihtimali yüksektir. Ancak demokratik istişarenin bir zaaf noktası bulunmaktadır. O da, tartışmalar sonucu, çoğunluğun talep ettiği yasa kanunlaştığında, aksi kanaatte olanların bunu engellemeye dönük çabalar içine girebilmesidir. İslami istişarede ise, aksi görüşte olanlar, inançlarının ona yüklediği manevi mesuliyet gereği, çoğunluğun ittifak ettiği görüşün uygulanması için en önde gayret sarfetmek durumundadırlar. İslam tarihindeki,”Ridde” olaylarında, Hz.Ebubekir (R.A) döneminde, namaz kılarız, ancak zekat vermeyiz diyenlere karşı savaş açılması kararından sonra, Hz.Ömer (R.A) halen aksi görüşte olduğu halde, umumun kanaatinin uygulanması için en ön safta gayret etmiştir.
Demokrasi en son ulaşılabilecek yönetim şekli değildir. İnsan zihninin ürünüdür, değişebilir, gelişebilir. Bir din veya inanç değildir, olmamalıdır. Ama şu zamana kadar tespit edilen yönetim şekilleri içinde insan onuruna en uygun tarzdır, denilebilir. Kendi inancımız ve kültürümüz ile katkı koyarak geliştirmemize de açıktır.
Toplum yönetiminde güçlerin tek bir elde toplanmaması ve gücün doğası gereği insanların/sistemlerin zalimleşmemesi için insanlığın bulduğu en kadim hikmetlerden birisi, güçler ayrılığıdır. Yürütme/idareyi yasamanın denetlemesi, yargının ise her ikisini de denetlemesi şeklindeki denge ve denetleme mekanizmasının varlığıdır. Başkanlık sistemi içinde de bu denge ve denetleme mekanizmalarını oluşturmak ve uygulamak mümkündür. Amerikan başkanlık sistemi bunun örneğidir. Ancak hiçbir denge ve denetlemenin olmadığı Türk Tipi Başkanlık sistemi tıkanmış, ülke yönetilemez hale gelmiştir. Vekilleri parti başkanlarının değil, seçmenlerin belirlediği, vekilin kendisini topluma hesap vermek durumunda gördüğü, bunun sisteminin oluşturulduğu, işini hakkıyla yapmayan vekilin seçildiği oy kadar azil iradesi ile vekilliğinin düşürüldüğü, parlementonun ve siyasetin rant dağıtma değil, hizmet etme yerine dönüştürüldüğü, güçlendirilmiş parlementer sistem, toplum için daha faydalı olacaktır.
Hz.Ömer’in adil devletinde de, muhalifler, farklı düşünenler olmuştur. İdareye, asayişe fiilen müdahale etmedikçe onlara karışılmamıştır. İnsan hatadan uzak değildir. Yönetici olunca da hatasız, İlahi bir varlığa dönüşmez. Bilakis, makam, yetki, güç ve ilişkilerin karmaşıklığı sebepleriyle daha fazla hata yapabilecek hale gelir. Bu sebeple, farklı düşünenlerin, ceza tehdidi altında olmadan özgürce görüşlerini dillendirmeleri, yaymaları, bunlar için hukuk zemininde örgütlenmeleri toplumun doğru yönetilmesi, hataların en aza indirilmesi için bir zorunluluktur. Muhalefetin söyledikleri nazara alınmazsa, hataların düzeltilmesi imkânı da kalmaz. Bu sebeplerle, şiddet çağrısı ve hakaret olmadıkça, en aykırı düşüncelerin bile özgürce ifade edilmesine en geniş imkânların tanınması gerekir. Zira “meşru muhalefet adaletin denge unsurudur.” Meşru muhalefet hainlik ile suçlanırsa, siyasette bütünleştirici değil, ayrıştırıcı/ kutuplaştırıcı bir dil kullanılırsa, o toplum hiçbir zaman hukukun egemen olduğu bir refah toplumuna ulaşamaz.
Son söz; “Adalet mülkün temelidir” “Meşru muhalafet ise adaletin denge unsurudur.”
Lübnan sınırında ilk sıcak temas
02.10.2024
Tel Aviv'de operasyon
01.10.2024
İran, İsrail'i Vurdu
01.10.2024
Husiler, ABD SİHA'sını düşürdü
01.10.2024
Tebaa ve İtizalciler | Muharrem Balcı
11.09.2024
Allah Var! Gam Yok! AHMET SEMİH TORUN 01.10.2024
my body my decision MUSTAFA AKMEŞE 03.10.2024
İktidar ve Toplum YUSUF YAVUZYILMAZ 05.10.2024
MUHAFAZAKÂRLIK MEHMET YAVUZ AY 12.09.2024
SEVGİLİ AYŞENUR MÜSAADEN OLURSA… ESRA DURU 12.09.2024