Dünyada en az kitap okuyan ülkesiyiz. Kitap okumada en gerilerdeyiz.
Bizim Üniversite hocaları ve öğrenmenler dahil kimse okumuyor.
Okuyanlar da mecburi oldukları konularda okuyorlar.
Bizde üniversite hocalarının ve öğretmenlerin okuma serüveni öğrencilikleriyle başlar öğrencilikleriyle biter.
Mehmet Kurtoğlu ile yaptığımız söyleşiyi dikkatinize sunuyoruz..
Hertaraf Haber...
-Edebiyata ilgi duymanızın temel nedeni/nedenleri nelerdir?
Edebiyata ilgimin fıtratımdan mı kaynaklandığı yoksa yaşadığım şartlardan dolayı mı bilemiyorum. Belki de her iki nedenden dolayı edebiyata olan ilgim artmıştır. Birincisi yaratılış olarak okumayı, araştırmayı, sorgulamayı çok seviyorum. Zaten yazdığım metinlerde de bunu görebilirsiniz. İkincisi çocukluğum modernizmden uzak, kadim bir şehirde geçti. 1970’li yıllar. Televizyon henüz evlere tam olarak girmemiş. Hikâye anlatıcı kadınlardan masallar dinliyor, ağır işleyen zamanı kitap okuyarak geçiriyorum. Geçmeyen zamanı kitap okuyarak dolduruyor. Eğer bugünkü gibi TV ve sosyal medya yaygın olmuş olsaydı aynı derecede okuyabilir miydim, bilemiyorum.
-Yazmaya nasıl karar verdiniz?
-Yazmamda birçok etken oldu. Birincisi orta birinci sınıfta bir şiir yarışması açılmıştı ona katılmıştım. Daha sonra benden büyük olan kuzenim ve abimin bir arkadaşı şiir yazıyordu. Onun şiir defterini görünce özendim. Ben de şiir yazmaya başladım. Tabi bu sırada okumalarım devam ediyordu. Lise de iken öykü ve denemeler de yazmaya başladım. Kompozisyonum çok iyiydi. Necip Fazıl’ın eserleriyle tanışınca dini şiirler yazmaya başladım. Hatta lise son sınıfta “Bir Adam Yaratmak” oyunun etkisinde kalarak bir roman yazdım. Fikri boyutu güçlü bir tiyatro eseri yazdım. Daha sonra bunların amatörce olduğunu görünce imha ettim.
-Şimdiye kadar sizi etkisi altına alan kitap/kitaplar hangileridir? İlk birkaçını ve etkilerini birkaç cümle ile anlatınız?
-Benim etkisinde kaldığım kitap çok azdır. Ancak çok iyi kitaplardır. Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler, Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt, Aytmatov’un Cemile, Şevket Süreyya’nın Suyu Arayan Adam, Tanpınar’ın Huzur ve Beş Şehir, Necip Fazıl’ın Bir Adam Yaratmak, Tolstoy’un Savaş ve Barış ile AnnaKaranina ilk aklıma gelen eserler.
-İlham aldığınız yazarlar oldu mu?
-Etkilendiğim yazar elbette olmuştur. Ancak bunların etkisinden kurtulmak için bir daha dönüp bakmamışım o yazarlara. Çünkü kendi sesimi, kendi üslubumu bulmam gerekiyordu, bu yüzden bir eseri birden fazla hiçbir zaman okumadım. Şehir konusunda yazdıklarımda İbni Haldun, Calvino ve Tanpınar benim için belirleyici oldu. Nesirde Cemil Meriç hem fikri bakımdan hem de üslup bakımından benim için üstattır.
-Türk edebiyatının bugünkü durumu nasıldır?
/Türk edebiyatında hiç olmadığı kadar yazar ve şair var. Eskiye nazaran hem yazar hem eser bağlamında çok büyük bir artış söz konusu. Kitap yayınlamak kolay olduğundan herkes birşeyler yazıyor. Yılda beş yüz altı yüz roman ve hikâye yayınlanıyor. Bu çok büyük bir rakam. Ancak gerçek sanat eseri bağlamında baktığınızda ancak birkaç eserden öteye gidemiyor. Buna rağmen çok iyi nitelikli eserler yok değil. Özellikle hikâye ve romanda güçlü kalemler var. Bunlar ileride daha güçlenecek. Bugün Türk edebiyatı dünyaya açılmış. Orhan Pamuk’un Nobel edebiyat ödülü almasıyla birlikte Türk edebiyatı büyük bir ilgi gördü. Örneğin Orhan Pamuk, benim hocam Tanpınar’dır deyince Tanpınar dünya dillerine çevrildi. Daha önce Nazım Hikmet, Aziz Nesin ve Necip Fazıl’dan başka yabancı dillere çevrilen yazarımız pek yoktu. Bugün birçok yazarımız yabancı dillere çevriliyor. Bu anlamda Türk edebiyatı iyi bir durumda. Ancak yine de yeterli değil.
-Türk edebiyatında dil problemi var mıdır?
- Türk edebiyatında dil problemi yoktur. Ancak hâkim olan batı uygarlığı dolayısıyla Türkçe yabancı dillerin etkisi altındadır. Bir de geçen yüzyılın başında yapılan harf inkılabı kadim Türkçemizin unutulmasına neden olmuştur. Geçen yüzyılın başında yaşamış olan yazarlarımızın, örneğin Halit Refik, Sabahattin Ali, Reşat Nuri, Halide Edip, Halit Ziya’nın kitapları sadeleştirilerek basılıyor. Çünkü yeni nesil o dili anlamıyor. Öyle sanıyorum ki bugün Türkçenin büyük problemi budur. İngilizler dört yüz yıllık Shakespeare’in eserlerini çocuklarına okuturlarken biz yüz yıl önce yaşamış yazarlarımızın eserlerini yayınlandığı devrin diliyle okutamıyoruz. Her geçen gün dilimiz daralıyor. Oysa Türkçe dünyada en çok konuşulan ve en zengin dillerden biridir.
-Türk edebiyatında içerik problemi var mıdır?
Anadolu coğrafyası çok kimlikli, çok dinli, çok mezhepli, çok kültürlü. Binlerce yıllık birikime sahip. “Havva annen dünkü çocuk sayılır” diyen Ahmet Arif’in benzetmesiyle söyleyecek olursak, Anadolu’, Havva annemizden daha yaşlıdır. Binlerce medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bu yüzden çok zengin bir kültüre sahiptir. Dolayısıyla edebiyata konu olacak çok şey var bu topraklarda. Dünyanın hiçbir yeri Anadolu coğrafyası kadar zengin ve mümbit değildir. Yazacak o kadar çok şeyimiz var ki, yazarlarımız ömrü yetmez bunları anlatmaya.
-Türk edebiyatında yayıncılık problemi var mıdır?
Türkiye’de çok güçlü birkaç yayınevi var. Bunların arkasında da ya büyük bankalar ya büyük holdingler var. Bugün hiç olmadığı kadar yayınevleri mevcut. Hatta merdiven altı diyebileceğimiz yazardan ücret alıp kitap basan yayınevleri var. Bunlara gerçek anlamda yayınevi değildir. Gerçek yayınevi yazarına telif ödeyip, bastığı kitapların tanıtımı, reklamını yapar. Bütün kitapçılarda görünür. Ancak bu nitelikte çok az yayınevi var ve bu yayınevleri de ünlü ve isim yapmış yazarlarla çalışıyorlar. İyi yazar bulma, iyi yazara ulaşma gibi bir dertleri yok. Bu yüzden çok iyi yazan ancak büyük yayınevlerinde eserleri çıkmayan, unutulup giden birçok yazar var. Kalite bakımından yayıncılığımız iyi bir noktadır. Ancak devletin ve sivil toplum kuruluşların yazarları desteklemesi gerekiyor. Kültürel iktidar devlet eliyle değil sivil toplum eliyle ancak oluşur. Bunda da yayınevleri ve sivil toplum kuruluşlarına iş düşüyor. Ayrıca bizim yayınevlerimiz Batı’da olduğu gibi çalışmıyor. Bir yazarı yurt dışına taşıyan güçlü yayınevidir. Yayınevlerimiz yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da kendilerini pek gösteremiyorlar. Bilindiği gibi Batı’da yazarların menajerleri, sekreterleri var. İşlerini profesyonel yapıyorlar. Yine Türki devletlerde yazarların saygınlığı var, devlet tarafından destekleniyor. Birçok imkanlar tanınıyor. Türkiye’de böyle bir destek yazarlara sağlanmıyor. Yazarlar kendi çabalarıyla eserlerini yayınlıyorlar. Kendi çabalarıyla ayakta durmaya çalışıyorlar.
-Türk edebiyatında eğitim problemi var mıdır?
-Türkiye’de eğitim cumhuriyetin kurulduğu günden bu yana var. İyi bir eğitim sistemi kuramadığımız için çocuklarımızı ezberci ve ideolojik yetiştiriyoruz. Diyalektik ve eleştiriden uzak bir eğitim sistemiyle yetişiyorlar. Eleştirel akıl olmadığı için kültürel gelişme gerçek anlamda olmuyor. Ezberci ve sınavlara dayalı bir eğitim sisteminden bir şey çıkmaz. Ben son iki yıldır Amerika okumaları yapıyorum. Amerika’da eğitim hocanın ders anlatması üzerine yürümüyor. Seminer şeklinde, diyalog şeklinde yürüyor. Hoca kadar öğrenci de derse katkı sunuyor. Bizde hoca dersine çalışıp geliyor öğrenciye anlatıp gidiyor. Böyle bir eğitim sisteminden ne iyi bir sanatçı ne bir iyi aydın yetişir. Bizim aydın ve sanatçılarımız hapishaneden mezundur. Filozof Rıza Tevfik, Avrupa’da bir konferansa katılıyor. Konuşmasını yaptıktan sonra Avrupalı aydın ve sanatçılar eğitimini hangi Avrupa üniversitesinde aldığını soruyorlar. Rıza Tevfik, “ben Türk hapishanelerinden mezunum” diye cevap veriyor. Eğitim Türkiye’nin en büyük sorunudur ve henüz çözebilmiş değildir. Bu mantıkla da çözemezler. Çünkü eğitimi öğrenci sayısı ve sınıf sayısına göre değerlendiren bir zihniyet mevcut. Eğitim sayıya göre değil nitelik ve niceliği göre olmalıdır.
-Türk edebiyatında okuma alışkanlıkları problemi var mıdır?
-Türk edebiyatında değil de Türk halkında okuma alışkanlığı yoktur. Dünyada en az kitap okuyan ülkesiyiz. Kitap okumada en gerilerdeyiz. Bizim Üniversite hocaları ve öğrenmenler dahil kimse okumuyor. Okuyanlar da mecburi oldukları konularda okuyorlar. Bizde üniversite hocalarının ve öğretmenlerin okuma serüveni öğrencilikleriyle başlar öğrencilikleriyle biter. Ondan sonra geçmişte okuduklarıyla işi götürürler. Geçmiş mirası tüketirler. Ben okumadan yazanları dahi biliyorum. Bugün büyük şehirlerimizin birçoğunda kitapçı yok. Kitapçıların tümü kırtasiyeci oldu. Bunun bir nedeni dijital mecranın yaygın olmasıdır.Dünya artık dijital yayıncılığa gidiyor. Basılı materyaller gittikçe azalıyor. İnsanlar artık kısa soluklu yazılar okuyorlar. Geçmişte olduğu gibi beş yüz, birn sahifelik klasik romanlar okumuyor. Çünkü ne zamanları var ne de alışkanlıkları…
-Türk edebiyatında edebiyat ve ticaret ilişkisi problemi var mıdır?
- Edebiyat ticaret ilişkisini bir yazara değil, bir yayıncıya sormak gerekir. Çünkü eserin ticari boyutuyla yazar değil yayıncı uğraşır. Yazar aldığı telife bakar. Ki bugün Türkiye’de telif sorunu vardır. Yazar-yayıncı sorunu vardır. Bunlar üzerinde durmak gerekir. Ancak yine de bir şeyler söylemem gerekirse, bir edebiyat eseri ticari metaya dönüştü mü artık sanat olmaktan çıkar. Bugün ticari olarak çok satan kitaplar var ancak bunların hiçbir edebi değeri yok. Çünkü yarına kalamazlar. Edebiyat eserinin derinliği, felsefesi, estetiği varsa eğer geniş okuyucu kitleleri tarafından değil, dar bir okuyucu kitle tarafından okunuyor. Bu her zaman böyle olmuştur. Şahsen bir eserin çok satması onun kıymetli yapmadığı gibi az satılması da onu değersizleştirmez. Tanpınar yaşadığı dönemde eserleri satmamıştır. Bir eserinin ikinci baskı ancak on yıl sonra olmuştur. Ancak bugün en çok hakkında yazılan ve en çok okunan yazarlardan biridir. Cemil Meriç “aydın çağının üvey evladıdır” der. Çünkü aydın veya sanatçı çağına değil kendinden sonrasına seslenir. Ancak uzun yıllar sonra anlaşılır. Çünkü sezgileriyle yazarlar. Sezgi onları toplumun bir adım ötesine geçirir. Edebiyat ticaret ilişkisini
-Türk edebiyatında yazarların maddi durumu problemi var mıdır?
-Geçmişte de bugünde kalemiyle geçinen çok azar yazar vardır. Bence bir elin parmaklarını geçmez. Burada gazetecileri ayrı tutarak söylüyorum. Geçmişte de bugün de yazarve şairler yoksullukla ömürlerini tüketmişlerdir. Türkiye gibi kültür ve sanattan uzak bir ülkede bir yazarın telifiyle geçinmesi mümkün değildir. Türk edebiyatının birçok yazarı devlet memuru veya işçi olarak hayatlarını sürdürmüşlerdir. Yazarlığı hobi olarak yapmışlardır. Zaten yazar ve sanatçıya gereken kıymet verilmediği için bu ülke fikir ve sanatın bir karşılığı yoktur. Bu ülkede ne zaman bir yazar veya sanatçı bir müzisyen, bir şarkıcı veya futbolcu kadar kazanırsa ancak ozaman bu ülke gelişir. Türk edebiyatının büyük yazarları bırakın telifiyle geçinmeyi, ömürlerin9i hapishanelerde geçirmişlerdir. Cemil Meriç’in dediği gibi “düşüncenin kuduz köpek” gibi kovalandığı bir ülkede yazarın kıymeti mi olur? Yazar açlıkve sefaletle ömrünü geçirmiştir. Necip Fazıl gibi bir büyük usta, örtülü ödenekten para almak için Menderes’e yalvarmış, elini öpmüştür. Necip Fazıl’a Menderes’in elini öptüren mantalite sorgulanmalıdır. Bu ülkenin Milli Şairi Mehmet Akif Ersoy’un bir evi dahi olmamıştır. Yoksul ve sürgünde yaşamıştır. Oğlu emin sokakta ölmüştür. Emekli maaşını dahi bağlamamışlardır. Dolayısıyla yazarların maddi problemi var mı sorusunun cevabını almak için bugüne değil geçmişe bakmak gerekir. Bugün de dünden pek farklı değildir. Memuriyetleri olmazsa hiçbir yazar geçimini sağlayamaz.
-Türk edebiyatı sizce popular mi? Değilse sebepleri neler olabilir?
-Bildiğiniz gibi popüler demek kalabalıkların, yığınların beğenisine uygun, halkça tutulan, beğenilen demektir. Bir diğer anlamı ise ünü çok yaygın olan, herkesçe tanınan demek. Bu bağlamda elbette çok okunan, çok tanınan yazarlarımız var. Örneğin Orhan pamuk bütün dünyada tanınan ve okunan bir yazar. Elif Şafak, Ahmet Ümit, Ahmet Altan, Zülfü Livaneli, Hasan Ali Toptaş vs. çok okunan ve tanınan yazarları sayabilirim. Anrcak bunların içinde edebi derinliği olan, yarına kalabilen kaç kişi olur bilemiyorum. Çünkü günümüzde bir yazarın popüler olması sosyal medyayı kullanması, reklamlar ve büyük yayınevlerinin yatırım yapmasıyla mümkün olabiliyor. Bunlar arkanızda değilse ne kadar iyi yazarsanız yazınız kimse sizi görmeyebilir. Öreğin bu yıl Zülfü Livaneli’nin çok satan Kaplanın Sırtında romanını okudum. Merak ettiğim için okudum. Romanda tekrar olduğu gibi ne bir derinlik ne bir üslup var. Bir iki hatıra ve günlüğü oyduğu gibi romana uyarlamış. Roman karakter yaratmaktır. Bir tez ortaya koymaktır. Ben bu romanda ne tez görebildim ne güçlü bir karakter, en de derinlik! Ama roman iyi sattı. Hakkında çok yazıldı. Ben de yazdım. Amla geleceğe kalır mı? Sanmıyorum. Bu yüzden Türk edebiyatını popüler olmasına karşıyım. Popüler olan edebiyattan bir şey çıkmaz. Yazar şöhret olur, yayınevi ve yazar kazanır ama edebiyat kaybeder. Edebiyatın popülizmden uzak durması gerekir.
-Türk Edebiyatı uluslararası alanda yeterince tanınmakta mıdır?
-Bu sorunun cevabını yukarıda söylemiştim. Türk edebiyatı yeni yeni dünyaya açılıyor. Daha önce eserleri yabancı dillere tercüme edilen birkaç dışında yazarımız yoktu. Bugün birçok yazarımız yabancı dillere çevriliyor. Tabi bunda dijital mecranın, kitle iletişim araçlarının rolü büyüktür. 1960-70’lerde pek popüler olmayan birkaç yazar Avrupa’da yabancı dillere çevrilmişse eğer bunlarda kişisel ilişkiler belirleyici olmuştur. Örneğin Hıfzı Topuz, Ataol Behramoğlu vs. yazarların Paris’te yaşamaları sayesinde bazı yazarlar o dönem Fransızcaya çevrilmiştir. Bu tercüme olaylarında eserin sanat değerinden daha çok ikili ilişkiler ve arkadaşlık bağları belirleyici olmuştur. Nazım7ın komünist olması nasıl ki Rusya ve Türk dünyasında tanınmasında etkili olmuşsa bazı yazarların da yabancı dillere çevrilmesinde sürgünler ve dostluklar belirleyici olmuştur. Türk edebiyatı yurt dışında elbette yeterince tanınmıyor. Daha çok tanınması için devlet ve yayınevleri çaba göstermelidir.
Mehmet KURTOĞLU kimdir?
1969 yılında Urfa’da doğdu. HRÜ. Meslek yüksek Okulu İnşaat bölümünü bitirdi. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler bölümü ile İşletme bölümünden mezun oldu. Şiir, deneme, inceleme, biyografi, belgesel, roman ve tiyatro dalında eserler kaleme almıştır. 2005 yılında Kırım’da, 2015 yılında Kazan’da, 2019’da Edirne, Gümülcine, Kırcaali’de, 2022 yılında İstanbul ve Bursa’da yapılan Türkçenin Uluslararası Şiir Şölenine katılmıştır. 2014 yılında “Eski Dünyaya Seyahat” kitabıyla TYB gezi ödülü, 2018 yılında ise “Ezelden Urfa” kitabıyla ESKADER (Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği) şehir dalında yılın yazarı ödülünü almıştır. 2022 yılında “Göbeklitepe Turizm Ödülü” ve “Mesleğinde En İyiler Ödülü”ne layık görülmüştür. Ayrıca Kandil Çocuk Dergisi Şiir Ödülü Mansiyon 1986, 11 Nisan Urfa’nın Kurtuluşu, Şiir dalında 1991 ve 1999 yıllarında 3.lük ödülü almıştır. 2002 ve 2003 yıllarında GAP Gazeteciler Birliği “Yılın Başarılı Gazetecisi” Ödülü almıştır. Türkiye Yazarlar Birliği Urfa kurucu üyesi ve başkanlığı yapmış olup, GAP Gazeteciler Cemiyeti ve Anadolu Yazarlar Birliği kurucu ve şeref üyesidir. ŞURKAV (Şanlıurfa Kültür ve Araştırma Vakfı) ve İLESAM üyesi olan yazar, dört dönem Urfa’da iki dönem Ankara’da TYB Şube başkanlığı yapmıştır. TYB Genel Sekreteri olan yazar, Urfa’da farklı kurumlarda memur ve yöneticilik yaptıktan sonra 2008 yılından buyana Vakıflar Genel Müdürlüğünde Kütüphaneler ve Yayın Müdürü olarak çalışmaktadır.
Yayınlanmış Eserleri: Bana Kendini Anlat, Şiir, 1998, Hafızasını Kaybeden Şehir, Deneme, 1999, Gurbeti Olmayan Diyar, Şiir, 2000, Urfa Efsaneleri, Araştırma, 2005 (3 baskı), Çağa Küsen Leyla, Şiir, 2005, Ben Kendimden Yanayım, Deneme, 2005, Kültür Şehri Urfa, Araştırma, 2006 (3 baskı), Şiir Şehir Urfa, Şiir Seçkisi, 2006 (3 baskı), Hafızasını Arayan Şehir, Deneme, 2007, Savaşın Âşıkları, Tiyatro, 2008, Urfalı Nabi, Biyografi, 2008,Ben Yusuf Sen Züleyha, Şiir, 2009, Çağın Divanesi, Rubailer, 2010, Gâvur Mahallesinde Aşk, Roman, 2011, Rıfkı Kaymaz Kitabı, Biyografi, 2011, İbrahim’in Nazargahı Urfa, Gezi, 2012, Meliküş Şuara Yusuf Nabi, Biyografi, 2012, Eski Dünyaya Seyahat, Gezi, 2014 (TYB Gezi Ödülü), Hasret ve Umut Bosna, Gezi, 2014, Türk Sinemasında Urfa, İnceleme Araştırma, 2015, Hasret ve Azap Tanpınar’da Şehir ve Kadın, İnceleme, 2015, Bir Batı Masalı Shakespeare, İnceleme 2015, Metafiziğin Trajik Şairi Necip Fazıl, İnceleme 2015, Bu Eller Utandırmaz Adamı, Fikir 2016, Mehmet Âkif, Biyografi, 2016, Dilim Türkü Gönlüm Gazel, Şiir, 2017, Şehristan Deneme, 2017, Ezelden Urfa, Deneme, 2018, Az Gezdim Çok Gördüm, Gezi 2018, Tanrıyı İcat Etmek, Deneme, 2019, Yeşilçam’ın İmgeleri, İnceleme, 2020, Şair Derviş Kahraman Mehmet Akif, Biyografi, 2021, Kahramanlara Sevgiler, Biyografi, 2022, Keşke Toprak Olsaydım, Şiir, 2022, Sinemasal Urfa Araştırma, 2022
Ebu Ubeyde: Nasrallah'ın yasını tutuyoruz
28.09.2024
HİZBULLAH'IN FİLİSTİN SINAVI | HAZIM KORAL
28.09.2024
Lübnan sınırında ilk sıcak temas
02.10.2024
Tebaa ve İtizalciler | Muharrem Balcı
11.09.2024
MUHAFAZAKÂRLIK MEHMET YAVUZ AY 12.09.2024