Medyanın iktidar odaklarına aşırı bağımlı olması, onun vazifesini gereği gibi yerine getirmesini ve Kürt meselesi bağlamında da çözüme katkı sunmasını engelliyor. Farklı dönemlerde derin devletin, ordunun, hükümetin, sermayenin veya bunlardan müteşekkil koalisyonların kontrolüne giren medya, barış fikrinin taşıyıcılığını yapamıyor.
Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) “Kürt Sorunu Bağlamında Kürtlerin Türkiye Medyası Algısı”* başlıklı bir araştırma raporu yayınladı. Raporun danışmanlığını Sevilay Çelenk üstlendi, saha çalışmasını ise Rawest Araştırma yürüttü. Nicel ve nitel araştırma metotlarının kullanıldığı rapor kapsamında Diyarbakır, Mardin, Urfa ve Van’da 600 kişiye anket uygulandı. Ayrıca aralarında gazetecilerin, hukukçuların, medya çalışanlarının ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin olduğu 40 kişi ile de derinlemesine mülakat yapıldı.
Araştırma, Kürtlerin 1990’lardan bugüne Türkiye medyasını nasıl gördüklerini ve tarihsel perspektif içinde bu medya hakkında değişen algılarını anlamayı amaçlıyor. Konunun ilgilileri için araştırmada çok zengin veriler var. Elbette hepsini buraya almak mümkün değil; meraklısına araştırmanın tümüne bakmasını tavsiye ederim. Ben, sadece altını çizdiğim dört noktaya değineceğim.
Sihirli Kutu
Programlar ve dizilerle kitleleri ekrana çeken televizyon halen “sihirli kutu” olma vasfını muhafaza ediyor. Televizyonda en çok parodi programları (%36) izleniyor; ardından komedi (%35) ve aksiyon dizileri (%29) geliyor. Hamaset kokan vatanseverlik dizileri (%12) rağbet görmüyor. Kürtler, ağa, aşiret ve töre dizilerine (%17) de pek yüz vermiyor.
“Aslında bu dizilere Kürt yurttaşların daha yoğun bir ilgi göstermiyor olmasında şaşırtıcı bir yön yoktur. Zira hiç telaffuz edilmiyor olsa da Kürt coğrafyasında geçtiği düşünülen ya da örneğin Siirt, Şanlıurfa veya Mardin’de yaşandığı açıkça ifade edilen bu dizilerde, Kürtçe yerine sıklıkla son derece yapay bir şiveyle Türkçe konuşulmakta, karakterler genellikle karikatürize ‘tiplemeler’ olarak sunulmakta ve sorunları da yine ağır hamaset içeren bir dil içinden ve çok yabancılaştırıcı bir biçimde ele alınmaktadır. Kürt sorununa ilişkin gerçek dünyadaki inkâr ve asimilasyon kurmaca dünyalarda da aynı biçimde karşımıza çıkar. Neticede kaçınılmaz olarak anlatılan hikâyelerin Kürtlerin kendi hikâyelerine tekabül etmediği yönünde bir hissiyat ortaya çıkar.” (s.44)
Merkezin Değişme İhtimali
“Ordunun medya bağımsızlığındaki etkisine bugün çok daha düşük oranda işaret edilmesi, hatta artık böyle bir etkiden söz edilmiyor olması, AK Parti Hükümetinden ya da siyasi iktidardan bağımsız bir şekilde medya üzerinde etkide bulunan bir ordu tasavvurunun artık epeyce zayıflamış olmasıyla ilişkilidir.” (s. 52)
Keza iktidarın değişmesi veya aynı iktidarın farklı dönemlerde farklı siyasetlere yönelmesi de, medyanın Kürt meselesindeki tutumunu şekillendirmede büyük bir rol oynuyor. Mesela AK Parti’nin 2002’de iktidar gelmesiyle birlikte anaakım medyada Kürt meselesine dönük bir değişimin yaşandığı kabul ediliyor. Ancak, partinin izlediği siyasetle irtibatlı olarak, bu değişimin evvela olumlu, sonra olumsuz yönde seyrettiği belirtiliyor.
Anaakımın Kürt meselesinde gerilemesi ise daha önce pek itibar edilmeyen bazı televizyon kanallarına fırsat yaratıyor ve onları daha izlenir hale getiriyor. Yani anaakım da değişiyor. Örneğin, kısa bir süre öncesine kadar esamesi okunmayan Fox TV (%24) katılımcıların en çok tercih ettikleri haber kanalına dönüşüyor. Fox TV’ye gösterilen teveccüh, Kürtlerin Türkiye siyasetinde ve medyasında merkezin değişme ihtimalini göz önünde bulundurmaları olarak yorumlanabilir.
Barış Dilinden Savaş Diline
“Katılımcılara göre, çözüm süreci boyunca Türkiye medyasının demokratik söylemi -her ne kadar konjonktürel ve bağımlı da olsa- umut verici ve çok sayıda ders çıkarabileceğimiz bir örnek olarak karşımızda durmaktadır. Her şeyden evvel çözüm sürecinde meselenin konuşulabilmesi ve Kürtlerle ilgili temsillerde bir normalleşmenin ortaya çıkması bile, önemli bir kazanımdır.” (s. 58-59)
Mamafih, çözüm sürecine medyanın verdiği desteğin, kendisinden ziyade iktidardan kaynaklandığının da altı çiziliyor. Sürecin bitmesinden sonra medyanın hemen barış dilinden uzaklaşması ve savaş diline sarılması bunun bir kanıtı olarak sunuluyor. Medyanın eski alışkanlıklarına çok çabuk döndüğü ve sürecin neden sona erdiğini sorgulamaktan kaçındığı ifade ediliyor.
Katılımcılara göre, medyanın iktidar odaklarına aşırı bağımlı olması, onun vazifesini gereği gibi yerine getirmesini ve Kürt meselesi bağlamında da çözüme katkı sunmasını engelliyor. Farklı dönemlerde derin devletin, ordunun, hükümetin, sermayenin veya bunlardan müteşekkil koalisyonların kontrolüne giren medya, barış fikrinin taşıyıcılığını yapamıyor.
“Katılımcılara göre hak ve barış odaklı, farklı toplumsal seslere kulak veren, sorgulayan, eleştiren, olayların karmaşıklığını aktarmaya çalışan bir medya dilinin yerine güncel, siyasi, bürokratik ve ekonomik ilişkilere dayalı, dönem ve duruma göre değişen bir medya söylemi ve yapılanması ile karşı karşıyayızdır. Bu da Türkiye’de medyanın barış ve çözüme yapabileceği katkının, bir başka deyişle, önemli bir potansiyelin gerçekleşmesinin önünde bir engel teşkil etmektedir. Medyanın çözüm sürecinde oynadığı ve katılımcıların önemli bir kısmına göre olumlu olan rolden vazgeçilip eski kutuplaştırıcı savaş diline geçilmesi de bunu göstermektedir.” (s.58)
Aşırı Politik
“Yapılan derinlemesine görüşmeler, bağımsızlık, tarafsızlık ve barış dilini benimseme konusunda Kürt medyasının da sorunları olduğunu ve Kürt medyasının da üzerine düşen görevler olduğunu ortaya koymaktadır. Medyanın bir kutuplaşmanın tarafı değil, farklı siyasi kutuplar ve görüşlerin kendini ifade şansı bulduğu bir diyalog ve müzakere alanı olması gerektiği çok sayıda katılımcı tarafından vurgulanmıştır.” (s. 58)
Günümüz dünyasında medya çok önemli işlevlere sahiptir. Medya, hayatın hemen her alanına olduğu gibi, demokratik istikrar ve barış arayışlarına da artı ya da eksi yönde etkide bulunabilir. Mutlak bağımlı, tek taraflı ve bağnaz bir medyanın bu arayışlara sekte vuracağı açıktır. Ancak katı ideolojilere ve politik mensubiyetlere mesafeli bir medya, demokrasiye ve barışa hizmet edebilir.
Kürdüyle Türküyle medyayı bekleyen en mühim intihan da budur.
* Kürt Sorunu Bağlamında Kürtlerin Türkiye Medyası Algısı, DİTAM Yayınları, Diyarbakır, 2022.
Kaynak: perspektif.online
Aydın ve Aktivistler'den Barış Çağrısı..
08.02.2025
BARIŞ UMUDU / Ümit AKTAŞ
09.02.2025
BARIŞ UMUDU|ÜMİT AKTAŞ
08.02.2025
Aydın ve Aktivistler'den Barış Çağrısı..
08.02.2025
Yıldız Ramazanoğlu ile Derkenar..
24.01.2025
Nail Bey'in Aklı İsraille Ticarette Kaldı!
25.01.2025
Instagram Annesi Hülya FEYZULLAH AKDAĞ 09.02.2025
Netanyahu Trump’ın Mayın Eşşeği mi? AHMET GÜRBÜZ 08.02.2025
ATEŞKESİN ATEŞİ DERVİŞ ARGUN 15.01.2025