metrika yandex
  • $34.85
  • 36.67
  • GA21150

Haberler / Yazı Dizisi

Kur'an-Meal ilişkisi ve Meal Okumanın Anlam ve Önemi Üzerine Düşünceler-2-Mehmet Yaşar Soyalan

03.12.2023

Yazarımız Mehmet Yaşar Soyalan'ın Hertaraf Haber Okurları için Hazırladığı "KUR’AN- MEAL İLİŞKİSİ VE MEAL OKUMANIN ANLAM VE ÖNEMİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER" Başlıklı Yazı Dizisinin 2. Bölümünü Yayınlıyoruz

 

MUHATAPLIK MESELESİ

Kur'an mealinin okunup/dinlenip anlaşılmasının, dolayısıyla hidayet olabilmesinin birçok aşaması ve pek çok koşulu vardır. İlk koşul, muhatabın belirlenmesidir. Kur'an kime seslenecektir veya Kur'an mealini kimler okuyacaktır? Eline meali alan her insan onu okuyabilir mi?

Evet, dileyen herkes eline meal alıp okuyabilir. Azçok ondan istifade de edebilir. Burada herhangi bir sorun yok. Sorun, okunan şeyin anlaşılıp anlaşılmadığındadır veya ne anlaşıldığındadır. İşte muhataplık da tam burada devreye girmektedir. Ancak her okuyucu okuduğu her şeyin muhatabı olamayabilir. Okuduğu şeyle kendi özel anlam dünyası arasında bir paralellik veya arz talep dengesi kuramayabilir. İşte sıkıntı ve problemler de bu noktadan sonra devreye girmeye başlar. Çünkü Kur'an meali ile okuycusu arasında özel bir arz talep ilişkisi kurulamamışsa muhataplık gerçekleşmemiş demektir. Muhatabın okuduğu metinle ilişkisi, sıradan bir okuyucu ilişkisinden çok daha derindir. Yani muhatap, okuduğu metni, merakın ötesinde bir bilinçle, sorular sorarak ve zihninin bütün kapılarını açarak okuyan kişidir.

 

Bu nedenle yapılması gereken ilk şey, metni muhatabıyla karşı karşıya getirebilmektir. Muhataplık çeşitli şekillerde gerçekleşebilir: Mesala, farklı inanç ve kültürdeki birisinin: gerçekten onu tanıma kaygısıyla ''Bu metnin Allah'tan geldiği iddia ediliyor, acaba, gerçekten öyle mi, bunun diğer dini metinlerden ne farkı var? vs...'' diyerek ona yönelmesinden başlayıp; kendisini Müslüman olarak kabul eden birisinin: ''Dinimizin temel kaynağının Kur'an olduğunu söylüyoruz, ancak içinde ne yazdığını bilmiyoruz, onunla ilgili birbiriyle çelişen çok şey duyduk ama hangisi doğru bilemiyoruz. Niçin kendisinden öğrenmiyoruz? Şimdi onu okumayıp da ne zaman okuyacağız '' sorgulamasıyla ona yönelene; hatta daha bilinçli bir şekilde ''Bu Kur'an'ın bana yani benim için geldiğinin, hayatımı O'nun ilke ve hedefleri doğrultusunda inşa ettiğimde ancak gerçek anlamda müslüman olacağımın ve bu durumun, aynı zamanda benim mutlu olmamı sağlayacağının da bilincindeyim. Bu nedenle onu derinlemesine inceleyip anlamam gerekir'' diyenlere kadar çok geniş bir kesime hitap eder. Kısacası muhataplık ancak, bu veya benzeri kaygılarla ona yönelen bir bireyin/bireylerin ortaya çıkması ile mümkün olur.

Burada en temel şart, bireyin bir bilinç, arayış, arzu ve bir farkındalık içerisinde olmasıdır. Bu da, o metne saygı duymayı ve önyargısız olmayı gerektirir. Bu şartların oluşmadığı durumlarda muhataplık gerçekleşmez. Bunların yokluğu, özgür bir zihnin yokluğu demektir.  Çünkü zihinlerin özgür kılınamadığı durumlarda ve ortamlarda anlam/mana ve anlama oluşmaz, metindeki veriler boşlukta kalır. Veren ve alandan birisi olmadığı için iletişim de gerçekleşmez. Çünkü mana ve anlama, ancak, veriyi alanın zihnine yansımasıyla ete kemiğe bürünür. Bu açıdan özgür zihin ve özgür ortamlar, anlamanın gerçekleşmesinin olmazsa olmazlarıdır. Anlamanın gerçekleşmediği birliktelikler sahte ve sanal muhataplıklardan ibaret kalır.

Birey ancak bu farkındalıktan sonra iletişim kuracağı şeyle sağlıklı ve anlamlı bir etkileşme geçebilir ve muhatabının dili, rengi, coğrafyası yaşadığı zaman dilimi ne olursa olsun, işte o zaman gerçek bir iletşim gerçekleşmiş, anlam ve anlamanın ortaya çıkmasının yolu açılmış olur. İşte o zaman, Kur'an, muhatabına seslenmeye başlayabilir. Ve bu aşamadan sonra iletişimin kendisi ve iletişim araçları üzerinde konuşmanın, başka bir deyişle anlamanın aslına uygun bir şekilde gerçekleşebilmesinin diğer şartlarını konuşmaya başlamanın bir anlamı olabilir.

MUHATAP KİM? VEYA MUHATABTA OLMASI GEREKEN NİTELİKLER

Muhatap bu karşılaşma ile henüz işin başındadır. İlahi kelamı okumaya, kendisine veya kendisi için inzal edilen rahmeti almaya zihinsel olarak hazırdır. Ancak kendisi için inzal edilen bu rahmetin “ne”liği ve içeriği konusundan habersiz olduğu gibi kendi müktesabatının da ciddi bir muhasebesini yapmış değildir. Zihnindeki mevcut birikimi, onu nasıl yönlendirecektir. Çünkü zihninde bir anlamlar dünyası ve bu anlamlara göre oluşmuş bir anlamlar haritası vardır. Orada bazı istisnalar hariç her şeyin rengi ve biçimi çok belirgindir. Aynı zamanda o, yeni karşılaştığı her şeyi zihninde mevcut olan anlam dünyası çerçevesinde anlamakta, yorumlamakta ve keşfedeceği her yeni şeyi de zihnindeki bu harita sayesinde bulmaktadır. Bu nedenle sorması ve cevabını bulması gereken öncelekli şey, mevcut şahsi anlamlar dünyasının mahiyetinin ve niteliğinin ne olduğudur.

Bu sorulardan birincisi, almaya/okumaya hazır olduğu ilahi kelam için zihninde nelerin olduğudur. O, nasıl bir Kur’an tasavvuruna sahiptir? Arapça bilsin veya bilmesin zihninde bir anlamlar dünyası ve anlamlar haritası, hatta anlamlar hiyerarşisi sözkonusudur. Öncelikle bunu çözümlemesi, en azından böyle bir zihin haritasının varlığının farkında olması gerekir.

Çünkü ister Arapça ile, isterse başka bir dil ile konuşan bir toplumun üyesi olsun, zihninde benzer haritalar egemendir. Zihin haritasında bulunan binlerce kelimenin kendine özgü anlamlarıyla dünyaya bakmakta onu anlamakta ve tanımlamaktadır. Bu nedenle muhatap okumaya zihinsel olarak hazır olduğu Kur’an’ı da, bu kelimelerin anlam içeriğine uygun olarak anlayacaktır. Kendi hâlihazır tanımları ve deyimlere yüklediği veya tarihi süreçte yüklenen anlamlara göre algılamak durumunda olacağından, sonuçta anladığı şey, Kur’an değil, bu tanım ve anlamlara göre yorumlanmış, hatta yeniden inşa edilmiş bir metin olacaktır. Bu durum, Kur’an’ın anlam dünyasına girmesinin ve muhataplığın gerçek şekilde ortaya çıkabilmesinini önündeki en büyük engeldir. Dolayısıyla bu özellik, konumu, birikimi ve yaşadığı ortam ve coğrafya ne ve neresi olursa olsun bütün muhataplar için söz konusudur. Oysa metindeki aynı kelime, terim, deyim ve ifadelerin işaret ettiği mana çok daha farklı olabilir.

Bu sorunu çözmek sanıldığı kadar basit ve kolay değildir, ancak sorunu aşmanın ilk şartı/aşaması, okuduğu metinden veya kendisinden kaynaklanan böyle bir engelin mevcudiyetini kabul etmektir. Dolayısıyla bu tespit yapıldıktan sonra Kur’an veya meali ile iletişime geçilmeli, ancak bir çaba ve süreç içerisinde Kur’an’ın anlam dünyasına girilebileceği bilinmeli ve “şu, şudur”, “bu, budur” gibi tanımlamalardan kaçınılmalıdır. Kısacası okuyucu/muhatap nasıl bir metin ile karşı karşıya olduğunun farkında olarak, kendi mevcut ön kabullerinin bulunduğunu, zihninde kendisine ve yaşadığı çağa, coğrafyaya, anlayışa özgü bir anlamlar haritasının varlığının farkında olmalı, muhatap olduğu şeyleri, bunlarla kavrayacağını bilmelidir. Çok zaman sahip olduğu şeylerin kendisini yanlış yönlendirebileceğini de hesaba katmalıdır.

Pekçok kişi iyi niyetle ve onu anlama iştiyakıyla meal okumakta ve bu okuma sonunda oluşan anlamı Kur'an mesajının kendisi sanmaktadır. Çünkü o, kendi birikiminin ve mevcut din ve dil algısının, meali okurken kendisine hazırladığı tuzaklardan bihaber olarak, hatta böyle bir şeye ihtimal bile vermeyerek onu okumaktadır. O, bu okuma sonunda zihninde oluşan şeylerin, genelde, metnin anlatmak istediğinden çok, kendi zihni müktesabatının ürettiği anlamlar olduğunun farkına varmaz. Bu durumdaki bir okuycu, anladığı şeyin Kur'an olduğunu düşünmektedir. Bu düşüncesinin bir sonucu olarak o, meali anlamak için bazı ön şartlar koşulmasını, Kur'an'ın önüne konulmuş engeller olarak görmektedir. Dolayısıyla meal okumadan önce bir hazırlık ve sorgulama sürecinin mantığını da kavrayamamamaktadır.

Bu nedenle hem söylemek istediklerimizin daha iyi anlaşılabilmesi hem de konu ile doğrudan ilişkili olduğu için, Meal okuma konusundaki önerilere geçmeden önce, Kur'an'ın nüzul ortamı ve Kur'an mealinin anlaşılması sorunu üzerinde kısa bir değerlendirme yapmamız yararlı olacaktır.

 Devam Edecek

Yorum Ekle
Yorumlar (2)
Uğur Bekir Ersöz | 03.01.2024 15:02
SelamünAleyküm, sayın hocam öncelikle makale için teşekkürler. sorum şöyle; Kur'an metnine hangi yüklenen anlamlar doğru? nereden bilebilecek ilim sahibi olmayan meal okuyucusu?
Mehmet Ersoy | 05.12.2023 17:33
Kur’an-ı Kerimi meallendirirken düşünmek farzdır. وَاَنّ۪ي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَ Biz sizi alemlere üstün kıldık. (Türkçedeki anlam karşılığı Müslümanlar dâhil her kavme üstün kıldık!) Biz sizi elaleme üstün kıldık. Bakara Suresi 47. Ayet Elalem/ yabancılar, başkaları. Peygamber, onunla birlikte iman edenler, Allah ve meleklerin haricinde olanlar.

Her Taraf - Türkiyenin habercisi