Ankaradan ayrılırken Şükrü Can kardeşimle birlikte önce Rodos bir gün sonra da İstanköyü ziyaret edecektik. Önce Rodos sonra İstanköy ziyaret için anlaşıyoruz.
Bizi arabasıyla Marmarise getiren Gökhan Nayır beyin rezerve ettiği otelde bir gece kaldık. Sabah erkenden görevlendirilen emekli emniyet mensubu Veysel bizi Rodosa geçeceğimiz limana getirip bıraktı. Gişeler açılınca gidiş-dönüş biletlerimizi ve Yurtdışı çıkış pullarımızı alıp Feribota bindik. Sadece 45 dakika sonra Rodostaydık. Ancak Marmaris körfezinden çıkar-çıkmaz karşımızda yaklaştıkça içimizi acıtan bir manzarayla karşılaşıyorduk. Minareler, kubbeler, Arap kulesinden geriye kalan burçlar. Sanki Üsküdara yaklaşıyorduk. İstanbulu fethe giden Sahabe ordularının 60 yıllık eğemenliği var. Arap kulesi onlardan kalma bir değerli hatıra bizim için.
Gümrük kontrolünde görevli ve mütebessim bir Rum hanım vardı. Pasaportumuza giriş damgası vuruldu. Başladık sahil boyunda yürümeye. Bir kemerli kapıdan içeri daldık. Solumuzda yükselen beyaz minaresiyle Rodosun ilk eserlerinden olan Maktul İbrahim Paşa yahut Pargalı İbrahim Paşa Camiini buluyoruz. Önündeki taş şadırvanın taş oturakları muslukları tahrip edilmişti. Etrafındaki medrese hücreleri işgal edilmişti. Turistik eşya dükkanları olarak kullanılıyordu. İçeriye girdik ve ikişer rik’at Tahiyyetul mescid namazlarını kıldık. Batı Trakya-Gümülcine’den gelip görev alan imamla tanıştık. Fotoğraflar çektirdik. Çarşıya inip Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesine vardık. İçerde cam mahfazalaraın arkasındaki İslami eserlerin kapaklarını okuyarak dolaştık. Kütüphane meşrutasında oturan görevli Yusuf Kıbrıslı biraz yaşlanmıştı. Eşi bize çay ikram etti. Saat kulesine çıkmak artık paralı olmuştu. Tekrar kalabalık fakat trafiğe kapalı olan caddeya indik. Hava çok sıcaktı. İki şerefeli Sultan Süleyman camii nihayet restore edilmişti. Bu minare eğridir deyip üst kısmını yıkmıştı Belediye. Minare yıllarca ibadete kapalı olarak toz toprak içinde bekledi. Şimdi Minaresi Ünesko tarafından onarılmış ve viranelikten kurtulmuştu.
Rodosta Müslüman Türklerin yaşadığı köyler Girit mahallesi, Uzgur Köyü ve Eski çarşı çevresiydi. Girit mahallesindeki manzara ise çok hazindi. Rodosun kuzeyine bakan sahil boyunca uzanan Girit Mahallesindeki Ezansız ve cemaatsiz minareli cami, ziyaretçisi kalmayan mezarlık ve artık akmayan çeşme terkedilmişliğin acısını çekiyorlardı.
Saat 5 vapuruyla yine kalabalık bir turist gurubuyla Marmarise hüzünle dönüyorduk.
İSTANKÖY yahut KOS
Rodos ve İstanköy Adalarına gitmek için mutlaka Marmaris ve Bodrumda birer gece kalmamız gerekiyordu. Geç vakit ulaştığımız Bodrumda Şükrü Beyin Osman Bey olarak tanıdığımız bir arkadaşının yazlığında gecelemiştik. Sabah erken Sahil Gümrüğünde olmak zorundaydık. Bir günlük ziyaret vizesi için 50 Euro ödeyecektik. Biletlerimizi de Türk lirasıyla alıp Feribota binecektik.
Bizi yazlığında misafir eden Osman Bey kardeşimiz balkonunda sabah namazını kıldıktan sonra aynı nezaketle bizi özel arabasıyla Bodrumun gümrük limanına kadar götürüp giriş kapısında bıraktı. Tekrar görüşme umuduyla vedalaştık.
Biletlerimizi alırken görevli memur kardeşimizden pasaportlarımız Diplomatik olduğu için özel bir ilgi ve saygı gördük. Bir liman görevlisi bizi uzun Avrupalı turistlerin sıralandığı kuyruğun en önüne götürdü. İstanköy-kos adasına bizi götürecek tekne Araba vapuru bize ait idi. Kaptanla tanışıyoruz. Çok sosyal bir insan. Sürmeneli Asım Başaran. Sohbet ediyoruz. Bize çay ikram ediyor.
Bir liman görevlisi bizi Avrupalıların sıralandığı uzun kuyruğun en önüne götürüyor. Kuyruğa dahil olmadan ve ve hiç beklemeden vapura giriyoruz. İçerde kapalı salonu dolduran rahat koltukları değil, üst kattaki güverteyi tercih etmiştik. Çevreyi gözlemlemek için ufuk geniş olmalıydı.
Öyle bir noktaya geldik ki ; sağımızda Bodrum yarımadasının İstanköye bakan bir köyü ile İstanköy aynı hizadaydı Mesafe 5 km. gibi kısaydı. İki tarafın evleri aynı büyüklükte görülüyordu. Bir kere daha Lozan’da İstanköyü Yunanlılara terkeden İnönüye yüreğimizden dilimize ne geldiyse « veryansın ettik ! » Sonra da Allaha havale ettik. İşimiz daha bitmedi. Bu siyasi sınırları biz çizmedik. İngiliz hazırladı içimizdeki işbirlikçiler ev ödevi yaptılar. Hatta Yunanistanın değil, Vatikanın-Haçlıların sınırı olmuş İstanköy! Buna isyan boynumuzun borcudur!
İSTANKÖYDE YAŞAYAN TARİH
Feribot yavaşça iskeleye yaklaşıyor.
Bu huzur adasının en büyük düşmanı Depremler ve fırsatçı korsan baskınları olmuştur.
Giriş damgaları kolayca vuruluyor. On dakikalık bir yürüyüşle kendimizi Sahil yolundan çarşıya atıyoruz. Sahili dolduran muhkem kale surlarını dolaşıyoruz.
Çarşının göbeği Özgürlük meydanı. Meydanın ortasında kamçılanmış esir gibi duran Defterdar İbrahim Paşa Camii. 2017’ye kadar vakit ve Cuma namazları kılınıyordu. Zemin katı aldığı kiralarıyla Camiyi yaşatan dükkanlar ve sütunlu minyatür kubbesiyle abdest alınan zarif bir Şadırvan. Şimdi sahipsiz tam bir enkaz. Karşımızda şimdi turistlerin doluştuğu kafeterya ve barların üzerinden görülen Kilise de aynı depremde yıkılmıştı. Artçı sarsıntılardan sonra hızla restore edilmiş, Pazar ayinlerine hazır hale getirilmiş. Bizim Camiye girmek bile mümkün değil. Depremin yıkamadıklarını da birileri kırmış, kapısı çalınmış, tahrip edilmiş. Oysa bir tarih belgeseli olan Defterdar İbrahim Paşa Camii Özgürlük meydanının bir abidesidir. Mutlaka restore edilmeli. Büyük kubbenin üzerindeki hilal kırılmış, boynu bükük karanfil gibi bizden medet umuyor. Yaralı caminin batısında sıralanan lokanta ve kafeteryelerde oturan turistler bardaklardakini yudumlarken minaresi yıkık kubbelerimizi seyrediyorlar.
DEFTERDAR İBRAHİM PAŞA CAMİİ
Benim içim kan ağlıyordu. Kendimi suçlu hissediyordum. Bu tarihi camiyi turistler gibi seyretme hakkına sahip değildim. Bu ibadethaneyi yani Kabe’nin İstanköyün Özgürlük Meydanındaki şubesini nasıl ayağa kaldırabilirdim ? Minare yükselir, Ezan-ı Muhammedi yine semalara yükselir. Şadırvanlar çağıldar, çeşmeler el uzatanların yüreğini serinletir.
Diğer bir meydanda Lonca camii veya orijinal adıyla Cezairli Hasan Paşa Camii ayakta fakat ibadete kapalı. Minaresi uyduruk bir ahşap şantiye iskelesi içinde.
İstanköyde en yaygın din Rum Ortodoksluğudur. En kalabalık azınlık ise Türk kökenli olan Müslümanlardır. Sessiz sedasız ibadet edilen çok sayıda cami vardır. Bir latin katolik Kilisesi de vardır. Restore edilen bir Sinagog da istanköy belediyesi tarafından Kültürel etkinliklerde kullanılmaktadır. Sinagoga İbrahimi dinin sembolu olduğu için Dokunulmamıştır. !!!!??? yalan oğlu yalan! Tarihi camiler de İbrahimi dinin sembolü.
Özgürlük meydanının öznesi bizim Defterdan Camii. Dün Caminin geniş bahçesi bugün olmuş Özgürlük meydanı. Kültürel etkinliklerin feriştahı bu meydanda yapılabilir. Restore edilmiş cami, minare ce zarif kubbeli şadırvanın etrafında yapılan etkinlikler Türklere ve İslama sempatiyi celbederdi. Ortodoks metropolit ve bağnaz papazlar buna izin vermezlerdi.
Adalar denizinde ince uzun asude bir adadır İstanköy. Kendi çağlarında güçlü devletlerin Medeniyetlere ev sahipliği yaptı. M.Ö. 366 Roma İmparatorluğu eğemenliğinde ada merkezindeki Kos kasabası inşa edilerek iskana açıldı. Sonra sırayla Doğu Roma yani Bizans, Pers-İran, Mısır, İtalyan Şehir Devletlerinden yani Normanlardan Venedik-Bin yıl- tarafından yönetildi. Nihayet Venedik 1315 yılında İstanköy adasını Vatikaa bağlı Korsan Mezheplerden biri olan St Jan Şövalyelerine sattılar. Bundan iki asır sonra da Kanuni döneminde Rodos adasını aldıktan sonra da İstanköy’ü 1525 yılında sahil güvenliği için İstanköyü de Osmanlıya bağladı. Ada halkı 422 yıl Ortodoks, Katolik, Musevi ve Müslüman huzur içinde birlikte yaşadılar. 1912 Balkan Harbi sırasında İtalyanlar, 1945 ‘de Almanlar, 1947 yılında da İngilizler İstanköyü diğer adalarla birlikte Yunanistana verdiler.
1933 ve 2019 Depremlerinde yıkılan veya zarar gören Camilerimiz kaderine terkedildiler. Şimdi Adaya İslami kimlik kazandıran Cezairli hasan Paşa yahut Lonca Camisi ve Defterdar İbrahim paşa camiileri yıkılsın diye zamana ve kaderine bırakıldılar.
Müslüman Türk köyleri Germe, Kumburnu ve Karapınar camileri için onarım izni bile verilmiyor.
Adanın tek gelir kaynağı Turizmdir. Giritten gelenlerle birlikte Tarım ve hayvancılık adanın Türk sakinlerindedir.
Kendi aralarında görüşüp sorunları çözmek ve haberleşmek için « Kos-İstanköy Kültür, Dayanışma ve Kardeşlik Derneğini kurdular. Türk veya İslam kimliklerini kullanamıyorlar. İstanköyün nüfusu 60 bin. Bunun 5 bini Müslüman Türk. İstranköyün ekonomi kaynağı tartışmasız Turizmdir. Tarım ve hayvancılık Türk köylülerinin ilk uğraşı ve gelir kaynağıdır.
İSTANKÖYDE İKİ PAŞA
Hatırlanacaktır; 1770 haziranında Rus Donanması İzmirin Çeşme limanında görüldü. Rus amiral gemisine karşı Cezairli Hasan Paşa harbi kısaltmak için Gemisini Rusların üzerine sürdü. İki Kaptan gemisi borda bordaya çarpıştı ve ikisi de yandı. Çatışma sonuçsuz kaldı ve iki donanma da geri çekildi. Kaptanı Derya bir stratejik hata yaptı. Osmanlı donanması Çeşme limanına girerek kendi hareketini kısıtlamış oldu.
Kaptanı Derya Hüsamettin Paşanın bir ihmali sonucu Rusların iki küçük yangın gemisinin saldırısıyla cephane gemileri infilak etti ve bütün Osmanlı Donanması yandı. Denize atlayanlar canını kurtarabildi. Bu ağır bir mağlubiyetti.
1772’de tekrar sıcak denizlere inmek isteyen Rus Donanması Baltık denizi tarikıyle gelip Limni adasını kuşattılar. Cezairli Hasan Paşa Rus donanmasını dağıtarak geldiklerine pişman etti. Tersanelerimiz yoğun bir çalışma temposu içinde çalışıyordu.
En son 1773 yazında yine Vatikanın teşvikleri ve Normanların destekleriyle Akdenize sarkan Ruslar savaş gemileriyle gelip İstanköy adasına asker çıkardılar. Rus komutan Alexi Orlof sahilde konuşlanan Kalemizi kuşatarak saldırıya geçti.
Belenli Gazi Abdurahman Paşayı tarih sahnesinde görüyoruz. Başkent İstanbul tarafından Abdurahman Paşa göreve çağrıldı. Belen Derbendi ve bugünkü Hatay coğrafyasından topladığı ordusuyla Osmanlı Kara Kuvvetleri Komutanı olarak İstanköye asker çıkardı. Adanın bütün sathında Abdurahman Paşanın Levendleriyle Rus kuvvetleri arasında göğüs göğüse çarpışmalar oldu. Ruslar püskürtülerek geri çekildiler. Bu sefer ağır insan kaybı Ruslardaydı. Kuşatma topları, mühimmat, gemi ve çok sayıda esir bırakarak bir bozgun yaşadılar. Daha önce Çeşme baskınındaki başarısıyla Rusyada Milli kahraman ilan edilen Alexi Orlof canını zor kurtardı. Moskovanın gözünden düştü ve tarihten silindi.
Belenli gazi Abdurahman Paşa İstanbula davet edildi ve büyük bir tören ve itibarla karşılandı.
Diğer Kahraman Cezairli Gazi Hasan Paşaydı. Osmanlı ordusunda Kaptanı Derya olarak hizmet vermiştir. Doğum yeri Gürcistandır. Tarih Onu esaretten Sadrazamlığa yürüyen bir kahraman olarak kaydeder. Zor zamanda büyük adamlar yetiştirir. Hasan paşa Akdenize giren Amerikan gemilerini vergiye bağlamıştı. Rodos, İstanköy ve Midilli adalarında cami ve çeşmeler yaptırdı. İstanbulda Kasımpaşa kışlasını ve cami ve çeşmesini yaptırarak milletin hizmetine sundu. Hayatını ve servetini milletin hizmetine adadı. Palabıyık lakaplı Cezairli Hasan Paşa 1790 ‘da Bulgaristanın Şumnu şehrinde vefat etti.
Cezairli Hasan Paşa bütün servetini İslami tebliğe ve devlete hizmete adadı. Midilli, Rodos. Limni ve istanköyde Çeşme ve Camiler yaptırdı. İstanbulda Kasımpaşa Kışlası ve camisini yaptırdı.
HİPOKRAT
Tıbbın babası Hipokrat M.Ö.460 yılında İstanköyde doğdu. Babası da hekim idi. Tıp ilmini ondan öğrendi ama boynuz kulağı geçti.Asırlık bir çınar şehri gölgesiyle serinletiyor. Abidevi bir Çınar Halk ona Hipokrat ağacı adını vermiş. Hipokrat tıbbi tecrübe ve aklı öne çıkarmıştır. Sihir veya ilahların tasarrufu yoktur ona göre. CORPUS HİPOKRATİKUS adlı kitabı günümüze kadar ulaşmıştır. Hipokratın Klinik Gözlemci yanının İslam dünyasındaki en önemli temsilcisi Ebu Bekir er Razi’dir. Sonra da İbni Sina.
İstanköyün liman girişinde iri kesme taşlardan inşa edilmiş muhkem bir kale bizleri karşılıyor. İstanköy kalesi Selahaddin Eyyubinin 1187 ‘de Kudüsten kovduğu işgalci Templiyer, Snt Jan ve Hospitaliyer Şövalyeleri önce Kıbrısa sonra da Rodosa gelip yerleştiler.Venedikliler İstanköyü 1315 yılında snt-aziz Jan Şövalyelerine sattılar. Bu örgütlü şövalye teşkilatları Vatikana bağlı birer korsan tarikatlardı. Limandaki Muhkem kaleyi de Hospitaliyer Şövalyeleri inşa ettiler.
Hipokrat Ağacı da adanın merkezindedir. Çok yaşlı olan Hipokrat Ağacının taşımakta zorlandığı iri dalları güçlü İskele keresteleriyle desteklenerek kırılıp dağılması önlenmiş olur. Adada bir de belediye tarafından hazırlanmış Hipokrat müzesi vardır.
İstanköy diğer adıyla Kos bir Turizm merkezidir. Bar sokakları gecenin ilerleyen saatlerine kadar açıktır. Oteller, Lokantalar ve gece kulüplerinden çevreye yayılan her dilden müzik günün her saatinde sizi karşılar.
Ayrılmadan önce Türk ve müslümanların yaşadığı Germe’deki kardeşimiz Yaşar Kadri Memiş beyin lokantasında kendimize bir ziyafet çekiyoruz. Arap Kadri ünvanıyla İstanköyün en leziz ve hijyenik mutfağıyla bir güzel insan bizleri beklemektedir. Arap Kadri, muhterem hanımı ve sevgili kızı Dr.Selin’e selam ve Dualarımız her zaman baki olsun.
Büyük Direnişci Cevher Dudayev
22.04.2025
Mustafa Ökkeş Evren ile Derkenar..
20.04.2025
Boykotlu işletme önünde Gazze protestosu..
20.04.2025
Güven ve Adalet Toplumu |HAMZA ER
28.03.2025
UMRAN SORUYOR: DÜNYA NEREYE GİDİYOR?
29.03.2025
ah örgütçü kafa ah! MUSTAFA AKMEŞE 25.04.2025
Sorular YUSUF YAVUZYILMAZ 19.04.2025