metrika yandex
  • $39.61
  • 45.65
  • GA29980

Haberler / Ankara Analiz

İslam Teopolitiği Üzerine Notlar|Ali Bal

19.05.2025

Mesele, öncelikle ilahiyatları çok yakından ilgilendiriyor. Hatta denilebilir ki, herkesten önce asıl olarak ilahiyat alanını ilgilendiriyor. Ardından ise, İslam dünyasının akil insanlarını ve aydınlarını.

Bu konunun anahtarı Hac Suresi 26. ayettir. Allah Teâlâ burada Kâbe’den “Evim” diye söz eder. Elbette Allah’ın bir eve ya da herhangi bir şeye ihtiyacı yoktur. Kur’an, hikmet (derin bilgelik) yüklü bir kitap olduğuna göre, burada geçen “ev” metaforu da sıradan bir sembol değildir. Bu metafor, insanlığın dünyadaki selameti için derin anlamlara işaret ediyor olmalıdır. Dolayısıyla ayetler bu bağlamda okunmalı; ayetler arasındaki anlam bağları göz önünde bulundurulmalıdır. Hac/26 ve Hucurât/13 ayetleri bu noktada özellikle dikkate değerdir.

Benim okumama göre, burada çözülmesi gereken şifre şudur: Allah, mecazi anlamda o evin babası gibi düşünülmelidir. Kâbe, tüm yeryüzünü temsil eder. Irkı ve rengi ne olursa olsun, dünyanın tüm ulusları bu evin halkı konumundadır. Bir baba nasıl evlatları arasında ayrım gözetmez, aralarındaki geçimsizlik ve çatışmalardan rahatsızlık duyar ise, Allah da kulları arasında ayrım yapılmasını ve çatışmaların yaşanmasını istemez. Bu anlamda, Allah nezdinde bütün halklar, ırklar ve renkler tek bir ailenin üyeleridir.

Kur’an, insanlığa bu aile bilincini ve evrensel kardeşlik ufkunu kazandırmak ister (Bkz. Hucurât/13). Bu doğrultuda Kur’an, ekonomik, bilimsel, teknolojik ya da askerî bakımdan güçlü olan toplumların, zayıf olanlara yönelik sürdürdüğü emperyalist ve sömürgeci politikaları reddeder. Bu anlayış, sömürge savaşlarının son bulmasını ve evrensel barış ile adaletin tüm yeryüzünde hâkim olmasını hedefler.

"Allah’tan başka ilah yoktur" anlamına gelen "Lâ ilâhe illallah" ifadesi, İslam teolojisinin temel ilkesi olarak bu anlayış üzerine inşa edilmiştir. Burada reddedilen “ilahlar”, dünya halklarını egemenlik altına alan güç odakları ve bir toplumun içinde egemenliği ellerinde tutarak diğerlerini ezen sınıf ve zümrelerdir.

“Göklerde ve yerde egemenlik yalnız Allah’a aittir” (Bkz. Nur/42) ayeti de, bu bağlamda, kimsenin kimse üzerinde mutlak egemenlik kuramayacağı şeklinde anlaşılmalıdır. Ne var ki, ezilen halkların bazı kesimleri bu egemenlik ilişkilerine boyun eğmekte, hatta onları içselleştirerek “kraldan çok kralcı” bir tutumla sahiplenmektedir. Bu tutum, Kur’an terminolojisiyle “şirk”e, yani Allah’a ortak koşmaya denk düşer.

Kur’an’a göre Yahudiler ve Hristiyanlar –diğer adıyla Ehl-i Kitap– da aslında bu hakikatin farkındadır (Bkz. Âl-i İmrân/64). Ancak zamanla bu gerçeklik onların belleğinde küllerle örtülmüş görünmektedir. Bu külleri üfleyecek, altındaki evrensel barış ve adaletin kıpkızıl kor ateşini yeniden harlayacak öncülere ihtiyaç vardır. Bu öncüler, vicdanı körelmemiş olanları bu yüce insanlık ülküsüne dâhil edebilecek ufuk ve vizyona sahip olmalıdır (Bkz. Haşr/21, Saff/5).

Ali Bal

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş