Elbiselerin, eninden, boyundan hatta gövdesinden daha fazla yüzey kaybettiği şu günlerde ‘’giyinmek güzeldir’’ demenin zamanı gelmedi mi?
Oysa giyim ürünlerinde aranan ‘’zengin duruş’’ o ürünün üretilmesinde yeteri kadar kumaşın kullanılması ile doğrudan ilgilidir.
Giyinme biçimleri ve giyim kültürü, iklim, mesleki faaliyetler, dini, örfü ve ahlaki anlayışların etkisi altındadır. Ancak modernlikle beraber giyim anlayışları da moda rüzgarının önünde savrulmaktadır.
En çok tekrarlanan anlamına gelmekte olan mod kavramı giyim dünyasında en çok kullanılan tercih edilen, düşkünlük gösterilen anlamında moda şeklini almaktadır. Ancak moda giyimin ne olacağını tüketicilerin talebinden çok ilgili sektör temsilcileri belirlemektedir.
Giyim alanında seri üretimin olumsuz etkisi insanların üzerine doğrudan yansımaktadır. Kişilerin neyi nasıl giyeceğini konfeksiyon atölyelerinin stlistleri ile fabrikanın gelir, gider hesabını yapan yöneticileri karar vermektedir. Burada çok satan ürün anlayışı devreye girmektedir. Sonuçta modaya uydurularak üretilen çok satmaya uygun tek veya birkaç tip giyim ürünleri reklamlarla veya vitrinlerde yerini alarak tüketicisine tanıtılmaktadır.
Bayramlık giyimlikler ile özel günler için hazırlanmış kıyafetler, güzel giyinmenin tadını bize en iyi şekilde anlatırlar.
Giyinme sanatı bir dildir. Geçmiş insanların ne giydikleri onların sosyal, ekonomik ve kültürel yönlerini bize anlatmada aracılık ederler.
Toplumların, milletlerin giyinme biçimi aynı zamanda onların kültürel değerlerinin, sosyal ve ekonomik yapılarının bir yansımasıdır. Geçmiş milletlerin ne giydiğine bakar ve onların nasıl yaşadığı hakkında yorumlar yaparız. Acaba gelecek nesiller bizim bıraktıklarımıza bakıp bizimle ilgili nasıl yorumlar yapacaklardır?
Tabiattaki canlılara estetik bir bakışla baktığımızda her canlının dış görünüşünün kendine özgü sanatsal bir güzellik taşıdığını görürüz.
Pek çok canlının kendilerini süsleyen elbiseleri, dış giyimleri doğarken üzerlerindedir veya onlar büyüdükçe gelişir.
Ancak insan annesinden giyinik doğmamaktadır.
Solucanların elbiselerini de zayıf bulabiliriz. Fakat onların mahremiyetini toprak sağlamaktadır.
Ayrıca insana verilen kendi kendisini giydirme özgürlüğü çok kıymetlidir. Tarihi süreçte insanların büyük çoğunluğu bu özgürlüğünü en güzel şekilde kullanmış olmalı ki geçmiş toplumların özel eşyaları, kıyafetleri bir kültür değeri şeklinde bize kadar ulaşmıştır.
Giyinmek insani bir değer iken çıplaklık insani olandan uzaklaşma çabasıdır.
Çünkü üstün bir yaratılışla, en güzel biçimde yaratılmış olan insandan, kendi dış görünüşünde belirleyiciliği yüksek olan giyinme biçimini seçme iradesi ile seçme hürriyetini kullanması beklenir.
Tabiattaki pamuk, yün, keten, naylon ve teknolojik ürünler, hammaddeler ile insanda var olan üretme hatta ürününe sanatsal bir değer katma yeteneği insanın kendi dış kabuğunu, giyimini oluşturmasına imkan vermektedir.
Estetik değerler kişide zamanla gelişir ve kalıcılık özelliği taşır. Bebeğin dokunduğu nesneler, gördüğü renkler, duyduğu sesler yeterli çeşitlilik içeriyorsa, onun dünyayı daha sanatsal algılamasına ortam hazırlar.
Giyinmede de yapılan tercihlerde renk ve model uyumlarını aramak ve düzenlemek giyinme biçimlerine sanatsal özellik katar.
‘’Giyim kişinin aynasıdır’’ sözü hala geçerliliğini korumaktadır.
Ayrıca kişilerin ne giyeceğini dikte etmek veya zorlamak giyinme sanatının alanını daraltacağı ve ona zarar vereceği de açıktır.
Toplum içine giren kişinin kıyafeti, ne giydiği bir kurala değil ama ortak bir anlayışa bağlanmıştır. O nedenle insanların ne giydiği veya giyeceği bireysel olmakla birlikte giyim tarzı konusundaki insanların ortak anlayışını korumak ve geliştirmek için her birey sorumluluk hissetmelidir.
Öncelikle giyinme anlayışları moda, tasarımcı veya patronların heves ve isteklerine kurban edilmeyecek kadar değerlidir.
Şarkıdaki gibi ‘’Bir pantolon, bir gömlek’’ neşeli gençler olmak için de her zaman yeterli değildir.
Güzel giyinmek bir sanattır da. İnsanların kullandığı kıyafetler son halini alana kadar pek çok elin emeğini kullanmıştır.
En cok kullanılan modelin pek çok insanın kendi üstünde sergilemesi giyim alanının tek tipleşmesine doğru yönelmesine de neden olmaktadır.
Terzilik mesleğinin alanının daralması, giyim üretici firmalarının maliyet hesapları, kalabalıkların artan giyim ihtiyaçları konfeksiyon sektöründe daha az sayıdaki modelle çalışma eğilimini ve körüklemektedir.
Böylece günlük giysilerin insan vücudunu örtecek, süsleyecek, onu güzelleştirecek parçalardan yoksun üretilmesi sonucu, insanların kullandığı giysilerin estetik değeri, güzel gösterme ve süsleme özelliği gittikçe azalmaktadır.
Her insan ne giyeceğini ve nasıl giyineceğini kendisi karar vermeli ve hiçbir dış etken bu konuda zorlayıcı olmamalı ilkesi hatırda tutularak, çıplaklığın sınırları zorlamasının insanın yararına olmadığı gerçeği de konuşulabilmelidir.
Kimseyi incitmeden, kırmadan, dökmeden, dışlayıp, ötekileştirmeden çıplaklığın insan olmaya giden yolda bir diken olduğu tartışılmalıdır.
Terziliğin, hatta her evde dikilen elbiseleri üretecek aile üyelerinin varlığı geçmişte kalmış olabilir. Fakat bu durum farklı tarz ve tiplerde giyim ürünlerini talep oluşturmaya ve tasarlamaya engel değildir.
Mağazalara giyim alışverişine giden genç kızların bir kaç modelden birini seçmeye mahkum edilmesi üzücüdür.
Bu gençlerin modaya uyma eğilimleri de dikkate alınmalıdır. Gittikçe daralan bir giyinme çeşitliliğinin yeniden zenginleşmesi emek istemektedir.
İnsanın mükemmeli arama yeteneğinin yine insanın üretip kullandığı giyim ürünlerine de yansıtmasını beklemeliyiz.
Ebu Ubeyde: Nasrallah'ın yasını tutuyoruz
28.09.2024
HİZBULLAH'IN FİLİSTİN SINAVI | HAZIM KORAL
28.09.2024
Lübnan sınırında ilk sıcak temas
02.10.2024
Tebaa ve İtizalciler | Muharrem Balcı
11.09.2024
MUHAFAZAKÂRLIK MEHMET YAVUZ AY 12.09.2024