metrika yandex
  • $32.65
  • 35.29
  • GA17640

Haberler / Yazı Dizisi

Bir Ölüm Güzellemesi-15/Abdulaziz Tantik

03.07.2022

Güzelleme-15

Bir Ölüm Güzellemesi…

Abdulaziz Tantik

Modern dünyanın ürettiği ‘ölüm korkusu’ bütün kültürlere sirayet etmiştir. Neredeyse bütün toplum ve kültürlerde ölüm istenmeyen olarak ilan edilmiş durumdadır. Çünkü ölüm insanın ‘tanrı’ olmadığının en büyük göstergesidir. Böylece ölümden uzak kalarak ‘varlıklarının ulûhiyetini’ izhar etmeyi tasarlıyorlar. İşin en garip durumu ise Müslümanların da bu ölüm korkusunu yaşamaya başlamış olmalarıdır.

Ölüm, kadim medeniyetlerde bir çeşit kutsallık kazanarak ritüelleri belirlerdi. Büyük bir acı eşliğinde onu yaratıcısına göndermenin derin hazzını tadarlardı. Geride sevdiklerinin yokluğuna alışmanın derin hüznü kalırdı. Hâlbuki İslam kültür ve medeniyetinde ise özellikle de tasavvuf kültüründe ‘bir vuslat’ olarak tanımlanmaya başlanmıştı. Böylece ölüm, merakla beklenen ve büyük bir iştiyakla ‘arzulanan durum’ olarak kabul edilmeye başlandı. Modern kültürde ise ölüm uzak kalınması gereken hiçliğin dünyasına tekabül ediyor. İnkârın insicamında yokluğun ağırlığını taşımaya güç getirilemiyor. Hayatın dışına itilerek gözlerden ırak tutulmaya çalışılıyor. Fakat bir türlü ölümün hayat üzerine düşen gölgesinden de kurtulacak vasatı bulamıyorlar…

Bir Müslüman için ölüm ne demektir?

Modern Müslüman zihin ölüm gerçeğini nasıl kavrıyor?

Ölümle sahici bir ilişki kurulabiliyor mu? 

Ölüm ve hayat arasındaki ilişki ve buna Müslüman zihnin tepkisi ne olmalıdır?

Hayat ölümle hitama eren bir durum mudur?

O zaman Allah’ın ‘Hayy’ sıfatını nasıl değerlendireceğiz?

Hayatı dünya yaşamı ile sonlandıran zihniyet iman meselesini nasıl tanımlıyor ve bu tanımın kendisi ne kadar Müslüman’cadır?

Bu sorular çok önceden sorulması gereken ve hayat boyu da üzerinde durulması gereken sorulardır.

Hâlbuki ölüm sevilesi bir şey olarak algılanmalıdır. Çünkü ölümün, hayatı taçlandıran ve yeni bir hayata doğuşun müjdecisi olduğu bilinmektedir. Ölüm sanal olan bir yaşamın gerçeğe dönüşüdür. Dünya hayatı geçici Ahiret hayatı ise kalıcıdır. Böylece mesele vesilesi ile Müslümanların modern dünyanın zihni değerlerini ne kadar içselleştirdiğini kavramış oluyoruz.

Ölüm  (hakikate) gerçeğe doğuştur.

Ölüm, gaybın müşahedeye dönüştüğü anahtar zemindir.

Ölüm iki dünya arasında geçiş sağlayan bir kapıdır.

Hayatın tek bir amacı olmalıdır: ölümü güzelleştirmek ve daha cezp edici hale getirmek!

Düşünebiliyor musunuz, hakikat arayışındaki bir zihnin, hakikatin kendisini öğrenebileceği yegâne olgu olan ölümden uzak kalması mazeret kabul eder mi? Aslında büyük bir coşkuyla ölüm arzusunu üst seviyeye taşıyarak sabırsızlığını hayata karşı müstağniliğinde göstermelidir hakikat erleri…

Ölümün en büyük işaret; yani ilahi bir ayet olduğu…  Tılsımlı bir hayatın başlangıç adımı olan ölüm, insanı sonsuz bir belirsizliğin heyecanına gark eder. Merak sahibi kişiler, imanlarının ölümle taçlandırılarak ilahi huzura kabul edileceklerini bilmenin derin iştiyakı, huzuru ve itminanı ile beklerler, kavuşma anını…

Aslında insanlar hayat boyu defalarca ölüm üzerine düşünebilmek için ölümle yüzleşmeye davet edilirler. Fakat insan nankörlüğü sayesinde bu yüzleşmeyi sürekli ertelemeye çalışır. Hayata dair korkuları onu ölüm gerçeğini kavramaktan uzak tutar. Böylece hayata esir düştüğü gibi hatanın ahtapot kollarında yaşamaktan imtina edemez!

Hayata derinlik katan ölüm ayeti, insanın hikmet arayışında başat unsur olmalıdır. 

Dünyayı anlamlı hale getiren insanın kulluk edimlerini değerlendiren ve bunun sonuçlarını görünür kılan bir imkân olarak ölüm üzerine bir farkındalık oluşturmak her iman sahibi insan için zorunlu bir sorumluluktur.

Hayata karşı direngenlik kazandıran ölümün, hayatın insan önüne sürdüğü imtihanı başarılı bir şekilde vermesini sağlayan bir mekanizma olduğu unutulmamalıdır. İnsana verilen en büyük lütuf olarak kabul edilmesi gereken ölüm, insanın zulüm ve delalet üzere olmasına imkân tanımaz! Ancak ölüm gerçeğini göz ardı ederek zulme ve sapıklığa davetiye çıkarabilir insan!

Ölüm, sonsuzluğa açılan bir kapı…

Ölüm, hakikat ile insanın buluşma anı…

Ölüm, yeniden dirilişin senfonik müziği…

Ölüm, ölesiye arzulanan farkındalık zemini…

Böylece insan ölüm gerçeğini derinlemesine kavrayarak hayata dair beklentilerini yeniden gözden geçirmeli ve hayatın derin anlamını kavrayarak gerçek hayata doğuşun müjdecisi olan ölümü büyük bir iştahla istemeli ki gayba dair merakını tez elden karşılasın…

Yoksa merak dürtüsünü insan modern kültürün hezeyanları karşısında kaybetmiş durumda mıdır?

Bu süfli yaşamdan aşkın bir hayata gözlerini açma kaygısını da mı insan kaybetti?

O zaman büyük esefle insan kendisine yazık etmiş olur.

Hayatın her anını büyük ve hüzünlü bir kaygı ile sorumlulukla yaşayan insan ölümü dört gözle bekler! Çünkü ölüm, ‘büyük kavuşma’dır. Bu büyük kavuşmanın hazzı insanı sarsıcı bir hazla titretirken ölümün gecikmesi ise büyük bir infiale dönüşür. Büyük bir hazla ölümü beklemek… Bize ne kadar uzak bir duygu değil mi?

Evet, ölümü özlüyorum. Hem de dünya da özlenecek her ne var ise onlardan çok daha büyük bir iştiyakla ölümü özlüyorum. Hayatın bütün arzuları hakikatin bilinmesi karşısında cüce kalmakta ve ben ‘büyük gerçeği’ istiyorum, o yüzden de büyük bir sabırsızlıkla ölümü bekliyorum…

Devam Edecek..

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş