metrika yandex
  • $42.52
  • 49.19
  • GA40280

Haberler / Türkiye

AYM’nin Yılmaz ÇELİK Kararı Niçin Dikkate Alınmıyor?

09.12.2020

Hizb-ut Tahrir ve Ylmaz Çelik Davasına Dair Bir Değerlendirme

Hizb-ut Tahrir davasından yargılanıp ceza alan ve cezası Anayasa Mahmesi tarafından "Hem Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ceza gerekçesinde hem Yargıtay 9. Ceza Dairesinin içtihat kararlarında Hizb-ut Tahrir’in neden terör örgütü kapsamında değerlendirildiğinin somut olarak tespit edilmediğini ifade etmiş ve Hizb-ut Tahrir üyeliği ile suçlanıp ceza verilen Yılmaz ÇELİK hakkında adil yargılama yapılmadığı"  tespit edilmesine rağmen Ankara 7 . Ağır Ceza Mahkemesi tarafından  7,5 yıl ceza verildi:

Fuat Taşcı / Hertaraf Haber - Ankara

Türkiye’de Son 20 yılda Ağır Ceza Mahkemeleri ve Yargıtay’ın hukuk dışı yargılamalarına maruz kalan  Hizb-ut Tahrir mensubu mesnetsiz ve delilsiz suçlamalar ve kanun dışı içtihat kararları ile ağır cezalara mahkûm edilmiştir. İşte bu mağdurlardan biri de Yılmaz Çelik. Hizb-ut Tahrir ile İslami davet çalışmalarına katılmasından dolayı hakkında 2003 yılından bugüne toplam ondan fazla dava açıldı. Yargılamalarda kendisine yöneltilen suçlama Hizb-ut Tahrir’e üye olmak veya propagandasını yapmak olarak belirtilmiştir.

Yılmaz Çelik'in şu an yargılaması devam eden 2 dosya bulunmaktadır. Bu 2 dosya da yargılama Ankara eski 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülmüş ve karara bağlanmıştır. Yargıtay 9. Ceza Dairesi de bu kararlara temyiz itirazını kabul etmeyip cezaları onamıştır. Ankara eski 11.Ağır Ceza Mahkemesi birinci kararını 07.04.2011 tarihinde, ikinci kararını ise 13.12.2011 tarihinde Hizb-ut Tahrir’e üyelik suçlaması ile hakkında toplam 15 yıl hapis cezası verdi. Bu kararının gerekçesinde Yargıtay 9.Ceza Dairesinin, ilki 19.04.2004 tarihinde, ikincisi ise 24.04.2008 tarihinde verdiği iki ayrı içtihat kararına vurgu yapmış yani bu iki içtihat kararını gerekçe göstermiştir.

Yargıtay bu kararlarında özetle şöyle demektedir: ‘’TMK’daki terör tanımı belli olmakla birlikte, Hizb-ut Tahrir bu tanıma uymasa da, yani cebir ve şiddet yönetimini benimsemese de örgütün niteliği ileride şiddete başvuracağını göstermektedir.’’ (EK 1-2)

Aslında Yargıtay açıkça niyet okuması yaparak onlarca Hizb-ut Tahrir üyesinin ceza alması için yasa ve kanunlara göre hukuki olmayan bir zemin hazırladı. Yargıtay 9.Ceza Dairesi’nin aldığı bu içtihat kararlarını yerine geçen 16.Ceza Dairesi de devam ettirince, hukuksuzluk devam etti.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nden hem mahkemelere hem de Yargıtay’a verilen bilgi notlarında “Hizb-ut Tahrir’in bugüne kadar şiddet içeren hiçbir eylemine rastlanılmamıştır.” denildi, ancak Emniyet Genel Müdürlüğü üstüne vazife olmamasınagörevi olmamasına rağmen bilgi notunda Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından verilen yukarıdaki bilgi notunu mahkemelere hatırlatmıştır. Yani Emniyet somut bir suç tespit edememiş ama Yargıtay’ı kanun dışı içtihadı ile mahkemeleri yönlendirmek istemiştir.

 

Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Süreci

2013 yılında Yargıtay 9.Ceza Dairesi tarafından Ankara eski 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Yılmaz ÇELİK hakkında ceza verdiği her iki dosya da onanınca aynı Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapıldı. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun resmi gazetede yayımlanan 19.07.2018 tarihli hak ihlali kararı ile Yılmaz Çelik hakkında iki ayrı hak ihlali ve yeniden yargılama kararı verdi. Bu karar ilgili mahkemeler olan Ankara 6. ve Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemeleri’ne gönderildi ve Yılmaz Çelik bulunduğu Denizli T Tipi cezaevinden tahliye oldu.

Anayasa Mahkemesi Yılmaz ÇELİK hakkında vermiş olduğu hak ihlali gerekçesinde Hem Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ceza gerekçesinde hem Yargıtay 9. Ceza Dairesinin içtihat kararlarında Hizb-ut Tahrir’in neden terör örgütü kapsamında değerlendirildiğinin somut olarak tespit edilmediğini ifade etmiş ve Hizb-ut Tahrir üyeliği ile suçlanıp ceza verilen Yılmaz ÇELİK hakkında adil yargılama yapılmadığını tespit etmiştir.

Anayasa Mahkemesi ihlal kararlarının gerekçesinde şöyle geçmektedir:

“Terör örgütlerinin ideolojilerinin, ulaşmayı hedefledikleri nihai amaçlarının, toplum ve devlet hayatına yönelik eleştirilerinin başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerle ilişkili yönlerinin bulunması mümkündür. Ancak terör örgütlerinin söz konusu olduğu durumlarda ilk olarak değerlendirilmesi gereken, örgütün temel haklar kapsamında kaldığı iddia edilen fikirleri değil amaçlarına ulaşmak için anayasal bakımdan korunması mümkün olmayan şiddet yöntemlerine başvurup başvurmadığıdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerinden terör örgütünün varlığını veya sanıkların örgütle olan ilişkilerini ikna edici biçimde değerlendirmelerini beklemektedir. Bu değerlendirmelerin ise öncelikle adil yargılanma hakkı kapsamında kaldığı açıktır.”

“Öte yandan derece mahkemelerinde yürütülen yargılama süreci, tarafların iddia ve savunmaları ile mahkemelerin kararları ve başvuru formu dikkate alındığında asıl vurgunun terör örgütüne üye olma suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı üzerine yapıldığı anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle başvurucu hakkındaki soruşturma ve yargılama süreçlerinde bahse konu örgütün ideolojisi, savunduğu fikirler ve eylem tipi değerlendirmeye tabi tutulmamış; önceki mahkeme kararlarında Hizb-ut Tahrir'in bir terör örgütü olarak kabul edildiği olgusundan hareket edilerek başvurucunun söz konusu örgütün üyesi olup olmadığı üzerine yoğunlaşılmıştır. Bu sebeple derece mahkemelerinde yapılan yargılamalarda mesele Anayasa Mahkemesi tarafından ifade özgürlüğü yönünden bir değerlendirme yapmayı mümkün kılacak şekilde ele alınmamıştır.”

 “Bu bağlamda ilk derece mahkemelerinin ve Yargıtay’ın Hizb-ut Tahrir örgütünün bir terör örgütü olup olmadığına yönelik hiç değilse bir kere değerlendirmede bulunması, gerekçelerini başvurucunun temel iddiaları ile mahkemelerin resen tespit edecekleri ve yargılamanın doğasının gerektirdiği sorulara cevap verebilecek nitelikte hazırlaması gerekirken bunu yapmadıkları anlaşılmıştır.”

“Sonuç olarak somut olayda başvurucu tarafından ileri sürülen ve yargılamanın sonucunu değiştirme ihtimali bulunan iddiaların dikkate alınmaması ve gereği gibi değerlendirilmemesi nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun Yılmaz Çelik hakkında verdiği ihlal kararından sonra yine 6 ayrı başvuruda Anayasa Mahkemesi’nin ilgili daireleri Hizb-ut Tahrir’e üye olmakla suçlanıp ceza alan onlarca kişi hakkında hak ihlali kararı verdiler. Bu kararların hepsinde de AYM Genel Kurulu’nun Yılmaz Çelik hakkında verdiği ve resmî gazetede yayınlanan hak ihlali kararına vurgu yapılmaktadır.  

Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi ihlal kararında başvurucuların “Anayasa’nın 36. Maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. “Şeklinde bir karar verilmiştir.

Yeniden Yargılama Süreci

Anayasa Mahkemesi’nin verdiği hak ihlali kararları sonrasında Ankara 6. Ve Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Yılmaz Çelik hakkında yeniden yargılamalar başladı. Yaklaşık iki yıldır devam eden birinci dosyada Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 30.11.2020 tarihinde yapılan yeniden yargılanma karar duruşmasında mahkeme heyeti Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararını hiçe sayarak yeniden eski cezanın verilmesine karar verdi. Dikkat edilirse aynı mahkeme yani Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali ve yeniden yargılanma kararı verdiği Yılmaz Çelik’i tahliye eden mahkemedir. Tahliye kararında aynen şu ifadelere yer verildi: “yargılamasında hak ihlali yapılmıştır, verilen ceza somut hiçbir gerekçeye dayanmamaktadır, sanığın terör örgütü üyeliği suçunu işlediğine dair delil ve gerekçe ortaya konulmamıştır, sanığın eylemleri fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilir, bu saiklerle kaldığı cezaevinden tahliye edilmelidir.” Yani Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi AYM’nin Yılmaz Çelik ile ilgili verdiği ihlal kararını o dönem bizatihi kendisi uygulamaya koydu. Fakat aynı mahkeme AYM’nin hak ihlali gerekçelerine dair herhangi hiçbir izahat yapmadan, 30.11.2020 tarihinde gerçekleştirdiği karar duruşmasında Yılmaz Çelik hakkında 7,5 yıl ceza verdi.

Ankara 7. ACM İçin Değişen Ne Oldu?

Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi yürüttüğü yeniden yargılama sürecinde nasıl bir gerekçeye ulaştı ki AYM’nin verdiği hak ihlali kararını hiçe sayarak eski hükmü tekrar verdi? Hizb-ut Tahrir cebir ve şiddet yöntemine mi başvurdu, Hayır! Yılmaz Çelik’in bir terör suçu işlediğine dair yeni bir tespit ve tahkik mi yapıldı ki bu ceza verildi, Hayır! Hizb-ut Tahrir aynı Yılmaz Çelik’de aynı olduğu yerde duruyor. Ancak Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi hukuksuz bir şekilde yine o eski Yargıtay 9. Ceza Dairesi içtihat kararını gerekçe gösteriyor.

Emniyet Genel Müdürlüğü Ankara 7.Ağır Ceza Mahkemesine gönderdiği yeni bilgi notunda eskisinden farklı bir şey ortaya koyamamıştır. Emniyet, Hizb-ut Tahrir’in Türkiye ya da başka bir ülkede cebir-şiddet kullandığına veya silahlı mücadeleye giriştiğine dair tek bir veri paylaşamamıştır. Paylaşamamıştır çünkü Hizb-ut Tahrir’in çalışmaları fikri ve siyasi çalışmalardır.

Sonuç olarak bütün bu hukuki süreç, Yılmaz Çelik ve Hizb-ut Tahrir ile ilgili diğer yargılamalardaki çelişkileri açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Yasa ve kanunlara aykırı ve Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararlarına rağmen Hizb-ut Tahrir üyeleri hakkında bazı mahkemeler berat kararı verirken bazı mahkemeler başta Ankara 7.Ağır Ceza Mahkemesi olmak üzere daha hala ceza kararları vermeye devam ediyorlar.

Hâlbuki Anayasa Mahkemesi ihlal kararları Hizb-ut Tahrir üyesi olmaktan dolayı ceza alan tüm kişiler için esas alınmalı ve tüm dosyalarda emsal kabul edilmelidir.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş