metrika yandex
  • $38.21
  • 41.38
  • GA25600

Haberler / Yorum - Analiz

Al-i İmran Suresi 139. Ayette Allah (C) Bizlere Ne Söylemektedir?| Sait Alioğlu

16.02.2024

                        “Velâ tehinû velâ texzenû veentumu-l-a’levne in kuntum mu/minîn(e)”

Ayetin motamot Türkçe meâli;

“Gevşemeyin, üzülmeyin gerçek müminler iseniz yükselecek(yücelecek) olan sizlersiniz.”

Bu ayet, Uhud yenilgisi sonrası Müslümanların içerisinde bulunduğu duruma işaret etmekte olup vaki olan yenilgiden sonra, imanın kuşanılması ve o kuşanılmaya uygun hareket edilmesi sonucunda, Müslümanların “yeniden” yüceleceklerini, yükseleceklerini ve en alışıldık meâl vurgusuyla söyleyecek olursak; üstün konuma geçilebileceğini, en üstün olunacağını belitiyor.

Kur’an’la ilgili Türkçe meâlerin kahir ekseriyeti ayetin Arapça orijinalinde geçen “veentumu-l-a’levne” ibaresini, Müslümanları kastederek, onlara yönelik olarak “en üstün” şeklinde meâllendirme yoluna gitmişlerdir;

“Gevşemeyin, üzülmeyin gerçek müminler iseniz en üstün sizlersiniz.”

Ayette geçen ibarenin Türkçe karşılığı,  genelde kişinin, özelde ise Müslümanın iyi ve hayırlı işler yaptığında yüceleceğini, yükseleceğine işaret ediyor.

O zaman “veentumu-l-a’levne”  ibaresi Elmalı M. Hamdi Yazır’ın “orijinal”  meâlinde  “sizler daha yücelecekken” olunca, ayet kendi anlamını bulmuş olur.

Bununla birlikte bu ayet, genelde “Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir.”şeklinde meal verilmektedir.

Al-i İmran Suresi 139. Ayete verilen meallerde, yukarıda da belirtildiği üzere “en üstün sizlersiniz” vurgusu öne çıkıyor.

Ayetin Arapça orijinalinde Türkçe “en üstün” şeklinde olan ibare “a’levne” şeklinde geçiyor olup yücelmek, yükselmek anlamındadır.

Yani, burada salt bir üstünlükten ziyade, müminler iman edip iyi/hayırlı işler yapar ve Salih amelde bulunur iseler, yüceleceklerini ve maddi planda(Dünya hayatında) yüksekliğe erişecekleri ifade ediliyor.

Ayetin Türkçe meallerinde geçen “üstün” kelimesi Arapçada

أرقى

 “Arqaa” أkelimesiyle ifadesini bulur.

 

O zaman Türkçe meallerde müminler kastedilerek vurgulanan “en üstün” ifadesi, bir açıdan, o da maddi planda “elde edilen, edilecek olan” tahakküm, hâkimiyet anlayışının bir eseri olarak ilgi alanımıza dâhil olmuş bulunmaktadır.

Ki, ayet meâlinde geçen “en üstün” ifadesi, asırlardır, hatta Müslümanların kahir ekseriyetinin “sömürge, yarı sömürge” haline geldiği bu yaşanılan modern ve yaşanmakta olan postmodern dönemde, bunda yenilgiye ve “ıssızlığa” rağmen, Müslüman olmayan “öteki” karşısında imanın tadına binaen üstünlük durumunu dile getirmek ne kadar gerçek ve hakikat ise de, bir o kadar da “avuntuya kapı aralayacağı gözden kaçırılmayacak olan sanallığı içerdiği unutulmamalı…

Ayetin orijinalinde meallendirilen “en üstün” ibaresinin yerine kullanılan “a’levne” kelimesinin “yücelme, yükselme” anlamlarını içerdiğini belirtmiştik.

A’levne kelimesi, içerdiği anlam açısından, konuya dair örnek verilen ayetlerle Ragıb El-İsfahanî’nin sözlüğünde, “ع, Ayn”  harfi bölümünde epeyce yer almaktadır. Örneğin; “Mü’minun; 23/46, Neml; 27/14,  Hac; 22/62” vb.

“En şerefli en yüce Allah© buyurdu ki; “Sizin en yüce rabbiniz benim dedi.”(Naziât; 79/24)

Bazen yerilen büyüklük/kibir, bazen de yükseklik talebi anlamına gelir. Şu ayet her iki anlamada gelebilir; “Muhakkak ki bugün üstün gelen kazanmıştır.”(Taha;20/64)(1)

Burada üstünlük anlamına gelebilecek olan kelime salt bir üstünlükten ziyade toplumların içerisinde bulundukları psikolojik durumlarla alakalı olsa gerek…

Nitekim Ali Bulaç, İbn-i Haldun’a müracaat edip şunları söylemektedir; “İbn-i Haldun’un işaret ettiği üzere, mağlupların galiplerde olağanüstü güç ve kuvvet vehmedip onları körcesine taklit etmeye kalkışmalarıdır. Bir dine salt mensubiyet (Müslüman olmaklık)  mücerret olarak sürekli zafer ve nusretin teminatı değildir. İmanla ihlas ve sebepler dünyasında gerekli tedbir ve teçhizatın şartlarına riayet gerekir…. Müslümanlar imanlarına sahip çıkabiliyorlarsa, eninde sonunda galip gelecek, üstünlüğü ele geçireceklerdir. Şu husus izahtan varestedir; Hem iman edeceksin hem imanına güvenmeyeceksin, bu ruhsal bakımdan tutarlı olmaz…. Uhud’ta olumsuz bir sonuç alındı. Bu öğretici olmalıdır. Nitekim Uhud bozgunundan gerekli dersleri çıkaran Müslümanlar, neredeyse katıldıkları bütün savaşları kazandılar.” (2)

Yani dolayısıyla burada vurgulanan üstünlük hali salt bir üstünlük olmayıp kötü ve sıkıntılı durumdan çıkmayı, yücelmeyi ve yükselmeyi işaret etmektedir.

Ayette geçen ve üstünlük olarak çevrilen kelimeye sadece bir kelime olarak değil de anlam dünyası açısından bakmamız gerektiğinde, “düşünülen” ve öyle olması arzulanan üstünlük halinin, tek başına bir durum olmayıp imanın tezahürü, yani hayata aktarılmış, pratize edilmiş şekli açısından baktığımızda, üstünlük o zaman bir anlama kavuşacaktır; “Müslümanları üstün kılan imanlarının gerektirdiği ahlak, özgürlük, adalet, hakkaniyet, birlik (vahdet ve ittihad) ve yeryüzünde hayrın egemen olması idealidir. Bu yolda canlarını kaybedebilirler, önemli değil çünkü cennete gideceklerdir. Müslümanlar bir savaş kazandıklarında düşmanlarına karşı adaletli davranırlar. Çünkü gayeleri sömürü, talan ve katliam yapmak değildir, olmamalıdır. Öyleyse Müslümanların sahip olduğu iman,  her zaman ve her durumda korunması gereken büyük bir değerdir; Allah Müslümanlar doğru yolda oldukları müddetçe onlara zafer vaat etmiştir, buna inanırlar.” (3)

Burada, “imanın tezahürü, onun hayata aktarılışı ve pratize edilişi, bir bütünlük içerisinde iman-amel bütünlüğüne de delalet eder. İmandan soyut, ondan yoksun olan bir eylem hakikati içermeyeceği gibi, eylemsizlik haline düçar olmuş imanda bir hakikate mebni değil demektir.

“Müslümanları teselli etmek amacı taşıdığı anlaşılan ayet yenmenin de yenilmenin de Allah’ın değişmez kanunu olduğunu,  dolayısıyla Uhud Savaşı’nda uğradıkları yenilgiden dolayı ümitsizliğe kapılmamaları gerektiğini onlara hatırlatmakta; güçlü bir imana sahip olmamın verdiği azim ve kararlılık sayesinde nice zaferlere ulaşmanın mümkün olacağını müjdelemektedir.  Bu, yüce Allah’ın peygamberlerine ve samimiyetle onlara inanan müminlere bir vaadıdır. Nitekim başka ayetlerde bunu açıkça bildirmiştir.” (4)

Yukarıdaki alıntıda “Allah’ın vadi” ile bir ayete yer verelim…

Mücadele; 58/ 21. Ayetin Arapça orijinali; “Keteba(A)llâhu leaġlibenne enâ ve rusulî(c) inna(A)llâhe kaviyyun ‘azîz(un)”

“Allah, yazmıştır: 'Andolsun, ben galip geleceğim ve elçilerim de.' Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır.”(Ali Bulaç Meâli)

“Uhud yenilgisinden sonra Müslümanların büyük bir moral çöküşüne uğradıkları muhakkaktır.  Bir yandan bu çöküntüyü nasıl aşacaklarını düşünürken bir yandan da niçin yenildiklerinin üzerinde kafa yoruyorlardı. Kendileri iman eden taraf olmalarına rağmen nasıl ve niçin yenilgiye uğramışlardı? Allah’ın desteği olmalı değil miydi? Belki de bugün olduğu gibi Müslümanlar, inandıktan sonra artık yenilgiye uğramayacaklarını sanıyorlardı.” (5)

Al-i İmran 139. Ayetin Arapça orijinlinde geçen ve “yükselmek, yücelmek” anlamlarını kapsayan “a’levne” ibaresinin, birçok meâl çalışmasında “arqaa” yani “üstün” kelimesiyle karşılanmış olması, kur’an’ın birçok ayetinin meâllendirilmesinde olduğu üzere bu ayette de, bizce işin ehlini istisna kıldığınızda ortak bir eylemlilik hâlinin varlığını görmekteyiz.

Bu durum, meâl işiyle iştigal eden epey kişinin çok iyi bir şekilde Arap diline vakıf olmadığı, Kur’an’a bütüncül değil de, parçacı şekilde yaklaştığı, ayetin siyak ve sibakını hatırda tutmadığı, onların nüzül sebebi üzerinde pek düşünmediği gibi birçok konuda eksiklikler içerisinde olduğu varsayılabilir.

İlgili ayete dönersek, her ne kadar yücelmek, yükselmek ile üstün olma hali birbirinden farkı anlama sahip ise de, sır Allah© rızası için mücadele eden kişinin –tamamlaması şartıyla- var olan eksiklikleriyle birlikte üstünlüğe ermesi içten bile değildir. Ama nice yenilgiden, umutsuzluktan sonra üstün hale gelme durumu, bu hale aykırı hareket edildiğinde elden çıkabileceği gerçeği de unutulmamalıdır.

İnişli, çıkışlı ve zikzaklı olan yaşanılan hayat devam ettiği sürece, üstünlüğümüzün korunmasının yegâne şartının alçalmaya meyledilen durumlara düşülmemesi olduğu da akıldan çıkarılmamalıdır.

 Dipnotlar;

1) Ragıb El- İsfahani, Müfredat/Kur’an Kelimeleri Sözlüğü, (Çevirenler Mehmet Yolcu, Abdülbaki Güneş) 3. Baskı, Aralık 2012 Çıra Yay. İstanbul

2) Ali Bulaç, Kur’an Dersleri/Dirâsâtu’l-Kur’an Meâl & Tefsir, 2.C. S.185, 1:Baskı Nisan 2016 Çıra Yay. İstanbul

3) Ali Bulaç, Kur’an Dersleri/Dirâsâtu’l-Kur’an Meâl & Tefsir, 2.C. S.185, 1:Baskı Nisan 2016 Çıra Yay. İstanbul

4) Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir. 1. C. S. 678  3. Baskı. 2006,  DİB Yayınları Ankara

5) M, Sait Şimşek, Prof. Dr, Hayat Kaynağı kur’an Tefsiri, 1. C. S. 422 1:Baskı Ocak 2012 Beyan Yay. İstanbul

Yorum Ekle
Yorumlar (2)
Sait Alioglu | 17.02.2024 15:46
Mehmet Ersoy kardeşe... Bu çalışmayı Kur 'an çalışması çerçevesinde kendim için yapmıştım. Konun öneminden dolayı yayınlama ihtiyacı hissettim. Sizin de belirttiğiniz üzere bazı eksik tarafları var. Bunları da Allah'ın izniyle aşabilirim inş. Ilginizden dolayı çok teşekkür ederim. Sağ olasınız ..
Mehmet Ersoy | 16.02.2024 17:35
Ayeti kerimeleri Türkçe transcript olarak yazmanız iletişimde verimsizliğe sebep olmuş. Arapça metnin tercih edilmesi daha iyi olurdu. Ayrıca الْفَضْلِ kavramı ile kıyas yapılması konunun anlaşılmasına katkı sağlayabilirdi. İlgi duyduğum bir çalışma, teşekkür ederim