metrika yandex
  • $32.61
  • 34.71
  • GA18500

Haberler / Söyleşi

Ahmet GENCAL: Nefes Alıp Vermek En Güzel Şiir Yazmaktır!

05.05.2023

İngiliz Şair George Gordon Byron, “Mutluluğu tatmanın tek çaresi, onu paylaşmaktır” diyor. İşte diyebiliriz ki bu söz ışığında karıncamisali edebiyat dünyamıza katkı sağlamaya çalışan, Şair / Yazar Ahmet Gencal ile son çıkan üç eseri hakkında konuştuk. Ahmet Gencal, “Kitap okumak kendimizi okumaktır” dedi.

Röportaj: Ziya Gündüz

Hocam birçok eseriniz var. Ben son üç eseri inceledim. Röportajımızı bu incelediğim üç eser üzerinden yapacağım. Öncelikle “Rehveç” isimli romanınızdan başlayım. İsmi bana çok ilginç geldi. Kitabın ismi neden Rehveç?

Rehveç isminin size ilginç gelmesine çok sevindim, demek ki amacımıza ulaşmışız. Hani derler ya ilk izlenim önemlidir diye; eğer tanınmamış bir roman yazarıysanız romanınızın ismi ve kapağı ilginç olmalı, vurucu olmalı, okuyucuya “Beni en kısa zamanda okumalısın!..” diye seslenmeli…

Birçok roman okudunuz değil mi? Şimdi say desem belki onlarca roman karakterinin ismini sayabilirsiniz bana. Dikkat ettiniz mi hiç, belki yarısından çoğu –hani bilgisayarda olduğu gibi- öyle sık kullanılan isimler değil.

Ben de ne yaptım biliyor musunuz? Anayurt Otelinde topladım en sevdiklerimi ve karar verin dedim. Ne olsun? Bu romanımın kahramanının ismi ne olsun dedim?

Görmeliydiniz!.. Birbirimize girdik resmen. Zebercet olmasaydı büyük kavga çıkacaktı. Rehveç ismine karar verdim sonra. Daha sonra da bütün misafirlerimin gönlünü almasını bildim birkaç satırla da olsa. Bu gönül alma işinde iyi miydim değil miydim romanı okuyunca sizler karar vereceksiniz.

Kitabı okurken yaşanılmış bir hayatın romanı gibi geldi. Romanın kahramanında biraz söz eder misiniz?

Öyle zor bir soru ki bu Ziya Bey. Kendinizden biraz bahseder misiniz gibi oldu sanki. Hani bazı aktörler vardır, unutulmaz filmlerde oynamışlar, zihinlerde ve gönüllerde silinmeyecek izler bırakmışlardır. Onlar bu başarılarını oynadıkları karaktere bürünmekle,film çekilmeden önce karakter hakkında araştırma yapmakla ve film çekimi sürecinde o karakter gibi yaşamakla elde ederler. Diğer deyişle senaryodan hemen sonra bürünürler oynayacakları karakterin kimliğine. Bazen de çıkamazlar o karakterin içinden. Ya da dışındaki aynalar izin vermez çıkmalarına…

İşte Rehveç için de aynı şeyleri söyleyebilirim. 2018 de tanıştım ben Rehveç ile ve onun için neler yaptım bir bilseniz. İki yaz tatilimi sırf onun için, sırf ikinci bölümdeki birkaç sahneyi daha güzel anlatabilmek için nerelerde geçirdim bir bilseniz.

Böyle olur işte, bazen kendinizi o kadar kaptırırsınız ki, kendi karakterinize tamamen zıt yerlerde bulunabilir, tamamen gidilmesi imkansız yerlere gidebilirsiniz. Hem de severek ve isteyerek. Hem de zerre miktar canınız sıkılmadan. Hem de karakterinizi, kahramanınızı daha iyi tanımak için…

Rehveç hakkında şunu söyleyebilirim; sevgili okuyucular kitabı okuduktan sonra bu ismi asla unutmayacaklar. Tıpkı Zebercet’in dediği gibi…

Ben en iyisi kitabın arka kapağında yazdığımızı paylaşayım sizlerle, böyle daha iyi olur değil mi? Hem yanlışlıkla fazla ipucu verip işin keyfini kaçırmayalım sonra. İşte bu iki paragrafı yazdık kitabın arka kapağına.

“Filmlerde ve romanlarda kırık aşk hikâyeleri izlemiş ve okumuşuzdur. Aldatılan kadınlar, onların çektikleri psikolojik ıstıraplar içimizi burkmuştur. Bu buruk acılar kahramanı kadın olan romanlara sinmiş gibidir. Fakat bu romanımızdaki Rehveç’in hayat hikâyesi bambaşka. Kendine özgü, kendini inanılmaz bir şekilde kahraman yapan bir yapıya sahip.

Bu psikolojik tahlil romanında acılar harmanını yüreğinde gizleyebilen metanetli bir bayanın derin düşüncelere daldıran öyküsünü okuyacaksınız. Tahlil eserleri oldukça ağır olmaktadır. Ama Rehveç, gerek üslup özelliği gerekse zamanda geri–ileri dönüş kıvraklığı ile sürükleyici ve anlaşılır bir özelliği ile fark yaratmaktadır.”

Rehveç ile ilgili ne gibi geri dönüşümler alıyorsunuz?

Rehveç’in henüz kırkı bile okunmadı… Daha çok yeni tanıştı bizlerle. Bakalım inşallah güzel dönüşler alırız. İnanın ben de heyecan ve merakla bekliyorum sevgili okuyucularımın dönüşlerini. Rehveç de sabırla bekliyor. Benden çok daha sabırlıdır Rehveç, bir tanedir o…

Çok seviyorum biliyor musunuz Ziya Bey. O kadar seviyorum ki Rehveç’i, biraz da kıskanmıyor değilim hani onu okuyuculardan. Ne garip değil mi? Hiç kahramanını okuyucularla paylaşmak istemeyen bir yazar duydunuz mu siz?

Zaten Rehveç’in zoruyla çıktı piyasaya bu kitap. Bana kalsa dört beş sene daha kuluçkadaydım ben. Baktı ki bu adamın kitabı çıkaracağı yok, bir azarladı beni… Ben de “peki” dedim en sonunda…

Gelelim “Yürek Boyu Mesafe” şiir kitabına. Daha doğrusu aforizma gibi şiirler. Neden aforizma gibi?

Hayatın içinde not alırsınız çokça, bazen de içinizdeki notların yansımasını görürsünüz hayatta. Kendinizi görürsünüz başkalarında. Otobüste, metroda çektiğiniz ve gözlemlediğiniz her şeyin özü aslında birkaç kelimeye sığdırılabilir. Açıldıkça açılan sözcükler size tuğla kalınlığında kitap da yazdırabilir, iki satır bir şiir de. İşte bu yüzden aforizma gibi dedim. Tuğla yüklü şiirlerdir onlar. Kimi zaman tuğla gibi boğazınıza takılan duygularınızı ya da bir kuş tüyü hafifliğinde gönlünüzden kopan yara kabuklarıdır.

Bu şiir kitabını okuyan okuyucuları ne gibi mesajlar bekliyor. Çünkü şiirler çok güzel mesajlar içermektedir.

Kendilerini bekliyorlar. Yaşanmışlıklarını, belki de yaşıyor olduklarını. “Sen de mi?” sorusu bekliyor onları. Bazen okuyacakları iki satırda bulacaklar gizli bir yerlere hapsettikleri duygularını, bazen de bir kelimenin gücünü hissedecekler o boğaza takılı olanı çıkarmanın zorluğunda…

Zor aslında biliyor musunuz,serbestçe yazmak çok zor. Bir çizgiden sonra rahatlar insan aslında. O çizgiyi geçmenin ne demek olduğunu anlayacaklar.

Kitabın girişinde kimi şiirler yara sarar kimi şiirler kanatır diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?

Her şey yaralar için değil midir şu kısacık ömrümüzde? Her şey onları iyileştirmek için değil midir? Ben küçüklüğümden beri kabuk soymayı çok severim bilir misiniz? Bunun kötü bir şey olduğunu zannederdim, yaralar geç iyileşir zannederdim, ta ki o güne kadar: Yer Gata Sultan Abdülhamid Han Hastanesi, bacağımdaki yara kabuk bağlamıştı. Ben ne güzel iyileşiyor demiştim. Bir de baktım doktorlar özel fırça gibi bir aletle o kalın kabukların hepsini beni bağırta bağırta soydular. Bu bağırmalarım yetmedi bir de ellerineki cerrahi bıçaklarla geride kalan kabukları büyük bir dikkatle kopardılar benden. Ve o an daha iyi anladım. Bazen iyileşmek için bağırta bağırta kopartmak lazım içinizde kabuk bağlayan yaralarınızı. Evet, biliyorum çok kanar, ama iyileşeceksiniz buna inanın. Size söz veriyorum iyileşeceksiniz. En azından bende öyle oldu. Hem biz doktorlardan daha mı iyi bileceğiz değil mi? Yani işin sırrı nerede biliyor musunuz, hepimiz şiir sayesinde o kalın kabukları içimizden kopartıp rahatlamalı ve bir an evvel iyileşmeliyiz. Şimdiden kolay gelsin diyorum, şimdiden geçmiş olsun diyorum. Şimdiden aramıza hoş geldiniz diyorum…

Peki, hocam bize “Sessiz Semaver” kitabı hakkında bilgi verir misiniz?

Adı gibi sessiz ve sedasız bekledi bir kenarda sabırla. 2022 Haziran ve Temmuz aylarında Rehveç ve Yürek Boyu Mesafe için yoğun bir çalışma yaptım. Hani herkesin yaptığı gibi, ayrıştırmak, düzeltmek, bir araya getirmek, bazen de silip atmak.

Sessiz Semaver çok yakın arkadaşım ve dostum, Kelimelerin Hanımefendisi,  sevgili Füsun Bektaş Hanım’ın sayesinde doğdu. İsim annesi odur. Buradan ona sevgilerimi ve saygılarımı yolluyorum. Füsun Hanım’ın bir cümlesi Sessiz Semaver’in ateşini yaktı ve yanmaya devam edecek inşallah.

Sessiz Semaver de diğerlerinden farklı değil, hatta diğerlerinden daha oturaklı diyebiliriz. Hani bazen sessizce ilerler içiniz, siz anlamadan bir yerlerde takılı kalır. Kimi zaman iyi hissedersiniz, kimi zaman kötü. İşte o anlardan kalma satırlarla doludur Sessiz Semaver. Bir bardak çay koy geliyorum demek misali. Ya da kahven hazır sen neredesin diye seslenir gibi. İşte Sessiz Semaver de içimizi ısıtacak ve okuyucuları öyle bir cümle ile vuracak ki. Onlar da tamam şimdi oldu diyecekler. Şimdi bu semaverden ben de içebildim sonunda ve görmüyor musun diyecekler, ben de bir semaver yaktım, gelsene artık diyecekler içindekilere…

Üç kitabınızı da keyifle okudum. Bir şiirde “kalemimin mürekkebi yoruldu” diyorsunuz neden yoruldu?

Çok severim ben mürekkebi biliyor musunuz? Ortaokulda Türkçe derslerinde mürekkep ile çok çalışmıştık sınıfta ve evde. Hatta bir keresinde bir şişe mürekkebi sıradan düşürüp sınıfı ne güzel kirletmiştim. Öğretmenim hiç kızmamıştı ama bana, adını hiç unutmuyorum, Handan Karaadam. İşte sevgili öğretmenim ve yerlerdeki o mürekkep sayesinde kitap okumayı sevdim ben, o mürekkep sayesinde cesaret buldum iki satır yazmaya. Gözünüzün önünde her zaman düşünsenize, travma mı diyorlar buna? Benimkisi pozitif travma o zaman herhalde. Sizi alıp götürüyor yıllarca. İçiniz coşuyor o sahneyi gözünüzde canlandırdığınızda. Ama sonra birileri geliyor ve yerleri temizliyor size sormadan. Yok diyorsunuz, şimdi değil, daha kurumadı ki… Dinlemiyorlar sizi ve her şeyi götürüyorlar. Siz uzaktan sevmeye başlıyorsunuz sonra. Sonra da hızınızın yavaşladığı bir zaman çok iyi anlıyorsunuz, paspas olmuşsunuz artık, yerlerde sürünmüşsünüz yıllarca… Yoruluyorsunuz be Ziya Bey, öyle yoruluyorsunuz ki… Bekliyorsunuz işte, birilerini bekliyorsunuz sizi anlayacak. Satırlarınızı okuyup sizi anlayacak birilerini bekliyorsunuz…

Şiirleri hangi duygularla yazıyorsunuz? Şiir yazarken seçtiğiniz bir zaman dilimi var mı?

Nefes alıp vermek en güzel şiiri yazmaktır bazen. Allah’ın bize bahşettiği bu ömürde her anımız en güzel şiirdir. Her an diyorum. An içinde saklı ömürler diyorum. Gerisi aslında iki satırdan ibaret oluyor sadece. Sadece çok azını verebildiğiniz içiniz oluyor. Her şeyiniz oluyor, her anda olan hiçbir şeyiniz oluyor. Karışıyor bazen ortalık ama bir de bakıyorsunuz klavyeniz öyle şeyler tuşlamış ki… Okurlarsa eğer onlar da anlarlar herhalde diyorsunuz… Zaman şiirde gizlidir Ziya Bey, şiir de zamanda saklı…

Kitap okumayla ilgili neler söylemek istersiniz?

Kitap okumak kitaba soyunmaktır. Her şeyinizle kitaba girebilmektir. Bazen yıllarca okumaktır bir kitabı, bazen de iki üç saatte bitirebilmektir. Herkes kitap okuyamaz. Kitap okumak o kitabın senaryosunu yazabilmektir, kendinizi koyabilmektir içine. Kitap okumak kitabın içinde yaşayabilmektir. Kitabın müziğini yapabilmek, ışık ve ses düzenini ayarlayabilmektir. Kitap okumak son sayfalarında seyirciyi selamlayabilmektir, kimi zaman ödül töreninde sahneye çıkabilmektir… Kitap okumak kendimizi okumaktır aslında…

Son olarak okurlara neler söylemek istersiniz?

Hepsini çok sevdiğimi söylemek isterim. Cevap bekliyorum hepsinden demek isterim. Keşke imkan olsa da her kitapla birlikte ben de gidebilsem okuyucunun yanına. O benim kitabımı okurken bana da bir çay koysa ya da güzel bir kahve yapsa da ben de bir kenarda oturup onu izleyebilsem. Arada bakışırdık birbirimizle, göz göze gelirdik. Arada gözünden damlayacak iki damlayı silerdim ben, arada da o benim yanıma gelip kucaklardı beni. Ne güzel olurdu değil mi? İşte böyle okusunlar benim çocuklarımı, böyle itina göstersinler hepsine. Aralarından tanışmak isteyenler olursa da ben buradayım her zaman. Bekliyorum…

Hocam, verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ediyorum.

Bu fırsatı bana verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

Ahmet Gencal Kimdir?

Ahmet Gencal kim midir? Deminden beri konuşuyoruz ya. Sanırım kimin kim olduğunu yeterince anlaşıldı… Kendini anlatmayı sevmeyen, konuşmaktan –kekeme olduğu için- mümkün olduğunca kaçan ama yazarken bir o kadar geveze olan bir öğretmendir. Ahmet Gencal “İki Kalpli Adam” dır.

 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş