metrika yandex
  • $32.57
  • 34.69
  • GA19020

Özeleştirinin Azı da Faydalıdır

YUSUF ZİYA CÖMERT
30.08.2017

‘Dava-yı bi-mana’mızdan bahsediyorduk. Yarıda kalmıştı.

 

Hepimize ait olan bir meselede vardı, ‘davamızın mahiyeti konusunda elle tutulur bir bilgiye sahip olup olmadığımızı’ tartışıyorduk.

 

Anadolu Buluşmaları’nın 12.’sinde yapılan benim de okuma fırsatı bulduğum bazı konuşmaların, bana, böyle bir bilgiye sahip olmadığımızı düşündürdüğünü yazmıştım.

 

Tabii ki, ‘Anadolu Buluşmaları’ gibi bir zeminde de böyle kapsamlı bir işin üstesinden gelinmesi beklenemez.

 

Bu yazının amacı da bir ‘reçete’ sunmak değil.

 

Sadece eksiğimizi göstermek.

 

Ama, Anadolu Buluşmaları’nın bunu mesele edinmesi beklenebilir.

 

Kendimizi neye çağırıyoruz?

 

İnsanlığı neye çağırıyoruz?

 

Bu konuda hiç olmazsa kuşatıcı bir çerçeve tasavvur edilebilir mi?

 

Diyelim tasavvur ettik.

 

İnsanlığı çağırdığımız şeye göre bizim durumumuz nedir?

 

Çağırdığımız yere biz gelmiş miyiz? Yani kendi davetimize icabet etmiş miyiz?

 

Bir gün bunlar da konuşulur diye ümid edelim.

 

Zeki Şengöz’ün konuşmasında bu soruların lüzumuna dair cümleler var.

 

“Yolumuzun, davamızın ne olduğunu bilmek zorundayız” diyor Zeki Şengöz.

 

“Davamız, insanların kurtuluş reçetesi olan mesajı bir emanet mesabesinde görmek ve bu emanetin gereğini yerine getirmektir.”

 

‘Kültürel emperyalizmin bizi biz yapan değerlerimizden kopardığını’ söylüyor. “Kendimiz olmaktan çıktık, özgüvenimizi yitirdik” diyor.

 

Hepsi doğru. Ama işte burada, kendi noksanımızı da bulmamız lazım.

 

Çünkü, kendi noksanımız daha hayatidir.

 

Başkalarının fiillerini kontrol edemeyebiliriz. Ama kendi fiilimiz –en azından teorik olarak- kendi elimizdedir.

 

“Türkiye mazlumların mağdurların umudu olmuştur.”

 

Evet. İnsani yardım konusunda yönetim olarak, sivil toplum olarak çok mesafe kat ettik.

 

Fakat muhtemelen Şengöz sadece insani yardımı kast etmiyor.

 

“İslam dünyasında ihtiyaç halini alan uyanış ve direnişe cevabı biz verebilecek miyiz?”

 

Bu daha esaslı bir misyon.

 

Böyle bir misyonu üstlenmeye teşebbüs etmek bile kıymetli.

 

Fakat, kendimizin uyanıp uyanmadığımızdan emin olmamız gerekiyor.

 

Bir özeleştiri:

 

“Bir zamanlar cebinde ilgilendiği öğrenciye çay içirecek parası olmadığı için sokakta geze geze tebliğ yapan gençler bugün büyük ekonomik varlıklara kavuştular. Bugün çay içirecek paramız çok, ancak çay içirecek genç arayışımız azaldı.”

 

“Derme çatma öğrenci evlerinin her odasında peş peşe ders halkaları kurarken bugün lüks dernek binalarımıza, deri koltuklu toplantı odalarımıza, kırmızı halılı konferans salonlarımıza insanları toplamakta zorlanmaktayız.”

 

Bunlar bilinen şeyler diyebilirsiniz. Fakat, bir de Zeki Baba’dan işitmek anlamlıdır.

 

Zeki Şengöz ‘dava’nın kıdemlilerindendir. 70’lerde de ‘Zeki Baba’ diye bilinirdi. 28 Şubat’ta Malatya Davası’ndan haksız yere hüküm giydi. Rahatsızlığı dolayısıyla affedilecekti. ‘Ben suç işlemedim af istemiyorum’ dedi, affı reddetti.

 

Bu tavır değerlidir.

 

Şengöz’ün konuşmasındaki asıl dikkat çekici kısım ‘dünya ile sınanmak’ kısmı.

 

Biliyorsunuz, böyle mevzular, dünyayla aramız düzeldikten sonra sakıncalı hale geldi.

 

Zeki Baba çarpıcı bir soruyla giriyor konuya.

 

“Malla mülkle münasebetlerimizi belirleyen kaideler değişmediyse biz mi değiştik acaba?”

 

Soru güzel. Ama bence bu sorunun cevabı, “israftan kaçınınız” öğüdüyle veya Hz. Ömer devrinden bir misalle sınırlı olmamalıydı.

 

Malla mülkle ilişkimiz, salt bireysel bir sorun değil. Helal, haram, kul hakkı gibi kavramlar da, tarihi kavramlar değil. Hepsi çok güncel.

 

Çarpıcı bir soruyla giriyor ve yavaşça çıkıyor konudan.

 

Para, kadın, makam konularındaki özeleştiriler can alıcı:

 

“’Kesinlikle bunlar yapmaz’ algısını yitirmiş bulunuyoruz. En büyük gücümüz buradan gelmekteydi. Ne hazindir ki bu gücü yitirdik ve bu güce dönme potansiyelimiz şimdilik yok.”

 

Ağır bir eleştiri. Ne yazık ki bu da doğru.

 

Geri dönme potansiyelimiz yoksa mevzuyu kapatalım.

 

Ya da ‘Niye yok? Nasıl yok’ diye soralım. Cevabını arayalım.

 

Bu dediğim, Zeki Şengöz’ün eksiği değil.

 

 

Bütün konuşmalarımızın, bütün özeleştirilerimizin böyle bir eksiği var.

 

Eksik olması hiç olmamasından iyidir.

 

Yazıya başlarken, Şengöz’den yapacağım alıntıların bu kadar uzun olacağını bilmiyordum.

 

Sonradan kısaltmaya da yeltenmedim. Zeki Baba için değer.

 

Demek ki biraz daha devam edeceğiz.

 

(Karar)

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş