Geçenlerde evde televizyon kanallarında gezinirken TRT Belgesel’de “yalnız ölenler” isimli bir programa rast geldim. Program ilgimi çekti sonuna kadar seyrettim. Belgeselde Japonya’da cereyan eden bir ölüm hadisesi anlatılıyor. Belgesel kısaca şöyle:
Bir sitede tek başına kiracı olarak yaşayan bir kadın, sitenin sahibi olan şirket yönetimine evini sineklerin bastığını ve kötü bir kokunun sürekli kendisini rahatsız ettiğini söyleyerek şikayetçi oluyor. Site yönetimi kokunun yandaki daireden geldiğini tespit ediyor. Daireye girdiklerinde içeride tamamen çürümüş ve sadece kemikleri kalmış bir ceset ile karşılaşıyorlar.
Hikayenin geri kalan kısmı şöyle. İçeride ölmüş ve sadece kemikleri kalmış kişi, yalnız yaşayan elli yaşlarında biridir. Bu kişi son beş yılda dünya ile adeta tüm bağlarını koparmış vaziyette bir hayat sürmüş, üç ay önce de ölmüştür. Ölmeden biraz önce “görevli kişi lütfen bana yardım et” diye bir not yazmış, ama onu kapının dışına koyamaya dermanı yetmemiş. Evin içi adeta bir çöplüğe dönüşmüş, her taraf pislik içinde. Cesedin çürümesi esnasında kurtçuklar ve sinekler oluşmuş. Yerler sinek ve kurtçuk ölüsü dolu.
İşin ilginç yanı kokudan ve sineklerden şikayetçi olan kadının yan komşusu hakkında hiçbir bilgisi yok. Yıllardır aynı yerde yan yana yaşıyor olmalarına rağmen birbirlerinin kapılarını bir kez olsun çalmamışlar. İşte modern insanın açmazı. Kendi kendine yeterli olduğunu düşündüğü için kimse ile ilişki kurmaya tenezzül etmiyor. Ama hayat her zaman genç, güçlü ve kuvvetli olarak devam etmiyor. Gün geliyor insan elden ayaktan düşüyor. Başkalarına muhtaç oluyor ama işte o zaman da kimse kapısını çalmıyor.
Bu adamın tek bir akrabası, abisi var, başka bir eşi dostu yok. Onu kardeşinin cenazesini ve eşyalarını teslim alması için çağırıyorlar. Ancak o, kardeşinin cenazesine gelemeyeceğini söylüyor. Sadece, kemikleri yakıldıktan sonra küllerinin kendisine verilmesini istiyor. Görevliler kemikleri yaktıktan sonra küllerini bir kavanozda abisine veriyorlar.
Doğrusunu isterseniz belgeseli izledikten sonra bize anlatıla anlatıla bitirilemeyen Japon hayatının hiç de anlatıldığı gibi olmadığını görmek beni şaşırttı. Putperest bir toplum hayatının bundan öte olamayacağını görmek de sahip olduğumuz İslam medeniyetinin kıymetini bir kez daha anlamama vesile oldu.
Aklıma TRT1’de yayınlanan “ömür dediğin” isimli program geldi. Muhtemelen bu yazıyı okuyanlardan bir kısmı adı geçen programın bir iki bölümünü izlemiştir. Her iki belgeseli karşılaştırdığımda İslam’ın nasıl bir insan ortaya çıkardığını ve nasıl bir sosyal hayat var etmiş olduğunu görmekten son derece mutlu oldum.
Yalnız ölenler isimli belgeselde bireyselliğin son derece yaygınlaştığı ve evlilik oranının oldukça düştüğü, modernizm soslu Japon kültür ve medeniyetinin insana hiç de tercih edilecek bir hayat yaşatmadığını ayan beyan görüyorsunuz. Ömür dediğin isimli programda ise Anadolu İslam kültür ve medeniyetinin insana kendisiyle, çevresiyle ve yaratıcısı ile nasıl barışık bir hayat yaşattığını da olanca açıklığı ile anlıyorsunuz ve Müslüman olduğunuz için bir kez daha Allah’a hamd ediyorsunuz.
Kibrin Mağlûbiyeti -1 | İlhan Akar
23.04.2024
müslüman ‘Allah diri’dir! valla! MUSTAFA AKMEŞE 19.04.2024
Baş Döndüren Diplomasi AHMET GÜRBÜZ 24.04.2024
Siyasal Olanın Dönüştürücü Gücü… ABDULAZİZ TANTİK 18.04.2024
Seçimin İmkanları YUSUF YAVUZYILMAZ 21.04.2024
Kemal Kılıçdaroğlu ÜSTÜN BOL 06.04.2024
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 08.04.2024
SİYASET VE SERMAYE YUSUF YAVUZYILMAZ 13.04.2024