metrika yandex
  • $32.57
  • 34.69
  • GA19020

ORUÇ ya da Bilinçli Aç Kalmanın Faydaları..

ÜMİT YURTKURAN
31.03.2018

Oruç; üzerinde düşünüp, planlayıp, psikolojik olarak hazırlanıp, sonunda bilinçli bir şekilde aç kaldığımız bir eylemdir. Tarih boyunca değişik şekillerde de olsa, tüm dinlerde yer almıştır ve tamamında da nefis terbiyesi ve sağlık üzerindeki etkilerinden bahsedilerek tavsiye edilmiştir.

 

Özellikle İslam dininde; Kur'an’ı Kerim de birçok ayette değişik şekillerde yer alır ve kesin bir emirle Müslümanlara "oruç tutmaları" farz kılınır.

 

"Ey iman edenler Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı" Bakara Suresi 183. Ayet "Oruç tutasınız ki (madden ve manen) sıhhat bulasınız" Hz. Muhammed (as) Heysemi 203 lll,179

 

Ayrıca binlerce yıl öncesinden günümüze kadar, tarihe mal olmuş ünlü filozof, düşünür ve hekimler de, çeşitli faydalarından bahsederek oruç tutmayı tavsiye ederler.

 

"Fiziksel ve zihinsel verimlilik için oruç tutarım". Platon (Eflatun) - Milat’tan önce 427-347

 

"Oruç en iyi tedavidir, içimizdeki hekimdir" Paracelsus - İsviçreli doktor ve kimyager ( 1493-1541)

 

"Toplam olarak yılın 120 günü oruç tutuyorum. Yemeye bu şekilde verdiğim aralar, kilomu ve genel sağlığımı iyi bir şekilde korumama olanak sağlıyor; şikayet edebileceğim hiçbir şey yok". Prof. Mikhail Tombak - 150 Yıl Yaşayabiliriz

 

Günümüzde ise, teknolojik gelişmelere paralel olarak, sindirim sistemi ve genel olarak tüm vücudumuz üzerinde (en üstün teknolojiler kullanılarak) yapılan detaylı çalışmalar da, hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde orucun, yani bilinçli bir şekilde aç kalmanın sağlığımız üzerindeki faydaları bilimsel olarak da ortaya konulmuştur.

 

Konuya biraz daha açıklık getirebilmek amacıyla, yemek yedikten sonra ve belirli bir süre aç kaldığımızda vücudumuzda neler olup bittiğine, özellikle canlılığımızın devamı için mutlak surette gerekli olan enerjinin hangi kaynaklardan üretildiğine bir göz atmamız gerektiğine inanıyorum.

 

Vücudumuzda enerji üretimi süreklidir ve bu üretimde kas ve yağ hücrelerinde bulunan mitokondri sayıları ile insülin hormonu birinci derece de etkilidir. Lokmayı ağzımızda çiğnemeye başladığımız andan itibaren yükselmeye başlayan kan şekerimizle birlikte, insülin miktarı da yükselmeye başlar.

 

Kan şekerimizin bir kısmı insülin hormonu tarafından o anda kullanılmak üzere enerjiye dönüştürülürken, ihtiyaç fazlası olanların bir kısmı da glikojen olarak enerji üretimine hazır halde karaciğer ve kaslarda depolanır. Ancak 'aşırı miktarda gıda tüketimi ya da fiziksel aktivitenin azlığı sonucu', vücudumuz ihtiyaç fazlası kan şekerinin artan kısmını da gerektiğinde enerji üretiminde kullanılmak üzere kanda (trigliserid), karaciğerde ve vücudun diğer kısımlarında yağ olarak depolar.

 

'Yemek yedikten yaklaşık iki - üç saat sonra' kandaki şeker düzeyi normal seviyelere döner. Bu aşamada karaciğer ve kaslarda glikojen olarak depolanan yedek şekerin enerjiye dönüştürülebilmesi için, pankreasımız tarafından 'Glukagon hormonu' salgılanır.

 

Bu hormon sayesinde ilave iki buçuk - üç saat boyunca (glikojen depoları kişiden kişiye değişiklik gösterir) gerekli olan enerji ihtiyacımız, 'İlave hiçbir şey yememiş olmamız şartıyla' karaciğer ve kaslarımız da depolanan glikojenden sağlanır.

 

'Eğer o günkü ilk yemekten itibaren beş - altı saat geçmiş ve halen hiçbir şey yememiş isek', normal yaşantımız ve ilave olarak yapacağımız aktiviteler için gerekli olan enerjinin temini için, çoğunlukla beyaz yağ hücrelerinde üretilen

 

“Leptin” adında son derece önemli olan bir hormon salgılanmaya başlar. Leptin hormonu’nun görevi daha önceden kan (trigliserid) ve vücudun diğer kısımlarında depolanmış olan yağları kullanarak, hayatımızın devamı ve tüm aktivitelerimiz için gerekli olan enerjinin temin edilmesini sağlamaktır. İşte bu nedenlerle 'Vücudumuzda depolanmış olan yağların (özellikle kandaki trigliseridin) enerjiye dönüştürülebilmesi, yani kilo verebilmemiz için en az beş – altı saat aç kalıp hareket etmemiz şarttır'.

 

Kandaki trigliserid ve diğer bölgelerinde biriken yağların, enerji üretiminde kullanılarak azalmasının, kilo verdirmenin yanı sıra, genel sağlığımız ve özellikle hormonlarımız üzerinde olumlu etkileri olduğu birçok bilimsel çalışmalarla ortaya konmuştur.

 

"Oruç; IGF1 (İnsülin Like Growth Faktör) hormonunun (damarlarda inflamasyona neden olan, meme, prostat ve kolon kanseri gibi birçok kanser türü için risk faktörü olarak kabul edilen ve yaşlanma sürecini hızlandıran hormon) yapımını azaltmakta, daf 2 genini (yaşlanmayı hızlandıran gen) susturmakta ve “FOXO” denilen koruma genini uyararak hücre içinde tamirat sürecini başlatmakta ve böylece hastalık risk faktörlerini ve yaşlanma sürecini azaltmaktadır." Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu - 30 günde 10 yıl

 

Çocukluk çağından itibaren kas ve kemik gelişimi başta olmak üzere büyümeyi kontrol eden, daha sonraki yıllarda ise hücrelerin yenilenmesinde çok önemli görevler üstlenen, HGH (Human Ggrowth Hormone) hormonu normal şartlarda otuzlu yaşlardan itibaren azalmaya başlar. Neticede hücre yenilenmesi zayıflamaya, kas kitlesi azalmaya, cilt esnekliğini kaybederek kırışıklıklar artmaya başlar. Ancak yapılan birçok bilimsel çalışmalar da oruç halinde iken açlığın 12. saatinden itibaren HGH seviyelerinin yükseltmeye başladığı tespit edilmiştir.

 

"Intermountain Medikal araştırmalarında; 24 saat oruç tutan erkeklerde % 2000, kadınlar da % 1300 oranında HGH artışı tespit edilmiştir". Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu - 30 gün de 10 yıl.

 

Amerikan Ulusal Yaşlanma Enstitüsünden, Prof. Mark Mattson ve araştırma ekibinin “Oruç ve beyin fonksiyonları” üzerine yaptığı çalışmalarda; oruç halinde iken, beyinde bazı koruyucu mekanizmaların harekete geçtiği, Beyin hücrelerinin yenilenme ve büyüme hormonu olarak kabul edilen BDNF (Brain Derived Neurotrophic Faktor) ve benzeri hormon salgısını artırarak, kök hücrelerden yeni sinir hücreleri oluşturduğu, mevcut hücrelerin içinde yer alan ve enerji üretiminde görevli olan 'Mitokondrileri artırdığı ve fonksiyonlarını iyileştirdiği' gözlenmiştir.

 

Orucun bu etkilerinin tespit edilmesi sonucunda, birçok bilim insanı tarafından beyinde yaşlanmaya bağlı olarak geliştiği düşünülen dejeneratif değişikliklerin önüne geçilebileceği; demans, alzheimer ve parkinson gibi hastalıklara karşı koruma sağlanabileceği düşünülmektedir.

 

Günümüz insanının neredeyse hiç hareket etmeden çeşit çeşit yiyeceğe sahip olması mümkün. Her geçen gün hazır yiyecek ve içecek çeşitliliği artıp temini kolaylaşırken, hareket alanımız ve fiziki aktivitelerimiz de azalmaktadır. Bunun neticesinde de kilo problemleri ve beraberinde birçok hastalık için ortam hazır hale gelmektedir.

 

'Eğer az yiyerek çok hareket etmeyi hayat tarzınız haline getiremiyorsanız', ya da yeteri kadar fırsatınız yok sa, kilo kontrolü ve başınıza gelebilecek birçok hastalıktan korunabilmek için zaman zaman oruç tutmak zorunda olduğunuzu vurgulamak için, sizlere 'Otofaji' den de bahsetmek istiyorum.

 

Otofaji; 'Vücudumuzdaki sağlıklı hücrelerin atık değerlendirme yani geri dönüştürme tesisleri gibi çalışarak', bozulan, hasarlı ya da ölü hücrelerden işe yarar kısımların ayrıştırılıp, yeni hücre yapımı ve enerji üretiminde kullanılmasıdır. Başka bir deyişle; ihtiyaçlarını karşılamak için kendi çöplerini değerlendirmesidir.

 

Doksanlı yılların başından itibaren Otofaji üzerinde çalışmalar yapan Japon hücre biyoloğu Prof. Yoshinori Ohsumi, 'Açlığın hücreler üzerindeki olumlu etkisini' ortaya koyduğu için 2016 yılı Nobel Tıp Ödülüne layık görülmüştür.

 

Otofaji sayesinde vücudumuz 'Fabrika ayarlarıyla hareket ederek', kanser ve diyabet gibi çözümsüz bilinen birçok hastalığı önleyerek, sağlıklı hücrelerin korunmasını desteklemektedir. Ancak hücrelerimizde Otofaji işlemenin başlayabilmesi için 'Açlık süresinin 12 saatin üzerinde olması gerekmektedir'.

 

Orucun bilimsel olarak ortaya konulan bu faydalarının yanında, hiçbir çalışmaya gerek kalmadan, pratik olarak günlük hayatımıza yansıyan faydalarından da kısaca bahsetmek istiyorum.

 

Oruç bağırsakların temizlenmesi, midenin dinlenerek küçülmesi ve sindirim sisteminin düzene girmesi açısından son derece önemlidir. Normal bir midenin orjinal hali 350 - 450 ml alacak büyüklüktedir. Aşırı yiyecek ve içeceklerle, özellikle gazlı içeceklerle normalin 5 - 10 katı genişletilen midemizin, ameliyat olmadan oruç sayesinde eski haline dönmesi kesinlikle mümkündür.

 

Hepimiz biliyoruz ki; ölçülü yemek yemekten ölen hiç kimse yoktur. Ancak aşırı yemekten kilo alıp şişmanlayan, obez olan, hastalanan ya da hayatın bütün zevklerini kısıtlayarak, ölümle burun buruna yaşamaya çalışan pek çok insan vardır.

 

Oruçta ki esas; hiçbir şey yiyip içmeden bilinçli bir şekilde aç kalmaktır. Ancak çeşitli sebeplerle tam oruç tutamayacak olanlar, oruç günlerini acıktıkça 'Katı yiyecek tüketmeden', limon ya da ev yapımı (bir çorba kaşığı) sirke karıştırılmış bir su bardağı bal şerbeti (ılık suya bir –iki tatlı kaşığı bal), taze sıkılmış meyve ya da sebze suyu, veya bitki çayları içerek, (maksimum günlük toplam miktar 2 - 2,5 litre olmalıdır) geçirebilirler.

 

Hiçbir şey yemeden, iftar ve sahurda sadece su içerek tutulan oruçlar, eğer aralıksız üç gün devam ederse, Otofaji işleminin gerçekleşmesi ile toksinlerin atılması, yağların erimesi ve 'Bağışıklık sistemi'nin güçlendirilerek, birçok hastalığın önlenmesi açısından çok daha fazla yararlı olacağı unutulmamalıdır.

 

Bana göre 'Oruç kendi midemizin kölesi olmamayı öğrenebileceğimiz' en önemli araçlardan birisidir. 'Çünkü oruç aç kalmak değil, vücudun yenilenmesi ve ruhun terbiye edilmesidir..' Bilinçli kullanılırsa, midemizin aklımızı kontrol etmesine engel olarak, gerektiğinde frene basmayı, ölçülü yemeyi hepimiz öğrenebiliriz.

 

Her insan gibi bende yemek yemekten aşırı zevk alan birisiyim. Ancak yiyeceklerin tadını almakla, çok sık ve gereğinden çok fazla yemenin bir birinden çok farklı şeyler olduğunu, 'Yani; yemek için yaşamak yerine, yaşamak için yememizin' şart olduğunu da biliyorum.

 

Özet olarak; buraya kadar anlatmaya çalıştığım bilimsel gerçekleri hiçbir şekilde göz ardı etmeden, belirli günlerde oruç tutarak, ya da midemizi belirli sürelerle boş bırakarak, yediklerimizin dengeli, porsiyonlarımızın ve yemek esnasındaki lokmalarımızın küçük olması şartıyla, 'Mevcut sağlık durumumuzu ve kilomuzu daha da iyileştirebilmek' kesinlikle mümkündür..


 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş