/-->
Bir önceki yazımızda aile ve toplumla olan ilişkilerimizde, ayaklarımızı basmamız gereken zeminin “güven zemini” olduğunu, güveni boşa çıkaracak yaklaşımlardan kaçınmamız gerektiğini, ‘güvenilmeyecek insan’ damgası yediğimizde yapıp ettiklerimizin örneklik görüntüsünü kaybedeceğini ifade etmiştik. Bu yazımızda da güven üzerinde biraz durup, güvenden sonra dikilecek sütunlardan biri olan “bağlanma” konusuna giriş yapmaya çalışacağız.
Çocuklarımız bizi “demiştin” kelimesiyle denetler. Bir kere söz verdik mi, o söz demiştin denetimine girer. Artık dediğini yapıp yapmamayla karşı karşıya kalırız. Zorlanacağımız bir konu da söz vermişsek, bu sözü yerine getirmeye gücümüzde yoksa denetimden geçemeyip bize güvenilemeyeceğine dair sözler duymaya başlarız. Bu süreci yönetemediğimizde de güven konusunda itibar kaybına uğramamız kaçınılmaz olur. Biz büyüklerin çocuklarımızla konuşurken neyi, nasıl, ne zaman söylediğine karşı çok özenli olması gerekmektedir. Konuşmalarımızın çocuklarımızın zihin dünyasında kayda alındığını ve tekrar tekrar dinlenerek kendilerini ilgilendiren bölümleri, ayrı bir ekrana kesip yapıştırarak onlar üzerinde çok detaylı incelemelerde bulunduklarını unutmamak gerekir. Diyelim ki sözümüzü çok istememize rağmen yerine getiremedik. Demiştin denetimine yakalandık. Bu noktada nasıl davranacağız? Söz vermekle güven kaldırımı aşınmaz politik yaklaşımını mı kullanacağız yoksa samimi davranıp olanı olduğu gibi mi paylaşacağız? Bize nasıl davranılmasını istiyorsak öyle davranmalıyız. Mahcubiyetimizi ifade edip, sözümüzü yerine getirecek imkâna kavuştuğumuzda ilk iş olarak sözümüzü yerine getireceğimizi söyleyip söz konusu imkâna erişince de sözümüzü yerine getirmeliyiz. Böyle yapmalıyız ki söz vermenin ne demek olduğunu uygulamalı olarak bir ders konusuna dönüştürdüğümüzün farkında olalım. Gösterdiğimiz mahcubiyetin çocuklarımızın mahcubiyet duymaması üzerine büyük bir katkı olduğunu bilelim ki söz vermenin ağırlığının ne demek olduğu anlaşılsın.
Bize duyulan güveni boşa çıkarmamak yaklaşımımızdan dolayı mahcup olmayı eksiklik değil güven için ödediğimiz bir bedel olarak düşünebiliriz. Mahcubiyetimiz güveni teminat altına alıyorsa kazancımız çok büyüktür.
Güven öyle bir değerdir ki, bir tek yanlışa bile alerjisi vardır. Güven oluşturmak seneleri alırken güven yıkmak an işidir. Güven kavramını, otorite kavramıyla ilişkilendirdiğimizde güven demek; kendin olarak söylediğin, yaptığın her ne varsa bunun karşısında otoritenin sana zarar vermemesi demektir. Çocuk için ilk otorite ailesidir. Ev ülkesinin halkı odur. Çocuk vatandaştır o. Yaşının gereği merakları vardır, özgürlükler ister, sınırlanmayı sevmez, anlaşılmak ister, talepleri bitmez. Bunlara karşılık aile yönetimi bu beklentileri karşılamak için en doğruyu yapma çabasıyla kendisini günün ve geleceğin şartlarını düşünerek güncelleyemezse o oranda küçük vatandaşa zarar verir. Zarar gördükçe de güven algısı değişir. Fakat çocuklarımız; eğitimdeki hatalarımızı, yaklaşım çabamızdaki samimiyetten dolayı her zaman için affedebilir. Aile olarak kurulan otoriteyi sınırlandıracak, şekle sokacak, yanlış zincir halkasını kıracak çabalar olduğu sürece yapacaklarımız, kıymetlenme ihtimalini hep taşıyacaktır.
Aile için ustalık, çocukta olan cevheri/madeni ortaya çıkaracak imkân olmaktır. Sonrasında da bunu işleyecek basamakları oluşturmaktır. Burada en önemli imkân ise öncelikli olarak “güven ortamını” inşa etmektir. Güven ortamı korunduğu sürece bir şey yapma ve olma potansiyeli hep korunmuş olur.
Güvenilen bir anne-baba olduğumuzu çocuğumuza gösterebildiğimizde “bağlanma” gerçekleşmeye başlar. Çocuklarımızla aramızda bağlılığın gelişip dal budak salması için de güvene ihtiyacımız var. Aradaki ilişki birinin varlığını diğerine bağlı kılmaktadır. Güven ilişkisi oturmadan bağlılık ilişkisi geliştirmek ancak “mış gibi” bir bağlılık anlamına gelir. Bağlılık ilişkisi oturmadığında da aitlik duygusu gelişmemektedir. Aitlik duygusu oluşmadığında da çocuğumuz için bir “yabancıdan” farklı biri olmayız.
![]() |
KUDÜSE YOLCULUK 19.04.2018 ![]() |
![]() |
Küreselleşme Bağlamında Şehir ve İslam - VI 17.04.2018 ![]() |
![]() |
Tıbbın Izdırabı, Izdırabın Tıbbı 16.04.2018 ![]() |
![]() |
“DEİZM” TARTIŞMALARI NEYİ ÖRTÜYOR? 15.04.2018 ![]() |
![]() |
DEİZM DEĞİL HEDONİZM YAYILIYOR 14.04.2018 ![]() |
![]() |
Deizm, Ateizm : Sahiden Tehlike Çanları Yeni mi Çalmaya Başladı ? 13.04.2018 ![]() |
![]() |
SÜBHANELLAH 12.04.2018 ![]() |
![]() |
Detoks; İçimizdeki Temizlik Sistemleri (1) 11.04.2018 ![]() |
![]() |
Lanet Olsun ! 09.04.2018 ![]() |
![]() |
Şikayetin Konusu İnsansa, Çözümü de Onu Tanımaktır 07.04.2018 ![]() |
![]() |
Coğrafya Kader midir? 27.03.2018 ![]() |
![]() |
Toplumsal Sorunların Kaynağı Aile Yapımızdır!... 26.03.2018 ![]() |
![]() |
Erken Seçimlerden Geç Kalmamış Tavsiyeler! 21.04.2018 ![]() |
![]() |
Sonucu, halkımızın iradesi ve sorumluluğu belirleyecektir 19.04.2018 ![]() |
![]() |
Nasıl ölmek istersiniz? Bombayla mı, zehirle mi ? 11.04.2018 ![]() |
![]() |
Adalet bize de uğrayacak mı? 29.03.2018 ![]() |
![]() |
Hakikati Söylemek ve Savunmak 26.03.2018 ![]() |
![]() |
Karşıtlık üzerine kurulmuş bir siyaset 08.03.2018 ![]() |
![]() |
Suud Tarihi İslam'a İhanetten İbarettir! 22.12.2017 ![]() |
![]() |
Duyulması, duyurulması gereken bir ses Esma’nın annesi Sena Biltaci’nin feryadı 20.12.2017 ![]() |
![]() |
Kudüs... Kalbimizdir... 10.12.2017 ![]() |
![]() |
Amerika’daki mahkeme neyi yargılıyor? 04.12.2017 ![]() |
![]() |
Liselere girişte patinaja devam! 28.11.2017 ![]() |
![]() |
Kalbimiz doğruyu söyler… 25.11.2017 ![]() |
Tıbbın Izdırabı, Izdırabın Tıbbı
16.04.2018
Ali Kadercan
KUDÜSE YOLCULUK
19.04.2018
Dr. Mehmet Sılay
Lanet Olsun !
09.04.2018
Süleyman Arslantaş
Yazıcıoğlu'nun Ardından!
27.03.2018
Ahmet Gürbüz