metrika yandex
  • $32.57
  • 34.69
  • GA19020

Sürüleşme mi? Yoksa Sürüklenme mi?

MUSTAFA YILDIZ
15.03.2020

 

Kişi dünya’ya gözlerini açtığı andan itibaren devam eden yaşam süreci uzadıkça kimi zamanlarda bireysel olarak birtakım rahatsızlıklar yaşaması kaçınılmaz olur. Bedeni huzursuz eden hastalık emareleri fark edilince de hemen uygun çözüm yolları arar, ilgili yerlere baş vurur. Bu yapılanlar aynı zamanda bedenine karşı yapması gereken zorunlu bir görevidir zaten.

Tıpkı bunun gibi insanın ortak aklı, vicdanı ve değerlerinin resmedildiği malzemesi insandan müteşekkil toplumda hastalanır. Yalnız ferden müzdarip olunan hastalık ile toplumun hastalanması arasında şöyle bir fark vardır. Toplum bazen kendi içinden, bazen de dışarıdan kendisine zerk edilerek yakalandığı hastalığı şayet büyük çoğunluğa sirayet etmiş ve üsttelik de yaygınlaşmışsa, toplumda artık o hastalık hastalık olmakdan çıkar ve toplum nezdinde normal hale gelir. O saatten sonra o toplumda yaşayanların hastalığı fark edip, hasta olduklarını kabül etmeleri, toplumun hasta olduğuna insanları ikna edip inandırma maalesef oldukça zora girer.

Her dönemde yaşandığı gibi günümüz toplumunun da yaşadığı en yaygın belkide en tehlikeli hastalığın “Bilgisizlik ve cehaleti yayma hastalığı” olduğunu söyleyebiliriz.Toplumsal hastalıkların bulaşıcı olması ve her kademedeki insanda tezahür etmesi söz konusu olduğundan teşhisi oldukça güçleşir. Entelektüel’ler arasında da yaygın olarak görülmesi ve bazı Entelektüel’lerin de bilmeyerek de olsa çevresinin çocuğu olma gerçeğini ispat edercesine olanlara katkı sağlamaları sorunu daha da görünmez kılar. Çünkü toplumun uydum kalabalığa gibi bir geleneği vardır.

Henüz yeni teşhisi konulan bu hastalığa ilim adamları “Agnotoloji” ismiyle gündemlerine almaya başladılar. Emare olarak da; Ticari fayda elde etme nedeniyle çeşitli ürünlere yönlendirmeler yapılması, internet ortamında sanal dünya üzerinden pompalanan aslı astarı olmayan yalan haberlerle toplum algısını istenilen yöne kaymasını sağlama, devletlerin vatandaşlarına karşı kendini olduğundan farklı gösterme çabaları, yanlı-taraflı yayınlarla topluma olayları olduğundan farklı gösterme faaliyetleri, sevdiğinin sadece iyi hasletlerini, rakibin de sadece eksilerini gündem yaparak kişiler hakkında eksik bilgiler servis edilerek kanaatleri değiştirme isteklerini bu kapsamda saymak mümkündür.

Bir başka deyişle Agnotoloji; “Birileri tarafından bilerek, isteyerek organize bir şekilde toplumu cahil bırakma adına yapılan faaliyetler”dir diyebiliriz. İstilahi anlamda söylemek gerekirse şayet Agnotoloji; “Hakikatı, doğruyu çarpıtma, üstünü örtmeye çalışma” çabaları olarak da tanımlayabiliriz.

Mesela; 26 Nisan 1986 yılında o zamanki adıyla Sovyet Sosyalist Cuhuriyeti’ne bağlı Pripyat kenti yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santrali’nin 4 numaralı yüksek güçlü kanal tipi reaktörde meydana gelen patlama sonucu çevreye yüksek oranda radyasyon yayıldığı, bu menzilin karadeniz kıyılarına kadar vardığı ve özellikle Çaylar üzerinde etki bırakacağı haberleri duyurulmuştu. Çay üreticilerini büyük sıkıntılara sokan bu türden yapılan haberler yıllar sonra anlaşıldı ki, meğer Türkiye’ye çekilen bir ayar imiş. Rusya'nın o dönemde sıcak ilişkiler başlattığı İran’a çay ihracatı yapması için zemini müsait hale getirmek adına yaptığını maalesef yıllar sonra öğrenmiş olduk.

Keza hatırlanacağı üzere geçmişte de bu günkü gibi “Domuz Gribi” şayiası çıkarılmıştı. Yüklü miktarda aşı satışı da yapıldı. Hatta bizim aldığımız yüklü miktarda aşı depolarımızda elimizde kaldı. Stoklar eritilince sorun da rafa kaldırıldı. Halbuki sağlıkçıların dediğine göre grip mikrobu yok olmaz, üstelik her yıl kendini yenileyerek daha güçlü olarak tekrar nüksedebilir deniliyor. Üsttelik her yıl binlerce kişinin ölümüne neden olan bu gribal hastalık acaba neden önemini kaybetti? Şimdilik bilmiyoruz.

Daha önceden de söylendiği gibi bugün de çevremizde yaşanan / gelişen her türlü vaka ve hadise hakkında acele ederek “Temenni” bazında kararlar vermek yerine daha sakin düşünerek, itidallı davranıp olayların önü arkası hesaplanarak “Teenni” ile değerlendirmeler yapmak da yarar olacağı unutulmamalıdır. Bugün dahi yaşanan bazı olayların arka planlarını belki de yıllar sonra ancak anlayabileceğimizi hesaba katmalıyız.

Felsefik deyişle “Algıları yönetme” modern zamanların bir soğuk savaş aracı olduğu ve daima kullanıldığı iddiası elbette doğrudur. Ancak yakın tarihte kullanılan bir metod olduğunu söylemek doğru değildir. Zira, müslüman alimlerde islamın ilk yıllarından itibaren halkı zaten “Sürü” olarak tanımlamış ve “Güdülen” varlıklar olarak görüyorlardı. Bu tabirler belki ağır oluyor ama gerçek bu. Zaten her dönemin yöneticileri halkı daha kolay sevk ve idare edebilmek için halkın talep ettiği kadar değil, kendi istedikleri kadar bilgi edinmelerine izin vermişlerdir. İslam coğrafyasında okur-yazar oranının son yıllara kadar hep emsallerinden düşük olmasının gerekçelerini sayarsak şayet, belki de en başta geleni bu tür endişelerdir diyebiliriz. Çünkü idarecilerde “Cahil halkı idare etme daha kolay olur” inancı daima tazeliğini korumuş ve bir gelenek olarak günümüze kadar gelmiştir.

Bu tutum günümüzde de aynen devam etmektedir. Mesela, gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında ülkemizi de yakından ilgilendiren onlarca hadise yaşandığı halde, olaylar hakkında vatandaşa verilen bilgilerin ne kadarını tam doğru olarak kabül edebiliriz. Veya ne oranda halka işin gerçeği yansıtılmaktadır? Tv’lerde denge sağlansın diye ekranlarda boy gösteren yarı yarıya sayıdaki konuşmacıların tuttukları tarafı her halükarda sınırsız derecede savunmaları, her konu hakkında bir uzman kadar bilgi serdetmeleri, bilmiyorum diye bir kelimenin kullanılmadığı o açık oturumların sürekli gündem yapılmasında aslında bize neyi dayattıklarını söylemeye gerek var mı? Toplumu belli bir yöne kanalize etmeye yönelik icra edilen bu sistemli faaliyetlerin içindeki tehlikeleri halen fark etmiyor / edemiyorsa birisi ya aklını kontrol etmeli ya da insan olma vasfını yeniden gözden geçirmesi gerekir.

“Ey iman edenler! eğer size bir fasık haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.” Hucurat:6, ikazı ile bizlere yıllar öncesinden bu tür yanılgılar yaşamamamız için nasıl tedbirler alınmalı ve nasıl davranılması gerekeceği haber verilmiştir. Bize düşen de gereğini yaparak yanılmaları en aza indirmek olmalıdır. Galiba ferasetli insanlara çok fazla muhtaç olduğumuz günleri yaşıyoruz. Her zorluktan sonra kolaylık vardır. Ümitsiz de değiliz.

 

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
Kadir Yoldız | 20.03.2020 14:16
Mükemmel