“11nci yüzyılın tanınmış din âlimlerinden Rağıp el-İsfehânî’nin ifadesiyle, Allah insanlara iki elçi (resûl) göndermiştir; birinci elçi akıl, ikincisi de peygamberlerdir. (Ali Bardakoğlu, Ahlâkın Fıkıh Kuralları Arasında Buharlaşması, Eski Yeni dergisi, s. 56, Güz 2017, Ankara)…
Tabiri caizse, Allah’ın yarattığı en kıymetli varlık, akıldır. Her şey onun üzerine bina edilir. İnsan, akılla yüceldiği gibi batabilir de. Din, aklın üzerine bina edilebilir. Aklın iyi ya da kötü inanmaya ihtiyacı vardır.
İslâm’ın dış görünürlüğünün arttığı, ilahiyatçıların medyada yer bulabildiği ama aynı zamanda çoğunlukla hikmetten ve samimiyetten uzak tartışmaların gündemi işgal ettiği bir ortamda yaşıyoruz.
Âyetleri, hadisleri, tarihî olayları değerlendirirken klâsik ve modern hurafeler önümüzü kesiyor. Din-ahlâk-hukuk bütünlüğünü idrak ettirecek bütüncül bir yaklaşıma sahip değiliz. Göze odaklanmış modern algılarla dış görünüşe önem veriyoruz. İçimiz zifiri karanlık. Kendimizi iç/dış tutarlılıkla yüceltme gayreti içinde değiliz. “Kimiz ve neyiz?” sorularını ciddiyetle ele almıyoruz.
Sorulduğunda ezici çoğunlukla Müslüman olduğunu söyleyecek insanımız, maalesef kime, neye ve nasıl inandığını ayırt edemeyecek durumda.
Etnik yapı, mezhep, meşrep, ideoloji ve kültür siyasallaştırıldığında; din-ahlâk-hukuk bütünlüğünün kaybedildiğini görüyoruz. Oluşan kaos ortamında, kimsenin kimseye güvenmediği, kişiye özel inanç ve hayat biçimlerinin yaygınlaştığı, hakikatin göreceli hale geldiği bir zemine yuvarlandık.
Dinin bu denli gündemde olduğu bir dönemde, bireysel ve toplumsal ahlâkın en az sorunlu alan olması gerekmez mi? Cevabımız ne yazık ki olumlu olamıyor.
Kimseyi ayırt etmeden, kendine Müslümanım diyen kişi ve toplumun alışkanlık/gelenek/kültür haline dönüşmüş düşünce, tavır ve eylemlerine bakalım:
Kadın/erkek Allah’ın istediği şekilde giyinmiyoruz.
Menfaatimiz olan işlerde rahatlıkla yalan söylüyoruz.
Kadınlarımız babalarından ya da önceki eşlerinden maaş almak için hileli boşanmalar yapabiliyor.
Trafik kuralını çiğnediğimizde ceza yazılmasın diye rüşvet verebiliyoruz.
Çalınmış sorularla başkalarının hakkını çiğnemekten korkmadan işe girebiliyoruz.
Her yerde her işte torpil arıyoruz.
Kamu veya vakıf mallarını, ormanlık bölgeleri, fırsatını bulduğumuzda talan edebiliyoruz.
Torpille veya rüşvetle hacca, umreye gidebiliyoruz.
Kimi şirketlerin gizli ortağı oluyor, o şirketlere ihale verebiliyoruz.
Çocukların okul ücretlerini, hanımın hastane masraflarını ihale verilen şirketlere ödetebiliyoruz. Kurumlara araç kiralama yetkisi olan, kendisine yasadışı lüks araba tahsis edilmesini isteyebiliyor.
Kadınlarımıza iyi davranmıyoruz. Çocuklarımız hiçbir manevî eğitim almadan büyüyorlar.
İçki, kumar, zina, faiz, rüşvet ve yalanla Müslüman olmaya devam ediyoruz. Aksine, bunları yapmayı özgürlük olarak görenlerimiz az değil. İçki ve uyuşturucu yaşı 13’e iniyor. 2018 verilerine göre, 900’ün üzerinde insanımız, uyuşturucudan hayatını kaybediyor.
Tabiata gereken önemi vermiyoruz. Çevreyi hiç sıkılmadan kirletiyoruz. Kimyasal atıkları hiç utanmadan akarsu yataklarına boşaltabiliyoruz. Arabanın içinden yollara küllük boşaltıyoruz.
Kimse işini doğru dürüst yapmıyor. Yönetici, akademisyen, milletvekili, asker, polis, işadamı, işçi, memur, kadın, erkek, öğrenci haksızlık yapmaktan çekinmiyor. Laik, dindar olmamız fark etmiyor; günah ya da kural çiğnemek; haksızlık yolsuzluk yapmak, rahatsızlık vermiyor. Sigortasız işçi çalıştırıyor, kaliteli üretim yapmıyor, sınavlarda kopya çekmeyi marifet sanıyoruz. Bedava elektrik, su kullanmayı hırsızlıktan saymıyoruz. Görev yaptığımız kurum/işyeri imkanlarını şahsî menfaatimiz için kullanıyoruz. Milyonluk iletişim giderlerini Meclis bütçesinden ödetebiliyor, kimi danışmanların yaptığı gibi milletvekili adına havuz oluşturup, lüks daireler alabiliyoruz. Güç, kimin elindeyse zulüm aracına dönüşüyor.
İkaz edilmekten, kurallara uymaktan hiç hoşlanmıyoruz. Trafikte birbirimizi yiyor, sabır ve saygı göstermiyoruz.
Dinî ve ahlâkî bir değerle, dünyevî bir çıkarımız karşı karşıya gelirse, dinî ilkeyi yok sayabiliyoruz.
Dahası, günah işlemekten utanmıyoruz. Yine de din, ahlâk, hukuk, siyaset adına iddialı cümleler kurabiliyoruz…
Milyarlarca insan geçip gitti dünyadan. Birinci elçi akıl, ikinci elçi peygamber ile Yüce Yaratıcı hediyelerin en muhteşem olanlarını vermişken, uyanmamız gerekmiyor mu?
Herkes bilinçli bir tercihle hayatını anlamlı kılmalı. Silâh zoruyla; kültür, adet, töre yoluyla Müslüman olunamaz. Özgür bir tercihle din sahibi olmalıyız.
Müslümansanız kuralları canınızın istediği gibi belirleyemezsiniz. Müslümanım diyorsanız Allah’ın dinine, Allah’ın ilkelerine uymakla mükellefsiniz.
Bütün dünya İslâm’ı itibarsızlaştırma savaşı yürütüyor. Bu anlaşılabilir bir şeydir. İslâm’ın temiz ve tutarlı ilkelerinin kendilerini de kuşattığını gördüklerinden, terör ve şiddetle yan yana getirip şeytanlaştırmaya çalışıyorlar.
Müslümanların dinlerini değersizleştirmelerini nasıl tanımlayacağız?
Kimseyi mezhebe, meşrebe, modern seküler devlet paradigmalarına çağırmıyoruz.
Müslümanım diyen her insanı İslâm’a çağırıyoruz. İç/dış tutarlılık isteyen Ahlâka çağırıyoruz.
Herkesi kendine gelmeye çağırıyoruz.
Çağrımız: Kula kulluktan kurtulup Allah’da özgürleşmeye! Tutsaklık tepelerinde konforlu, kokuşmuş bir hayat yaşamaktan sıyrılmaya!
Özgürlük yaylaları; insan onurunun yeniden ayağa kalktığı, İslâm’a ve Ahlâka çağrının karşılık bulduğu mekânlar olsun.
5.02.2019, Kardelen/Ankara
Mehmet Yavuz AY
Kibrin Mağlûbiyeti -1 | İlhan Akar
23.04.2024
müslüman ‘Allah diri’dir! valla! MUSTAFA AKMEŞE 19.04.2024
Baş Döndüren Diplomasi AHMET GÜRBÜZ 24.04.2024
Seçimin İmkanları YUSUF YAVUZYILMAZ 21.04.2024
Kemal Kılıçdaroğlu ÜSTÜN BOL 06.04.2024
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 08.04.2024
SİYASET VE SERMAYE YUSUF YAVUZYILMAZ 13.04.2024