metrika yandex
  • $32.57
  • 34.69
  • GA19020

TAŞI TOPRAĞI ALTIN ŞEHİRDE İLKELER

Doç. Dr. MEHMET SAĞLAM
28.07.2018

“Ökkeş Uyanık, eşi Fatma, oğlu Mehmet ve kardeşi Cemal ile köyde yaşamaktadır. Yıllarca bir traktör almanın hayalini kurarlar ve sonunda bütün masumiyetleri ve kutsal amaçları için, İstanbul’a kendilerine taksitle bir traktör almak için köyden taşı toprağı altın olan şehre gelirler. Ökkeş, İdris adında birinin yanında hamallık yapar. Eşi Fatma bir bar kadınının evinde hizmetçidir. Okula yazdıramadıkları oğlu Mehmet kahveye çırak olur. Kardeşi Cemal ise inşaatta çalışır. Zamanla Fatma’nın patronu ona şehir kıyafetleri alır. Ökkeş bundan hoşlanmaz. Kardeşi Mehmet daha fazla para kazanmak için gizlice kaçak sigara satmaya başlar. Oğlu Cemal ise patronunun gözüne girmiş, en iyi adamı olmuştur. Biriktirdikleri parayla traktörü almaya giderler. Ama zam gelmiş ve daha da borçlanmışlardır. Tekrar birikim yapmaları gerekir. Bu arada Ökkeş işten atılır. Seyyar satıcılık yapmaya başlar. Kardeşi Mehmet sigara satarken yakalanır. Ökkeş oğlunu zorla karakoldan kurtarır. Fatma’yı ise patronu bara götürmüş, genç kadın sarkıntılıktan güç kurtulmuştur. Kardeşi Cemal’in patronu ise kaçakçıdır ve polis baskınında Cemal ölür. Oğlu Mehmet arkadaşını bıçaklayıp hapse düşer. Tüm bu olumsuz ortama karşın Ökkeş traktörünü alır. Ancak plakası olmadığı için trafik çevirir. Trafik şubesinden çıktığında traktörün çalındığını görür. Eve döndüğünde eşi Fatma’nın yabancı bir adamla gidişine tanık olur. Kardeşi öldürülmüş, oğlu ise cezaevindedir. Ökkeş’in elinde ise sadece traktörün plakası kalmış, İstanbul’un hiç de sandığı gibi taşı toprağı altın bir şehir olmadığını acı bir şekilde anlamıştır” Bu hikaye Levent Kırca’nın 1979 yılında oynadığı Taşı Toprağı Altın Şehir filminin kısa bir özetiydi.

Her insanın hayatta belli amaçları olur ve bu yolda bir çaba içerisine girer. Ama bu yolda insanlar farklılık gösterir. Kimi baştan hiçbir ilke koymadan sadece amaca odaklanır, kimi ise başta koyduğu ilkelerden ne pahasına olursa olsun vazgeçmez. Çünkü bilir ki ilkelerini yitirdiği anda amacının da hiçbir anlamı kalmayacaktır. Birde bu ikisi dışında üçüncü bir insan tiplemesi vardır. Yola çıkarken çok masum ve saf bir niyetle çıkar kendince bazı ilkeleri de vardır. Ancak amaca ulaşmanın cazibesi ile ilkelerini yavaş yavaş esnetir, değiştirir. Bu değişimi aslında erozyonu yaşarken hala eski değerleri ile övünür, amaca ulaşmak için neler yaptığını düşünür, tam bu kadar yaklaşmışken geri dönemeyeceğini ne olursa olsun amaca ulaşmak zorunda olduğunu hatırlar. Fakat bu arada artık yeni arkadaşları oluşmuştur. Onu “amacına ulaştıracak arkadaşlar” edinmiştir. Evet, günün sonunda bu insan tiplemesi amaca tam ulaştığını sandığı anda aslında her şeyini yitirdiğini fark edecektir ancak iş işten geçmiştir.

Son günlerde dava, siyaset, ilke, savrulma gibi kavramların tartışıldığı, hedefe giden yolda nelerin mübah olduğu fazlaca tartışılır oldu. Bu tartışmaları yaparken unuttuğumuz ya da bize özelikle unutturulan bir şey var, değerleri yitirerek kazandığımız hiçbir şey gerçekte bizim değildir. Şimdi aynanın karşına geçip kendime şunu söylüyorum; “Bugün sahip olduklarıma ulaşmak için dün bana ait olan nelerden vazgeçtim”.

Sözü çok uzatmayalım. Levent Kırca’nın filmindeki taşı toprağı altın şehir ve traktör kavramları, bugünün dünyasında siyasi ikbal, şöhret, para ve makam olarak karşımıza çıkıyor. Filmde olduğu gibi günün sonunda kardeşimizin öldüğü, oğlumuzun hapse girdiği, eşimizin ise bir başkası ile gittiği ve bizim elimizde sadece bir traktör plakası kalmadan önce(maalesef birçoğumuzun elinde sadece plaka kaldı bile) en yakın aynaya bakmak ve “Bugün sahip olduklarıma ulaşmak için dün bana ait olan nelerden vazgeçtim” demek zorundayız.

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Sağlam

 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş