Ey bizim mahallenin feminist kızları, Kademciler;
Sizin Nisa suresinden haberiniz var mı?
Hani ‘Kadınlar’ manasına gelen 4.sure.
Hiç içinize sindire sindire okudunuz mu?
Sonrada amentünün üçüncü sırası, kitaplara imanı yeniden düşündünüz mü?
“Ey insanlar! Şüphesiz biz, sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Tanışasınız diye de sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Hiç şüphesiz ki sizin Allah yanında en değerliniz, en takvalınızdır”.(49/13)
Hunharca işlenen Emine Bulut cinayetinin görüntülerinin, 5 gün sonra sosyal medyaya düşmesiyle yeniden alevlenen, ama aslında gündemden hiç düşmeyen, ‘kadına karşı şiddet ve kadın cinayetleri’ konusu tartışılmaya devam ediyor.
Öncelikle olayın teşhisini doğru koymamız, samimi bir üslup ve söylem geliştirmemiz lazım. Kadın sorununu tartışırken bile kadına karşı ‘ayrımcı bir dil’ kullanıyoruz. Cinayet mi, yoksa kadın cinayeti mi? Şiddet mi, yoksa kadına şiddet mi? Kadına karşı olmazsa şiddet, şiddet değil mi? Ya da başkaca işlenen cinayetler hafifletici sebepler mi?
Meselenin künhüne inmek gerekiyor. Bu konudaki yasal düzenlemelerin bir dayatmanın sonucu olduğunu düşünüyorum. Yangından mal kaçırma telaşıyla, apar topar yapılmıştır. Kendi örf ve ananelerimize, kültürel değerlerimize, irfan ve medeniyetimize güvenmek zorundayız. Kompleksli yaklaşımlarla ne bir çözüm önerebiliriz, ne de sonuca ulaşabiliriz.
Batıya karşı bizim en müstahkem kalemiz ailemizdi. İstanbul Sözleşmesi (Avrupa Konseyi sözleşmesi) ile deli gömleği gibi giydirilen 6284 sayılı (Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair) kanunla, onu da içerden dinamitlemeye başladık. Batı bizi kendi orta çağ karanlığına çekmek istiyor. Bizim tarihimizde kadınla ilgili yüzleşemeyeceğimiz hiçbir dönem yoktur.
Yaklaşık dört bin yıla dayanan tarih ve kültürel geçmişe, bin beş yüz yıllık medeniyete sahibiz. Siyaset sahnesine yeni çıkmış aşiret değiliz. Yamalı bohça gibi derme çatma hukuk sistemi, bu milletin bünyesine dar geliyor. 93 yıllık medeni kanunumuz resmi nikâhı şart koşuyor, ama toplumun en laik kesimi bile imam nikâhından vaz geçmiyor.
“Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah bunlara rahmet edecektir.
Allah, inanan erkek ve inanan kadınlara, içinde daimî kalacakları, alt tarafından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah’ın onlardan razı olması (hepsinden) daha büyüktür. İşte bu, en büyük kurtuluştur. (9/71-72)
Bu olay son derece komplike, çok boyutlu, uzun vadeli ve zor bir süreçtir. Olayın tarafı kadın derneklerine soracak olursanız, tek sebep eğitimsizlik. Basit reçetelere sarılıp büyük gerçeği görmezden geliyoruz. Sorunu sadece eğitimsizliğe indirgemek, hedef saptırmaktır. Eğitimsizlik varda inançsızlık yok mu? Ekonomik yetersizlik varda, ahlaki yetersizlik yok mu? Peki, bu cinayet ve istismarların kahır ekseriyetinin büyük şehirlerde yaşanmasını neyle izah edeceğiz.
Sözleşmenin imzalandığı yıldan (2012) itibaren ‘kadın cinayetlerinde’ ve boşanma davalarında düzenli bir artış gözlemlenmektedir. O yıllarda öldürülen kadın sayısı ortalama 100 iken, bugün 500’lere ulaşmıştır. Bu kanunun neye hizmet ettiğini daha iyi anlayabilmek için, birde istatistiklere girmeyen tali sonuçlara bakmak lazım. Mesela alkol, uyuşturucu ve fuhuş bataklığına sürüklenen kadınlar, eğitimden kopan, suça itilen ve çalışmak zorunda kalan çocuk işçi sayıları nasıl etkilenmiştir acaba.
Kadını toplumun üstünde tutmak, kadını ailenin dışına çekmek, onu inanç ve kültür bağlamından soyutlamak, her toplumsal olayda ‘pozitif ayrımcılık’ maskesi takarak popülist söylemler geliştirmek sorunun çözümüne katkı sunmadığı gibi, daha da içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Bununda bir çeşit sömürü olduğunu kanaatindeyim.
Çözüm olarak Kademi kapatalım demiyorum, ama Sıla ile temasa geçen Aile Bakanlığı yetkililerinin Sema Maraşlı’yı da bakanlığa çağırıp dinlemesinin faydalı olacağına inanıyorum.
Aile müessesesi aynı zamanda dini bir müessesedir ve meşruiyetini oradan alır. Konuyla ilgili yapılan düzenlemelerde, 6284 sayılı kanunda dâhil olmak üzere, ilahiyat camiası ve Diyanet İşleri Başkanlığı uzmanlarından da destek alınmalıdır.
Kadını sadece eşi ve ailesinden koruma histerisinden çıkıp, onu ekonomik ve cinsel olarak sömüren sistemin aygıtlarına karşıda korumalı.
Konuyla ilgili yapılan düzenlemelerin, toplumun kültürel kodlarıyla uyumlu olmasına, ruhsal karakteristiği ve sosyolojik gerçeklikle çatışmamasına dikkat edilmeli.
Kadını eşit bir yurttaş gibi muhatap alıp, kadın haklarını temel insan hakları çerçevesinde değerlendirip, eğitim, barınma, korunma vd, toplumun tüm katmanlarıyla beraber standartların yükseltilmesi için gayret sarf edilmeli.
Hukukun temel normlarını, Hakk ve hakikat kriterlerine göre yeniden gözden geçirmeliyiz.
“Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız”.(2/179)
Ne gelirse başımıza Hak'tandır; fakat geliş sebebi, Hak'tan ayrılmaktandır.
Devlet mevzuuna giriş|Sait Alioğlu
26.03.2024
SÖMÜRGECİLİKTEN KÜRESELLEŞMEYE |Noam Chomsky
24.03.2024
Yusuf Yavuzılmaz ile Derkenar..
27.03.2024
BU UTANÇ BİZ MÜSLÜMANLARINDIR|MUSTAFA DOĞU
26.03.2024
Süleyman Arslantaş ile Derkenar
14.03.2024
FİLİSTİN CEPHESİNDE NİLİ CASUSLARI
04.03.2024
DİYARBEKİR ANNELERİ FERMAN KARAÇAM 22.03.2024
EBU UBEYDE'NİN YALNIZLIĞI KADİR ÇİÇEK 24.03.2024
DİYARBEKİR ANNELERİ FERMAN KARAÇAM 22.03.2024