metrika yandex
  • $32.5
  • 34.84
  • GA18240

ETCEP /EĞİTİMDE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNİN GELİŞTİRİLMESİ PROJESİ HAKKINDA

AYTEN DURMUŞ
22.01.2019

Ayten Durmuş: Fırsat eşitliği yerine, cinsiyet eşitliği oluşturmak Yaratıcıya karşı isyan, çocuklarımıza yapılan büyük bir yanlıştır.

ETCEP NEDİR: “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi” (ETCEP), İngiltere'nin uluslararası eğitim ve kültürel fırsatlardan sorumlu en büyük organizasyonu olan British Council liderliğindeki konsorsiyum tarafından hazırlanmıştır. Projeye British Council liderliğindeki bu Konsorsiyum tarafından teknik destek de verilmiştir. ETCEP resmi internet sitesinde de projenin British Council sorumluluğunda olduğu ifade edilmektedir.

PROJENİN AMACI: Millî Eğitim Bakanlığı eliyle bütün kitaplardan cinsiyet rolleri ile ilgili ne varsa temizlenerek öğrencilerin cinsiyet eşitliğine uygun yetiştirilmesi amacıyla gereken faaliyetlerin yapıldığı bir projedir. Konuyla ilgili olarak MEB’in ETCEP’le ilgili (kapanan) sayfasında ETCEP’in amaçları hakkında şunlar söyleniyor: "Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi (ETCEP), temel olarak, kamuoyunda toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının yaygınlaştırılmasına katkı sağlamayı amaçlar. Proje faaliyetleri özelinde ise eğitim sisteminin tüm bileşenlerine toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısını yerleştirmeyi hedefler."

PROJENİN UYGULANMASI: Bu proje, Avrupa Birliği ve Türkiye'nin finanse ettiği, Mili Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Genel Müdürlüğü sorumluluğunda 3 milyon 161 bin 500 Euro bütçeli bir proje olarak başladı.

ETCEP uygulama ve etkinlikleri Ankara merkezli olarak 10 ilde (Erzurum, Batman, Samsun, İzmir, Malatya, Şanlıurfa, Karaman, Mardin, Trabzon, Sivas) belirlenen okullarda gerçekleştirildi. 2014-16 yılları arasında uygulanan projede, önce 40 eğitici aracılıyla 4000 öğretmen eğitilmiştir. Belirlenen162 okulun yöneticisi, rehberlik ve bir branş öğretmeni olmak üzere toplam 468 görevlisine de Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Hizmetiçi Eğitimi verilmiştir. Eğitimden geçirilen öğretmenler aracılığıyla 162 okuldaki 57 bin öğrenci de bu eğitimden geçirilmiştir.

PROJE HAKKINDA MEB AÇIKLAMALARI: Adı geçen proje 29 Aralık 2018 tarihinde Akşam Gazetesinde Yelda Gökdağ’la yapılan görüşmede MEB Bakanı tarafından değerlendirildi. Milli Eğitim Bakanı konuya ilişkin şunları söyledi: "Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Etkinlik Kitabı hazırlandı. Kitap kapsamında 9. ve 10. sınıf seviyesinde derslerde ünitelere uygun etkinlikler yaptık. Uzmanlar tarafından hazırlanan taslak etkinliklerin incelenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla branş ve rehberlik öğretmenlerinin katılımıyla bir çalıştay gerçekleştirildi."…"Çalışmalar neticesinde, Taslak Değerlendirme ve İyi Uygulama Örnekleri Raporu hazırlandı ve revize süreci başlatıldı."

Bakan, daha önce uygulanmış olan bu projeden ve yeniden uygulanması için yapılmakta olan hazırlıklardan söz edince, konu Ocak 2019 tarihinde yeniden gündeme geldi ve medya yoluyla epece tartışıldı. Bunun üzerine MEB şöyle bir açıklama yaptı:

" 'Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi' hakkında medyada yer alan haberlere ilişkin aşağıdaki açıklamanın yapılmasına gerek duyulmuştur:

'Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi' Orta Öğretim Genel Müdürlüğü tarafından 2014 – 2016 yılları arasında üç yıl yürütülmüş ve tamamlanmıştır. Söz konusu projenin pilot uygulamaları da geçtiğimiz eğitim-öğretim yılı itibariyle tamamlanmıştır. Basından gelen talepler üzerine, Sayın Bakanımız yapılan pilot uygulamaların çıktılarını değerlendirmiştir. Bakanlığımızın gündeminde bu alanda devam etmekte olan bir proje yoktur."

PROJENİN MUHTEMEL SONUÇLARI:

*Projenin uygulanması süresince yapılan her tanıtımda, "geleneksel cinsiyet rolleriyle ilgili mevcut kalıp yargılar" denilerek milletimizin ‘kadın-erkek’ telakkisinin yanlış olduğu vurgulanmaya çalışılarak mevcut aile yapımızın tahrip edilerek değiştirilmesi hedeflenmiştir.

*Bu proje çerçevesinde uğraşanlar, ‘eğitimde cinsiyet eşitliği derken, amaçlarının cinsiyetleri aynılaştırma olmadığını’ özellikle belirtmeye çalışmışlardır. Projenin anlatımında, özellikle eğitimde var olan cinsiyet odaklı bir eşitsizlik söz konusu edilmiştir.  Ancak sonraki eylemleri, sözlerini yalanlamakta ve yaptıklarına bakıldığında cinsiyetlerin aynılaşması-benzeşmesi için ciddi bir çaba sarf edildiği görülmektedir. Bu çaba, devlet eliyle verilen eğitimler sonucu, öğrencilerin cinsel karmaşaya evirilecek bir süreci yaşamasına sebep olabilir.

"Renkleri Cinsiyeti Yoktur." gibi hedefi ve anlamı net olmayan sloganlarla bir tür‘cinsiyetsiz’ insan tipi oluşturulmak hedefleniyor.

Hâlbuki renklerin bir cinsiyeti vardır. Bu millet kız bebeğe pembe ve sarı; erkek bebeğe mavi ve yeşil renklerle hazırlık yapar. Belli bir kesimce özellikle kullanılan gök kuşağı renklerinden hareket eden bu telkinin altında, her cinsin her cins yerine geçebileceği iletisi bulunmaktadır.

*"Mesleğin cinsiyeti olur mu?", "Dilimizin cinsiyeti var mı?" gibi ancak cahillerin kullanabileceği telakkilerin ortaya çıkardığı sloganlarla kendisine alan açmaya çalışanların kendileri bile ne dediklerini bilmiyorlar. Çünkü dilleri oluşturan kelimelerin cinsiyeti vardır. Arapça ve Fransızca gibi dillerde kelimeler toplumsal bir kabul olarak dişil veya erildir. Mesela; Arapçada ‘kamer/ay eril, ‘şems/güneş dişildir. Bunu değiştirmek de mümkün değildir. Esasında her dil belli oranda cinsiyet anlamı içeren kelimelere sahiptir. Milletimizin masallarında ‘Ay dede ve gün ana’ denilerek kişileştirilir bu iki gök cismi. Bu kabuller binlerce yıllık birikimin, toplumsal algıların bir sonucudur. Kelimelerin cinsiyetine bazı örnekler: Milletimiz her ne kadar ‘devlet baba’ dese de onu biçimlendiren temel kurallara ‘anayasa’ der. Önemli olan her adlandırmada başa ‘ana’ kelimesini getirir: ‘anayol, ana konu, ana dil, ana muhalefet, ana düşünce...’. Evet, tıpkı insanlar gibi; dillerin, renklerin, mesleklerin de cinsiyeti vardır. Tabi bu hususu doğru algılamak, konuya hangi zaviyeden bakıldığıyla ilgili bir durumdur.

* ‘Rahmin Kadar Konuş!’ gibi bir sloganla daha hayatının başında yüz yüze gelen kız ve erkek çocukların, bu sözden ne anlayacağının dahi hesabı yapılmamıştır. Proje uygulamasına, bu çocukların karşı cinsle nasıl iletişim kuracağını öğrenmeye başladığı yıllarda -sonuçları tahmin edilerek- başlanmıştır. Esasında bu proje; aileye, kadınlara ve çocuklara, yararından çok zararı dokunan İstanbul Sözleşmesi içindeki ‘Ayrımcılık’ başlığı altında yer alan LGBTQI’ların tercihlerinin ve haklarının savunulması için bir imkân olarak görülmüştür.

* ‘Dünyayı kadınlar kurtaracak’ sloganı da bu projenin yükselen seslerinden. Söylemedikleri şey; bu kadınlar, dünyayı kimden kurtaracak? Esasında bu sesin altındaki mesaj şu: ‘Erkekler, siz kadınların düşmanıdır. Tarih boyunca haklarınızı gasp etmiş, sizi ezmişlerdir artık ezilmeyin.’ Örtülü mesajları bu şekilde verilen bir projeden geçirilmiş bir çocuğun hayatının ilerleyen yıllarında eşine, evine, ailesine, çocuklarına bakış açısının son derece hastalıklı olacağı açık değil midir?

*Toplumsal cinsiyet eşitliği projesiyle yola çıkanlar şöyle bir tanım yapıyorlar: ‘Toplumsal cinsiyet; toplum tarafından yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan roller, davranışlar ve eylemler, anlamına geliyor.’. Bu, tamamen kasıtlı ve yanlış yapılmış tanım, toplumun güya kalıp yargılarına ve dayatmalarına karşı bir başkaldırı da telkin ediyor. Oysa ki; Cinsiyetin getirdiği ‘roller, davranışlar, eylemler’ toplum tarafından yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan şeyler değil; bilakis Yaratıcının insanın cinsel kimliği sebebiyle verdiği rollerdir. Bile isteye yapılan bu yanlış tanım sebebiyle kişi; kendisiyle, toplumuyla, değerleriyle ve Yaratıcısıyla kavgalı hale gelir.

*Muhakkak gündeme alınması gereken ‘haklar ve imkânlar noktasında eşitlik; sorumluluklar konusunda adalet’ hiç gündeme alınmamış, yapılanlarla ya ‘cinsiyetsizlik’ ya da ‘erkek düşmanlığı’ oluşturma hedeflenmiştir.  Toplumsal cinsiyet eşitliği önerisinin içini doldurdukları şeylerin de bir kız/kadın için dik başlı, inat, ukala, sert, erkeksi olmak; bir erkek içinse yumuşak, kırılgan, sorumluluk istemeyen, kadınsı tavırlı olmak olduğu görülmektedir.

*Sadece ülkemizde değil tüm dünyada kadınların ve kız çocukların yaşadıkları mağduriyetler var. Bunları insafı olan hiç kimse inkâr etmez. Fakat bunları fıtrata uygun şekilde düzelterek daha iyi bir toplumsal hayat ortaya çıkarmak yerine, bu işin hallini ‘bizimle kan ve doku uyuşmazlığı bulunan’ bir çıkmazdan bir çıkmaza savrulan bir takım kurum ve kuruluşlara havale etmek, ortaya yeni ve daha büyük sorunların çıkmasından başka bir işe yaramamaktadır.

GENEL BİR DEĞERLENDİRME

*Eğitimde ve ilmi çalışmalarda fırsat eşitliği yerine, cinsiyet eşitliği oluşturmaya çalışmak Yaratıcıya karşı isyan, çocuklarımıza ve milletimize karşı yapılan çok büyük bir yanlıştır.

*Haklar noktasındaki eşitliği, roller noktasındaki eşitlik olarak sunmak çok büyük bir yanlıştır çünkü bu mümkün değildir.

*Cinsiyetleri aynılaştırmak ve birbirine benzetmek, her iki cinse de yapılan bir zulüm, bir insanlık suçu ve çok büyük bir yanlıştır.

*Cinsleri tersine çevirerek ‘kız gibi erkek’ ve ‘erkek gibi kız’ oluşturmak çok büyük bir yanlıştır. Çünkü bu çaba ancak mutsuz insan sayısının artışına sebep olacaktır. Hiç kimse fıtratının tersine bir yaşam tarzıyla mutlu olamaz. Cinsleri karşı cinsin nitelikleriyle yetiştirmek, suyu tersine akıtmak gibi zor, anlamsız ve gereksiz bir çabadır.

*Avrupa Birliğine girebilmek için milletimizin en ezeli düşmanlarından oluşan bu birliğin her emrine ‘Peki!’ demek, milletimize yapılan dolaylı bir ihanettir ve çok büyük bir yanlıştır.

*Toplumumuzu, Batı Avrupa ülkelerinin hazırladıkları projelerin, kendilerinde uygulamadan önce, (tıpkı ürettikleri ilaçlar, silahlar gibi) denendiği denekler haline getirmek çok büyük bir hatadır. (Ör: İstanbul Sözleşmesi)

*Devlet, yeni yetişen nesli zorunlu eğitime tabi tutuyor diye, ergenlik dönemini yaşayan çocuk ve gençleri, ailenin ve topyekûn milletin değerlerine aykırı bir eğitim sürecine tabi tutmak çok büyük bir yanlıştır.

*Siyasi görüşlere alet edilmemesi gerekli ve son derece hayati bir konu olan eğitimi, ‘deneme-yanılma’ teşebbüsleriyle bir kepazelik süreci haline getirmek, başlı başına ele alınması gerekli bir konudur. Çünkü bu süreçten geçen hiçbir çocuk, yeniden geriye dönüp o dönemde kendisine verilen eğitimi doğru almak imkânına sahip olamayacaktır.

*Genç nesli, dünyada şerefli bir hayat yaşayabilecek şekilde eğitmekle görevli bir kurumun, bu çocukları, gayesi belli olan projeler çerçevesinde ‘kobaylar’ haline getirmesi, çok ama çok büyük bir hatadır, basiretsizliktir, ferasetsizliktir.

*Eğitim işinde de -her işte olduğu gibi- ne yapacağını bilmeyen kişilerin, işlerin başına getirilerek Batı’dan gelecek talimatları bekler şekilde ‘Hazırol’da durmaları, milletimiz ve geleceğimiz adına sadece çok büyük bir hata değil aynı zamanda büyük bir tehlikedir.

*En önemli çağdaşlık ve gelişmişlik ölçüsü olmaya ilave olarak cinsiyet eşitliğinin de kılık kıyafete indirgendiği, basit bir anlayışı eğitime hâkim kılmak, çocuklarımıza, milletimize, bizi millet yapan binlerce yıllık değerlerimize yapılmakta olan büyük bir saldırı ve zulümdür.

*Cinsler arası adaleti sağlamak yerine, birbirlerine farklı sahalarda üstün olan iki cinsi birebir eşitlemeye çalışmak, kadın cinsiyeti üzerinden annelere ve çocuklara yapılmakta olan büyük bir zulüm ve büyük bir yanlıştır. Islahı gereken hususları, ıslah yerine ifsat eden kişiler, kadınların gerçekten var olan hangi sorunlarının çözümü için doğru ve sağlıklı öneriler sunabilirler?

SON SÖZ YERİNE: İnsanın, varlığın ve gidişatın ne olduğuyla ilgili herkesin az-çok bir görüşü vardır. Yaşadığımız onca emek ve zaman kaybı, ‘Hangi sonuç için ne yapılması gerekir?’ sorusuna cevap olarak hazırlanmış sağlam görüşlerin olmaması yüzündendir. Kendi çocuklarımızı, kendi milli hedeflerimiz doğrultusunda, kendi değerlerimizle yetiştirmek için kendi projelerimizi hazırlayıp uygulamamız gerekmez mi?

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş