metrika yandex
  • $32.57
  • 34.69
  • GA19020
Firak

Entelektüel terörizm

ATASOY MÜFTÜOĞLU
13.04.2017

Günümüzde, maruz kaldığımız entelektüel terörizm sebebiyle, dünyayı, hayatı, tarihi İslami anlamda algılama sistemi oluşturamıyoruz. Kültürel meseleler, Batılı dogmalara ve kanona dahil olmadan konuşulamıyor.

 

Modern zamanlar boyunca, İslam dünyası toplumları, Batıcı-ırkçı bir mitoloji aracılığıyla entelektüel terörizme tabi tutuldular. Bu mitoloji, Helenlik arkaplanında Yahudi-Hıristiyanlık mirasıyla doğrudan ilgili kavramlar temelinde oluşturuldu. Bu mitolojiye göre, Batılı ve seküler olmayan her yer ve herkes ‘öteki’ sayıldı. Yine bu mitoloji, dünyevi ve ruhani olarak birbirini dışlayan iki ayrı dünya oluşturdu. Sözünü ettiğimiz mitolojiye dayalı olarak sürdürülen entelektüel terörizm yoluyla İslam, hükmetme iradesi/işlevi/yeteneği tanınmayan bir dine dönüştürüldü.

 

İslam’ın hükmetme iradesinin yok sayılmasıyla birlikte, İslam dünyası toplumlarında ‘din’ algısı çok derin bir krizle karşı karşıya geldi. İslami düşünce/kültür/ilahiyat hayatı, bu derin krizle yüzleşmeyi, bu derin krizi aşmayı başaramadığı için, kriz bugün de sürüyor. İçerisinde bulunduğumuz dönemde, düşünce-kültür ve ilahiyat hayatımız, hükmetme iradesi/işlevi/yeteneği olmayan bir ‘din’le ilgili soyut/tuhaf tartışmalar yapıyor. Dini hayatta derinliğin kaybı ve yüzeyselliklerin egemenliği sebebiyle, İslami kimlik ve aidiyet bilinci de parçalandı. Bugün, maalesef, içerisinde yaşadığımız toplumda da görülebileceği üzere, soya dayalı nitelikler üzerinde yoğunlaşılabiliyor. Kimi toplumlarda siyaset mezheplere göre biçimlendirilebiliyor. Yüzeyselliklerin kurumsallaşması, toplumsallaşması ve bir geleneğe dönüşmesi sebebiyle yanıltıcı algılar da belirleyici hale gelebiliyor.

 

MİTOLOJİ ÜRETMEK ÇARE DEĞİL

 

İslam dünyası toplumlarının, kültürlerinin, tarihin kıyısına itilmiş oldukları gerçeğinin, sömürgeci güçlerin dayattığı baskılarla mı, yoksa İslam dünyası toplumlarının/kültürlerinin içe ve geçmişe kapanan bir gelenek aracılığıyla düşünce/içerik üretiminden alıkonulmalarıyla mı ilgili olduğu, nihai anlamda ve ikna edici bir çerçeve içerisinde tartışılabilmiş değildir. Bugün zihinsel-entelektüel-kültürel sömürgeleştirilmeye elverişli bir bünye hakkında yeni değerlendirmeler ve yeni çözümlemeler yapma zarureti vardır. Bu bünyenin, hangi nedenlerle, hangi alanlarda zayıf-güçsüz-etkisiz kaldığı, Müslümanların dünyaya bakışlarıyla, dünya algıları ve dünya ilişkileriyle, bu bakışların, algıların ve ilişkilerin mahiyetiyle ilgili yapısal-eleştirel analizler yapmak suretiyle cevaplandırılabilir. Geçmişi idealleştirmek için mitolojiler üretmek, hiç bir soruna çare olamaz.

 

Günümüzde, maruz kaldığımız entelektüel terörizm sebebiyle, dünyayı, hayatı, tarihi İslami anlamda algılama sistemi oluşturamıyoruz. Kültürel meseleler, Batılı dogmalara ve kanona dahil olmadan konuşulamıyor. Modern-seküler dünyanın narsizmi temelinde oluşturulan büyük mitolojinin düşünsel/kültürel/akademik dünyadaki hakimiyetiyle hesaplaşabilecek kadrolara sahip olmaksızın, bağımsız bilgi-düşünce-kültür politikaları, yapıları gerçekleştiremeyiz. ‘Batı’ kavramının mitolojik bir içerikle güçlendirildiğini ve dokunulmaz kılındığını hatırlamamız gerekir. ‘Batı’ kavramının himayesi altında bulunan bütün felsefi hareketler, sömürgeci çıkarların/ihtirasların ve uygulamaların hizmetindedir. Aydınlanma felsefesinin oluşturduğu dünyayı algılama sistematiği içerisinde kalarak gerçeklik algımızı, eğitim-öğretim-kültür siyasetlerimizi ve yaklaşımlarımızı belirliyor olmamız, İslami bilginin, düşüncenin, felsefenin belirleyiciliğinin reddi, çok saygısız ve çok küstah bir tarihle karşı karşıya bulunduğumuzu gösterir.

 

Toplumlarımızda, özgün, derinlikli, bağımsız entelektüel/akademik çalışmalar yapılamadığı için, bu küstah, kibirli ve saygısız tarihe cevap veremiyor, entelektüel terörizmle mücadele edemiyoruz. Entelektüel terörizme gereği gibi cevap veremediğimiz için, zihinsel bir bunalım yaşıyor; bu bunalım sebebiyle de sağcı-milliyetçi-statükocu-muhafazakâr bir retoriğin himayesine sığınıyor; burada toplumumuz için, kültürümüz için gelecek arıyoruz. İslami anlamda etkili bir fikir sistemi inşa etmiş olsaydık, bütün bu rencide edici savrulmalar yaşanmayacaktı.

 

UYGARLIK BUNALIMI İLE KARŞI KARŞIYAYIZ

 

Kendisini bir parçaya hapseden her fanatizm, bütüne yabancıdır, bütüne nüfuz edemez ve bütün hakkında konuşamaz. Öteki’ni anlamaya, tanımaya çalışmamak, fanatizme işaret eder. Her fanatizm önce gerçeği maskelemeye çalışır ve sonra kendi yorumunu asıl gerçeğin yerine koyar. Her fanatizm, aynı zamanda ahlaki bir bunalımla da ilgilidir. Günümüzde çok yaygın hale gelen, ideolojik-ırkçı-Avrupamerkezci fanatizm, aynı zamanda büyük bir uygarlık bunalımıyla da karşı karşıya bulunduğumuzu gösterir. İndirgemeci ve şeyleştirici her yaklaşım, insani alanın dışında bir yerlerde bulunduğumuzun kanıtıdır.

 

Hıristiyanlığın tarihi boyunca İslam’a karşı kin ve nefret duyguları taşıdığı bilinen bir gerçektir. Hıristiyan siyasi kurumlar, Müslümanların aşağılanmalarını ve köleleştirilmelerini telkin ettiler. Hz. İsa’nın barışçı mesajı ile kurumsal Hıristiyanlığın şiddet içeren tavrı arasında derin uçurumlar vardır. 19. yüzyıl sömürgeciliği, bugünün dünyasında etkisini yeni ambalajlarla, askeri güç gösterileriyle, her tür akılsız ve ahlaksız saldırıyı meşrulaştıran ırkçı fanatizmle sürdürüyor. Bu sömürgeciliğin, Protestan, Katolik, Yahudi referanslarını sentezlediği yeni bir biçimle karşı karşıya bulunuyoruz. İslam ve Müslümanlar bu senteze yönelik bir tehdit olarak algılanıyor. Bu sentezin bağlı bulunduğu siyasal ve ekonomik model, mitolojikleştirilmek suretiyle bütün toplumlara dayatılıyor.

 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş