metrika yandex
  • $32.66
  • 35.24
  • GA17640
Firak

Bilinçli kötülükler

ATASOY MÜFTÜOĞLU
07.05.2018

Müslüman halkların tarihsel/yapısal-kronik sorunlarıyla ilgili etkili/samimi/derinlikli/kuşatıcı çözümlemeler yapılmıyor. Bugünün dünyasında, seküler dayanışma, ideolojik dayanışma hiç bir alanda hiç bir boşluk bırakmaksızın sürdürülürken, İslami dayanışmanın, Ümmet dayanışmasının yerinde yeller esiyor. İslam dünyası toplumlarında kültürsüzlük/ufuksuzluk/basiretsizlik/duyarsızlık kol geziyor.

Gelenekçi, konformist, statükocu toplumlar ve kültürler, kendilerine dışarıdan dayatılan gerçekliğe maruz kaldıkları için, bu yabancı gerçekliği aşarak kendi gerçekliklerini nasıl inşa edebileceklerini hiç bir şekilde düşünce/kültür/ilahiyat hayatının gündemine taşımaz; hangi alanda olursa olsun, mahiyeti ne olursa olsun, gerçeklikle uzlaşma yolunu seçerler. Maruz kalmak ve uzlaşma yolunu seçmek, bağımsız bir irade-güç-sistem oluşturamamakla yakından ilgilidir. Maruz kalmak, bilinçli bir tercih yapma yeteneğine sahip olmadığımızı gösterir.

Kendilerini İslam’a nisbet eden toplumların/kültürlerin, kendilerine dayatılan gerçekliği aşabilmeleri için, İslami gerçekliğe derinden bağlılık/ihtiyaç ve özlem duymaları gerekir. Bugün, toplumlarımızı belirleyen gerçekliğin mahiyetiyle ilgili, yapısal niteliği ile ilgili, sorgulayıcı hiç bir çalışma yapılmıyor. Her şeyi olduğu gibi kabul eden bir zihin ve düşünce dünyasının, kendisine dayatılan gerçeklikle ilgili eleştirel değerlendirmeler yapmaları beklenemez. Mevcut gerçekliğin peşinde sürüklenen bir zihin ve ruh dünyası, bağımsız bir gelecek tasavvur edemeyeceği gibi, bağımsız bir düşünce ve kültür hayatı da kuramaz. Bütün bu nedenlerle, özellikle genç kuşakların, kendilerinden öncekilerin birikimlerinden seçici ve eleştirel bir şekilde yararlanarak, yeni bir varoluş-düşünüş ve üretkenlik tarzı oluşturmaları, yeniden başlamaları gerekir.

DEĞER-AHLAK SİSTEMİ ÇÖKTÜ

Yeni bir varoluş-düşünüş tarzı, şimdi’yi, geçmişi ve geleceği bir bütünlük içerisinde, birlikte değerlendirerek, birlikte algılayarak, yorumlayarak düşünmeyi zorunlu kılar. Günümüzde bütün toplumlar sömürgeci-faydacı kültür tarafından işgal ve istila ediliyor. Gerçekliğin tensel hazlara ya da ekonomik tercihlere-kaygılara indirgendiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyada her tür tercihi araçsal ya da ideolojik rasyonalite belirliyor. Rasyonalist materyalizm, bütün toplumlarda derin bir hiçlik, kültürsüzlük ve cehalet üretiyor. Araçsal ve ideolojik rasyonalite, hiç bir değer-ahlak sistemine ihtiyaç duymuyor.

Bütün zaman ve mekanların sömürgeleştirilmesi iradesini-gücünü temsil eden modern ideolojik-felsefi diktatörlük, felsefi ve ideolojik anlamda mutlak üstünlük iddiasında bulunabiliyor. Bu iddia, Batı dışı dünyanın hiyerarşik olarak daha aşağıda bir konuma yerleştirildiğinin de ifadesidir. İdeolojik ve felsefi diktatörlük, dünyaya/tarihe/olaylara tekelleştirilmiş bir dünya görüşü doğrultusunda bakmayı dayatıyor. Hangi yolla olursa olsun, söz konusu dayatma onaylandığında, bu dünya görüşünün gerçekleştirdiği bütün bilinçli kötülükler, faşizmler, zulümler, bir biçimde meşrulaştırılmış oluyor. Güç yoluyla, şiddet yoluyla, propaganda/manipülasyon yoluyla meşrulaştırılan bilinçli kötülükler/zulümler karşısında, kolektif bir direniş/dayanışma oluşturulamadığı için, tarihe ve coğrafyaya hakim olan sömürgeci dil-irade, tarih ve coğrafyanın sonunu, tarihin nihai amacına ulaştığını büyük bir meydan okumayla savunabiliyor.

Günümüzde, İslam dünyası toplumlarının, düşünsel-kültürel-felsefi-siyasal-ekonomik gündemini, tarihin nihai amacına ulaştığını iddia eden seküler ideolojinin entelektüel emperyalizmi belirliyor. İslam dünyası toplumlarında, entelektüel emperyalizme karşı örgütlenmiş/kurumlaşmış/toplumsallaşmış entelektüel bir muhalefet hareketi, düşünce/kültür hareketi, edebi bir hareket bulunmadığı için, entelektüel emperyalizmin belirlediği sınırlar, referanslar ve çerçeve dışında ortaya konulan her yorum, görüş, düşünce, tasavvur ve tahayyül anında itibarsızlaştırılabiliyor, değersizleştirilebiliyor, marjinalleştirilebiliyor, gözden düşürülebiliyor.

İslam’ın hangi bağlamda, hangi düzlemde, hangi ölçüde, nasıl-ne kadar konuşulabileceğine, yazılabileceğine, tartışılabileceğine entelektüel emperyalizm karar veriyor. İslami varoluş, entelektüel emperyalizm tarafından, değersiz bir varoluşa dönüştürüldüğü için, Müslümanlar, ahlaki, vicdani, hukuki değerlendirme konusu yapılamıyor. Bu tür değerlendirmeler yapılmadığı, yapılamadığı için de, varoluş haklarından mahrum edilen Müslümanlar, içerisinde yaşadığımız dönemde de, belirsizliklerin neden olduğu dehşet içerisinde, şiddet nesnesi olarak yaşamaya mahkûm edilebiliyor.

İSLAMİ DAYANIŞMANIN YOKLUĞU

Müslüman halkların tarihsel/yapısal-kronik sorunlarıyla ilgili etkili/samimi/derinlikli/kuşatıcı çözümlemeler yapılmıyor. Bugünün dünyasında, seküler dayanışma, ideolojik dayanışma hiç bir alanda hiç bir boşluk bırakmaksızın sürdürülürken, İslami dayanışmanın, Ümmet dayanışmasının yerinde yeller esiyor. İslam dünyası toplumlarında kültürsüzlük/ufuksuzluk/basiretsizlik/duyarsızlık kol geziyor. Müslüman halkların, toplumların, kültürlerin, ulus-devlet, milliyet ve mezhep kimliklerinin ötesine geçmek, geçebilmek için sistematik hiç bir çabaları yok. Ulus-devlet kutsallarının öncelikleri, İslami dayanışmayı imkânsız kılıyor.

Bugünün dünyasında, yalnızca teknik ve ideolojik faydanın tayin edici bir konuma yükselmesi sebebiyle, her toplumda ahlak kişiselleştiriliyor. Bu durum, hayatın her alanında büyük yozlaşmalara ve bayağılaşmalara neden oluyor. İdeolojik ve araçsal faydacılığın belirleyici olduğu, olabildiği, ahlakın kişiselleştirildiği bir dünyada, daha insani bir gelecek, daha iyi bir gelecek beklenemez. Yalnızca çıkarları gözeten bir hayat tarzının, düşüncenin, siyasetin, hareketin, yöntemin meşruiyetinden söz edemeyiz. Günümüzde, Müslümanlar da dahil olmak üzere, hiç kimse, ihtiraslarını, bencilliklerini sınırlandırmayı düşünmüyor.

Toplumlarımızda, bütün umutların, düşünsel/kültürel/felsefi/entelektüel/hikemi yoksulluk pahasına, popülist siyasetin gündemine bağlanması, daha yüksek değerler/anlamlar/amaçlar için mücadelenin terk edilmesi, büyük bir düşüşün ifadesidir. Ne pahasına olursa olsun, bugün, çıkarlarımızı ve ihtiraslarımızı, ahlakî değerlerin ışığında içtenlikle yeniden değerlendirmenin yollarını bulabilmeliyiz.

(Yeni Şafak)

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş