Gel ey MUHAMMED, bahardır.
Dudaklar ardında saklı
Aminlerimiz vardır! ..
Hacdan döner gibi gel;
Mirac’dan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!
Veladet i Nebi İslam coğrafyasının hemen her yerinde değişik şekillerde kutlanılmaktadır. Bu kutlamaların tarihi; hicri üç yüzlü senelere, Mısır Fatımilerine kadar uzanır. Bu kabilden birçok dilde, peygamberimizin doğumunu müjdeleyen kasideler, naatlar yazılmış, ‘Mevlid’ler bestelenmiştir.
Bu merasimlerin bir kısmı devlet protokolü şeklinde icra edilirken, kahir ekseriyeti de halkın büyük bir coşkuyla iştirak ettiği sivil kutlamalardır. Bazı ülkeler o günü resmi tatil ilan etmişlerdir. Müslümanlar evlerini, işyerlerini, sokakları süsler; gece boyunca ibadethanelerde topluca kıraatler, zikirler salavatlarla meşgul olurlar. O günün anısına bolca ikramlar, cömertçe ziyafetler verilir. Camilerde hutbeler okunur ve ezanı güzel okuma yarışmaları yapılır.
Resul i Ekrem’in doğumunu ve methini konu edinen şiirlere; mevlid, mevlidiye, mevlid i Nebi veya Mevlid i Şerif denilmektedir. Bunların en meşhurları; Kaab b.Züheyr’in Kaside i Bürdesi, Mısırlı İmam Busiri’nin Kevakibü d Dürriyye’si (Kaside i Bürde) ve Süleyman Çelebi’nin Mevlid i Şerif diye bildiğimiz Vesiletü n Necat’ı. Şemseddin ibnü’l-Cezerî’ ve Ca’fer b. Hasan el-Berzencî’nin Mevlid i Nebileri de bu bapta zikredilmelidir.
Kayıtlar ilk mevlid kutlamalarını Selçuklu Atabeği Muzafferüddin Kökböri’nin yaptığını haber veriyor. Fakat o sadece saray eşrafıyla kutlamıştır. Osmanlı döneminde ise Mevlid Alayları düzenlenirdi. Bu merasimde devlet erkânı ve halk, ellerinde kandillerle Sultan Ahmed camiine yürürdü. Minarelerin ve camilerin kandillerle süslenip aydınlatılmasından dolayı Mevlid Kandili olarak isimlendirilmiştir. Her Hicri yılın Rebi ül Evvel ayının 12’si mütemadiyen kutlanılmaya devam etmektedir. Son zamanlarda ülkemizde Nisan ayında kutlu Doğum Haftası bir yortu haline getirilmişse de hatadan dönülmüş olmasını memnuniyet vericidir.
Günümüzde ise Mevlid, Suudi Arabistan hariç Kuzey Afrika’dan Endonezya’ya, Orta Asya’dan Balkanlara kadar bütün Müslüman toplumlarda yaygın biçimde kutlanmaktadır.
Bazı kesimlerin, Hristiyanların Hz. İsa’nın doğumunu yılbaşı olarak kutlamalarına muhalefet için, peygamber efendimizin doğum gününü kutlamaya yanaşmamaları ve bazılarının da bunun bidat olduğu gibi itirazları bulunsa da bunun dini, kültürel bir geçerliliği bulunmamaktadır. Vakıa bunun aksini ispat etmektedir. Her eski hurafe olmadığı gibi, her yenide bidat değildir. Bu merasimlerin camilerde icra edilmesi, bidat diye adlandırılmasının tek gerekçesi olamaz. Bir şeye bidat diyebilmemiz için onun naslarla çelişir olması lazım. İbadet yerine ihdas edilmediği sürece bu tür uygulamalar istihsan kabilinden görülmelidir.
Maalesef Osmanlının dağılması ve Hilafetin kaldırılmasından sonra, siyasi birliğinde bozulmasıyla ekonomik gücün adresi değişmiştir. Bundan mütevellit dini ve kültürel konumumuzu da koruyamaz hale geldik. Bidat ve hurafe gibi gerekçelerle kültür ve medeniyetimize yapılan saldırıların da aynı adreslerde neş’et ediyor olması bir rastlantı olamaz. Bu konuda ülkemizdeki aşırı laiklerinde aynı çizgide saf tutmuş olmaları ayrı bir garabettir.
Elbette efendimize yapılan hürmet sadece onun cismi beşerisine yapılan hürmetten ibaret değildir. Asıl hürmet onun bize bıraktığı manevi mirasına ve temiz sünnetine olmalıdır. Mevlidi ile kutladığımızda onun sadece dünyayı teşrifi değildir. Zira oda her fani gibi, Abdulmuttalib’in yetim torunu olarak geldiği dünyayı, Allah’ın sevgilisi ve âlemlerin en şereflisi olarak, altmış üç yıl sonra terk etti. Ama kırkından sonra insanlığı diriltmek için üflediği ruh, MUHAMMED olarak kıyamete kadar yaşıyor, yaşayacak.
“Muhammed, adamlarınızdan hiçbirisinin babası değildir; fakat o Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.”(33/40)
Allah onu sadece bize değil, âlemlere rahmet olarak; bir müjdeci, bir uyarıcı, bir şahid ve bir rehber olarak gönderdi.
”Ey Peygamber! Muhakkak biz seni, (ümmetin üzerine) bir şâhit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak, hem de Allah’ın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik”.(33/45,46)
Ne mutlu, bu davete icabet edenlere
Ne mutlu, onun davasını müdafaa edenlere
Ne mutlu, onun ahlakıyla ahlaklananlara
Selam olsun onun sancağını yeni ufuklara taşıyanlara.
Abdulaziz Tantik ile Derkenar…
15.04.2024
Norveç:Filistin'i Tanımaya Hazırız
13.04.2024
Derviş Argun ile Derkenar..
20.03.2024
SİYASET VE SERMAYE YUSUF YAVUZYILMAZ 13.04.2024
Ölüm ve Bayram AHMET SEMİH TORUN 13.04.2024
Bir Şehide Şahitliğim MUSAB AYDIN 15.04.2024
Biz Şeriatçilar CAVİT OKUR 15.04.2024
DİYARBEKİR ANNELERİ FERMAN KARAÇAM 22.03.2024
Kemal Kılıçdaroğlu ÜSTÜN BOL 06.04.2024
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 08.04.2024
EBU HAMİD EL- GAZALİ- 2 HASAN KANAT 19.03.2024