metrika yandex
  • $32.74
  • 34.87
  • GA19020

Haberler / Yorum - Analiz

SIĞINMACILARIN GÜVENLİĞİ KİME EMANET / Ahmet TAŞ

10.03.2020

 

Bugün dünyanın birçok ülkesinde başka ülkelerden gelip o ülkeye sığınmış olan mülteci ya da vatandaşlık konumu kazanmamış birçok insan yaşamaktadır.

Özellikle Afrika'nın sıcak ve kurak bölgeleri ile Asya'nın iç çatışmaların yaşandığı ya da kalabalık nüfus sebebiyle geçim imkânlarının zorlaştığı ülkelerinden rüyalarını süsleyen ülkeler olarak bildikleri Batı Avrupa ülkelerine ulaşmak için yüz binlerce insan yollara düşmekte ve yol boyunca birçok ülkede sığınmacı durumunda bulunmaktadırlar.

Aynı durum ABD'ye ulaşmak isteyen Güney Amerika ülkelerinden on binlerce insan için de ortada olan bir gerçektir.

Bizim ülkemizde de sığınmacılar konusunda aynı durum yaşanan bir vakıadır. 2011'de başlayan özgürlük mücadelesi sonunda Suriye'deki Baas rejiminin vahşi saldırılarından kaçarak hayatını kurtarmak isteyen Suriye insanın 4 milyon kadarı ülkemize sığınmış bulunmaktadır. Bunun dışında Lübnan, Ürdün ve batı ülkelerine giden Suriyelileri de hesaba kattığımızda belki de 8 milyona yakın Suriye vatandaşı ülkeleri dışında sığınmacı olarak yaşamaktadır.

Sığınmacı, canı, malı güvenliği sığındığı ülke tarafından korunması gereken insan demektir. Uluslararası hukuk ve her devletin kendi kanunlarına göre, sığınmacı insanlarda o ülkede yaşayan diğer insanlar gibi korunması gereken insanlardır.

Bazen dünya medyasına düşen ve bizleri de üzen durumlardan biri de Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan çoğunluğu 1960'lı yıllardan sonra bu ülkelere çalışma amacı ile giden vatandaşlarımızın çocukları ya da torunları olan insanlarımıza karşı ( Tahmini sayıları 5 milyon) yapılan ırkçı saldırılar olur. Ev ve işyeri yakma, yaralama ve öldürme şeklinde olan bu vahşi saldırılardan çok rahatsız olur, holigan ırkçıların yaptığı bu saldırılardan üzüntü duyar ve Avrupa'yı bu insanları koruyamadığı için kınayıp barbarlıkla suçlarız. Normal insanın ve yöneticinin vereceği tepki de bu olsa gerek.

Geçenlerde Suriye'nin İdlib kentinde bizim o bölgede çatışmasızlığı korumak amacıyla bulunan askerlerimiz üzerine Rusya yada Baas rejimi güçleri tarafından yapılan vahşi saldırı sonucu (27 Şubat gecesi) 33 askerimiz şehit olmuştu. Hepsine Allah'tan rahmet diliyorum. Bu olayın duyulmasının ardından gizli bir el devreye girdi. Aralarında Kayseri, Konya, Kahramanmaraş ve diğer bazı şehirlerimizde, yaşları 12 ila 15 civarında olan gençlerden oluşan gruplar caddelerde, sokaklarda konvoylar oluşturdular, sloganlar atarak yürüyüşler yaptılar. (Önceden izin almadan kamu düzenine ve toplumun güvenliğine zarar verecek bu gösterilerin yasak olduğu kanun maddesini hiçe sayarak)

İki, üç gün özellikle geceleri yapılan gösterilerde çok sayıda özellikle Suriyeli sığınmacı darp edildi, evi işyeri ya da arabası taşlandı, zarar gördü. O günlerde bu insanların büyük bir kısmı sokağa çıkamadı, kendileri işlerine, çocukları da okullarına gidemediler.

Batı Avrupa'daki ırkçı holiganların yaptığı, haklı olarak da kınayıp reddettiğimiz olayların benzerlerini biz, bize sığınanlara yapmış olduk. İyi mi ettik, asla. Doğru mu yaptık, hayır. Yakıştı mı elbette yakışmadı. Atalar boşa söylememişler, kınadığını yapma diye. Biz bu olaylarda kınadığımızı yapmış olduk, kınanmayı da hak etmiş olduk.

Sığınmacılarda sığındıkları ülkenin insanları gibi Allah'ın yarattığı insanlardır. Elbette onların da sığındıkları ülkenin vatandaşları gibi kanunlarla, kurallarla uyum içinde hayatlarını devam ettirmeleri gerekir. Suç işlediklerinde onlar hakkında da hukuki işlem yapılır, hak ettikleri müeyyideler uygulanır.

Bu insanların canı, malı ve hayatı da diğer insanlar gibi devletin koruması altındadır ve onlara gelecek saldırı tıpkı diğer insanlara yapılan saldırılar gibi anında güvenlik güçleri tarafından bertaraf edilmeli, uğradıkları maddi ve manevi zararları devlet tarafından tazmin edilmelidir. Tıpkı Batı Avrupa'da vatandaşlarımıza yapılan saldırılar sonucu bu ülkelerde yapıldığı gibi. Umarım devletimiz ve sivil toplum son yaşanan ve bize hiç de yakışmayan kınadığımız, vandallık ve gezi kalkışmasını andıran devlet otoritesini de yok sayan olaylardan ders çıkarırız. Devlet sığınmacıların zararlarını öder, devlet , sivil toplum ve halk el ele vererek bu olayların bir daha yaşanmaması için gerekli çalışmaları yapar ve tedbirleri alırız. Yoksa sığınmacıların her türlü güvenliği haramilere kalmış olur.

Selam ve dua ile

 

 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş