metrika yandex
  • $32.65
  • 35.29
  • GA17640

Haberler / Yorum - Analiz

DİRENİŞİN ADI, YİĞİTLERİN MEYDANI : RABİA / İsa Özçelik

13.08.2018

Bundan beş yıl önce Mısır topraklarında, insanlık tarihinin ender şahit olduğu bir destan yazıldı. Tarih 14 Ağustos 2013’ü gösterdiğinde yalnız RABİA meydanındaki yüzbinler değil tüm Müslüman halklar büyük bir imtihana tabi olur iken bütün bir dünya ise insaniyet sınavından geçmekte idi.

Bu toprakların yiğit Müslümanları bu tür çetin sınavlara aşina idi. Firavunların kanlı kırbaçlarına Musaların asası ile cevap veren bir coğrafya idi burası. Barbar Moğol istilasına dur denilen yerin adı idi bu iklim.

İngiliz sömürgeciliğine ve İslam dışı yönetim olan Krallığa karşı mücadelede şehit olan Hasan EL Benna’nın doğduğu topraklardı burası. Batısı ile doğusu ile tüm sapkın din ve ideolojilere karşı tevhidin bayrağını yükselten ve istikamet üzere yürümenin eşsiz timsali olan Seyyİd Kutub’un şehadete yürüdüğü beldenin adı idi burası.

Kendini asrın firavunu olarak gören ve Siyonizme meşruiyet kapısı açan zorbaların cezasının kesildiği topraklardı burası. Hilafetin çöküşü ile çaresiz kalan ümmete, fikri rehberlik yapacak olan İslami Hareketlerin yeşerdiği bu topraklar, tüm İslam coğrafyasına meşale olan önderleri çıkarmanın onurunu ağır bedeller ödeyerek elde etmişti. Mısır zindanları, bu mücadelede yer alan sayısız dava adamının, izzetli ama aynı zamanda hüzünlü anısına şahit olmanın burukluğunu yaşıyor olmalıydı.

Tunus’ta 2010 yılının sonunda alevlenen halk ayaklanmaları kısa bir süre sonra Mısır’a sıçramıştı. Halkın her kesiminden insanların katıldığı bu başkaldırının dinamosunu hiç kuşkusuz İslami oluşumlar oluşturmakta idi. Bu hareketlerin en örgütlüsü olan Müslüman Kardeşler 25 Ocak 2011 Mısır ayaklanmasının tartışmasız baş aktörü haline gelmişti.

Diktatör Hüsnü Mübarek’in devrilmesi ile sonuçlanan ayaklanmalar sonrasında ülkeyi bir süre Askeri konsey yönetti. Daha sonra yapılan meclis seçimlerinde çoğunluğu Müslüman kardeşler ve diğer İslami partiler elde ettiler. Ardından yapılan Mısır tarihinde ki ilk serbest başkanlık seçiminin galibi Muhammet Mursi oldu.

Mursi cumhurbaşkanlığına seçildiği günden itibaren Asker ve onları yönlendiren Uluslararası güçler, Onun başarısız olması için her türlü kirli oyunu devreye soktular. Ülkede ekonomi dahil her türlü etkin gücü elinde tutan ordu, daha önce tezgahlanmış olan kaos planını icra etmek için, elindeki kartları bir bir masaya sürdü. Bu kaos planında çok farklı gruplar askerle işbirliği içinde idi. Sol ve liberal seküler grupların hakim olduğu mevcut medya, tam kadro olarak kara propoganda işinde görev aldılar. İpi başka odakların elinde olan yeşil ya da kızıl renkli çok sayıda mahfil bu oyunda figüran olarak yel aldı-rıldı.

Güvenlik güçlerinin himayesinde Müslüman Kardeşlerin genel merkezi ve sembolleri ağır saldırılara uğradı. Mursi yanlıları çoğu zaman hep savunmada kaldıkları halde yaşanılan olumsuzlukların sorumlusu gibi gösterildiler.

Şartların olgunlaştığını düşünen Askerler 3 Temmuz günü seçilmiş Cumhurbaşkanına karşı darbe yapıp yönetime el koyduklarını ilan ettiler. Kadim Mısır toprakları bir kez daha Firavun, Haman, Karun ve Belamların sahnede tam kadro yer aldığı bir tuğyana şahit oluyordu.

Cumhurbaşkanı Mursi tüm yalnızlığına rağmen bu haydutlar çetesine boyun eğmedi. Bu kutlu direnişte, başta Müslüman Kardeşleri olmak üzere onurlu milyonlarca yiğit insan, onunla birlikte olup darbeye karşı harekete geçti.

Başta Rabiatül Adeviyye ve Nahda meydanları olmak üzere tüm ülkede protestolar başladı. Zaten Rabia Meydanı daha darbeden önce yüzbinlerce kişinin toplanma yerine dönüşmüştü. Halk kadını-erkeği, yaşlısı-genci ile gece gündüz Meydanda darbeye karşı sivil bir direniş ortaya koydu.

Darbeci askerler İsrail’e karşı kullanamadıkları halkın silahlarını sivil halka karşı acımadan kullanacaklarının işaretlerini vermeye başlamışlardı. Öncelikle Baltacılar diye tabir ettikleri paralı çapulcularını direnişçilerin üzerine salarak Müslümanları yıldırmak ve provoke etmek isteyen Darbeciler, yapacakları büyük katliama hazırlık babında, ölümcül operasyonlarını devreye sokmaya başladılar.

8 Temmuz sabahı sivil halk, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı önünde sabah namazı kılarken Darbeci askerlerin saldırısına uğradı, Direnişçiler 80 şehit ve yüzlerce yaralı verdi.

27 Temmuz günü ise gözü dönmüş Kanlı Darbeciler Rabia meydanı yakınında halka tekrar saldırarak içinde çocuk ve kadınların da bulunduğu 150 den fazla kişiyi şehit ettiler.

Tüm bu şiddet ve çok yönlü baskı ve kuşatmaya rağmen yüzbinlerce onurlu Müslüman asla geri adım atmadı. İhvan lideri Muhammet Bedii, Meydanda yaptığı bir konuşmada‘’ Bizim yalın göğsümüz sizin çelik mermilerinizden daha güçlüdür’’ dediğinde iki farklı dünyanın bakış açısını ortaya koymakta idi. Hz. Bilal’in Kureyş istikbarına karşı yükselttiği ‘’Ehad’’ haykırışını anlayamayanlar, buradaki meydan okumayı da yüzeysel ve geçici mevzi kazanma bağlamında ele aldığı sürece gerektiği gibi anlayamayacaktır elbette.

14 Ağustos Çarşamba sabahı Katil Sisi ve çetesi tank, zırhlı araçlar, helikopterler ve dozerler ile Rabia ve Nahda meydanlarını her taraftan kuşatma altına aldılar. Darbeciler için üniformalı köleleri, insanlığını yitirmiş keskin nişancıları yeterli gelmemiş olacak ki baltacı uşaklarını da yanlarına alarak her yönden vahşi hayvanlar gibi masum insanların üzerine saldırmaya başladılar. Karşılarında silahsız erkekler, kucağında bebeği olan kadınlar, dede ve ninelerinin ellerinden tutmuş çocuklardan başkası yoktu.

Katiller sürüsü özel olarak seçilmiş gözüküyordu. Göz yaşartıcı gaz ve boğulmaya yol açan farklı gaz bombaları ile hücum ettiler. Dozerler önlerine gelen her şeyi yıkarak ilerliyordu. Ama Meydandaki yiğitler bir dava için orada idi ve çelikten bir duvar gibi dev makinaların önünde direniyorlardı. Çok geçmeden plastik mermiler havada uçuşmaya başladı. Bu mermiler ön saftaki gençlerin direncine ivme kazandırmaktan başka bir işe yaramamıştı. Bu durum darbecileri daha bir çılgına çevirmiş olacak ki karadan havadan her yönden gerçek mermi kullanılmaya başlanmıştı. Etraflarında birer birer yere düşen kardeşlerini gören iman erleri, bir taraftan onları taşımaya diğer taraftan onların mevzilerinde nöbeti devralmaya devam ettiler. Artık her hareket eden canlı, keskin nişancıların hedefi haline gelmişti. Çocuk ya da kadın ayırımı yapılmıyordu. Yiğitlerin tekbirleri tüm semayı kuşatırken, sözünde duranlar, şehadet şerbetine nail oluyordu.

Hiçbir insani değer taşımayan barbarlar sürüsü, gün sonunda geride tam bir katliam bırakmışlardı. Resmi rakamlar dahi ölü sayısını 600’ün üzerinde ifade edip binlerce yaralıdan söz ediyordu. Bağımsız kaynaklar 2000’in üzerinde şehit olduğunu açıklıyordu. Kanlı darbeciler, bu katliamdan geride bir iz bırakmak istemezcesine tüm alanı ve Rabia camisinin bulunduğu bölgeyi de ateşe vermişlerdi. Çok sayıda ceset teşhis edilemeyecek durumdaydı. Ölenlerin çoğu başından ya da göğsünden vurulmuştu. Darbeciler meydanı boşaltmak için değil katliam yapmak için geldiklerini pervasızca ortaya koymuşlardı.

Yaşanan vahşet bütün dünyanın gözü önünde canlı yayında olmaktaydı. Uluslararası bir destek olmadan, tamamen sivillerin olduğu bir meydanda, kameraların mercekleri altında bu çapta bir katliamın yapılması mümkün değildi. Körfez ülkeleri parasal desteği ile batı ülkeleri ise siyasi desteği ile bu vahşetin ortağı olduklarını gizleme ihtiyacı bile duymamışlardı. İslam ülkelerinden ise birkaç ülke dışında dişe dokunur bir tepki gelmemişti.

Tüm bu yaşanılanlara rağmen Mısır’ın onurlu insanları meydanları terk etmiyordu. 16 Ağustos Cuma günü Mısır’ın her köşesinde, yaşanılan katliama rağmen Müslümanlar direnişlerini sürdürdüler. Aynı gün yalnız Ramsis meydanında 50 den fazla insan şehit edildi. Şartlar dayanılmaz olduğu halde direniş aylarca tüm Mısır sokaklarında devam etti. 40 binden fazla Müslüman tutuklandı. On binlercesi yaralandı. Binlerce insan vatanını terk etmek zorunda kaldı, binlercesinden ise haber bile alınamıyor. Şu ana kadar ki şehit sayısının 5 bini aştığı söylenen ülkede şimdi bir avuç katil ve avanesinden başka kimse halinden memnun değil.

Rabia meydanında Müslümanlar olarak büyük kayıplar verdik, ağır yaralar aldık. Ancak aynı zamanda tarihe altın harflerle kazılacak bir destan yazdık. Yiğitliğin destanı idi bu, onurlu bir şekilde yaşamanın destanı. Lideri ile kadını erkeği ile yaşlısı genci ile, fakiri zengini, alimi ve sıradan vatandaşı ile top yekun bir direnişin destanı idi. En üst mevkide olanlar, en varlıklı olanlar en çok adanmışlar idi. Mürşid Muhammet Bedii oğlunu şehit olarak verdi. Muhammet Biltaci kızını şehit verdi. Kendileri ise hapisteler. Mursi çocukları ile birlikte hapiste. Hayatı zindanlarda geçen bir önceki mürşid Mehdi Akif hakkın rahmetine zindanlarda kavuştu. Hayrat Şatır ve cumhurbaşkanı adaylarından Ebu Hazım İsmail gibi çok sayıda lider şu an hapisteler.

Mısır’da Müslüman Kardeşler ve bileşenleri ortaya koyduğu destansı direniş ile yalnız Müslümanları değil, bütün insanlığı, hayat, ölüm, ahlak, kardeşlik, adanış ve onur gibi kavramlar hakkında yeniden düşünmeye sevk etti.

Gerçekleştirdikleri erdemli mücadele ve azim ile Müslümanlara büyük bir umut olur iken, tüm batıl ideoloji ve sistemlerin maskelerini birer birer indirmiş oldular. Özellikle Batı uygarlığı! Yaşamakta olduğu ahlaki, siyasi ve felsefi krizi, çağdaş sihirlerle gizleme becerisini gösteremeyecek bir hale düştü.

Nasıl ki Rabia direnişi 15 Temmuz devrimini doğurmuştur, inşa etmek zorunda olduğumuz Rabia – 15 Temmuz hattı da tüm ümmetin kurtuluşunun yol haritası olacaktır.

Selam olsun hak yolda sebat edenlere…

Selam olsun Rabia direnişçilerine ve şehitlerine…



İsa ÖZÇELİK

 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş