metrika yandex
  • $32.65
  • 35.29
  • GA17640

Haberler / Kültür - Sanat

Bizim Zamanımızda İslam Düzeni – 2 / Aliya İzzetbegoviç

23.02.2020

Bizim Zamanımızda İslam Düzeni

Tezler

Merhum Aliya İzzetbegoviç'in "İSLAM DEKLARASYONU" Kitabında geçen " Bizim Zamanımızda İslam Düzeni" başlıklı yazısının 2. Bölümünü  siz değerli hertaraf.com takipçileri için derledik.

Fatıma DALAZ - Her Taraf Haber / Kültür Sanat Servisi

6. Zekat ve Faiz

İslami kurallar içinde sosyal tarafı çok belirgin olan ve biri yasak diğeri de farz olan iki emir vardır: Zekatın emredilmesi ve faizin haram edilmesi.

Zekatta biz, insanlar arasında karşılıklı sorumluluk ve birbirinin kaderi ile alakadar olma durumunu görmekteyiz. Bir defa tespit ve ilan edilmiş bu kural, toplumun gelişim, ihtiyaç ve imkanlarına bağlı olarak yeni ve değişik ilgi için bir temel oluşturabilir.

Bugünkü İslam dünyasında zekat her bireyin özel alanı dahilindedir ve şu anda var olan toplumsal ve dini şuur içerisinde tamamen devre dışıdır. Zekatın eksikliği her adımda görülmektedir. Oysa zekat İslami düzenin kamusal ve hukuki kurumudur ve onun hayata geçirilmesi için güç de dahil, her türlü şekilde temin edilmelidir.

Faizin yasaklanması ile (Kur' an, el-Bakara 278-279) İslam toplumunun kamusal düzeninin ebedi normu tespit edilmiş ve böylece çalışmadan yaşamanın ve faizin her türlüsü yasaklanmış ve kanun dışına bırakılmıştır. Yani, İslami kamusal düzenin dayandığı ahlak anlayışına aykırılık arz eden ve sadece çıplak mal varlığı sayesinde nimetlerin toplanması uygun bulunmamıştır.

7. Cumhuriyetçi Yaklaşım

Mal varlığı ile alakalı işler dışında İslam, mirasla ilgili olduğu gibi, mutlak imtiyaz sahibi olan hiç bir hakimiyeti tanımaz. Allah’ın mutlak hakimiyetini tanımak aynı zamanda diğer bütün kadir-i mutlak olan hakimiyetleri tanımamak demektir. (Kur' an, el-A'raf 3, Yusuf 40). "Yaratıcıya itaatsizliği içeren ve yaratılana olan her türlü itaat yasaktır" Muhammed (a.s.). Tarihin ilk ve belki şimdiye kadar orijinal olan tek İslami düzeninde -ilk dört halifenin devri- biz cumhuriyetçi hakimiyetin üç önemli öğesini görmekteyiz:

1 . Devlet başkanının seçilmesi,

2. Devlet başkanının halka karşı sorumluluğu

3. Genel ve toplumsal işlerinin beraberce halledilmesi.

Bu sonuncu maddeyi özellikle Kur' an-ı Kerim emretmektedir. (Kuran, Al-i İmran 159, Şura 38).

İslam tarihinin ilk dört hükümdan hiçbir biçimde kral-çar değillerdi. Onlar halk tarafından seçilmişlerdi. Mirasla kalan hilafet, İslami ve siyası kurum olarak apaçık ortaya çıkan seçilme prensibinin terk edilmesi demektir.

8. Allah'tan Başka ilah Yoktur

İslami düzenin gerçekleştirilmesi yolunda değiştirilemez hedef olarak düşündüğümüz ölçü de şudur. Ki bu herhangi bir oylama konusu olamaz. Aynı ölçüde, bulunduğu mevki ve başarıları ve topluma olan katkıları ne olursa olsun, bireyin dokunulmazlığını red ediyoruz.

Bu manada İslami düzen mutlak otoritenin (programa nazaran) ve mutlak demokrasinin sentezidir (bireye nazaran). İslam'da aşırı bilge, her şeyi bilen, hatasız ve  ölümsüz kimseler yoktur. Muhammed (a.s.) kendisi hata yapan kimse idi ve böylece ikaz edilmiştir (Kur' an, Abese 1-12).

Bu bakımdan Kur'an- ı Kerim gerçekçi, adeta kahraman karşıtı bir kitaptır. Bu gün ve geçmişte, Doğu' da olduğu kadar Batı'da da sık sık görülen şahsın yüceltilmesi hadisesi İslam' a kesinlikle yabancıdır. Çünkü bu bir çeşit putçuluktur. (Kur' an, Tevbe 31). Her insanın değerinin hakiki ölçüsü onun kendi şahsi hayatı ve topluma ne verdiği ve ondan ne aldığı ile alakalıdır. Bütün  yücelik ve şükran Allah' a aittir ve insanların gerçek kalitesini ancak Allah tespit edebilir.

9. Eğitim-Terbiye

İslam toplumunun temeli ve dayanağı din olduğuna  göre eğitim onun sadece bir görevi değildir, aynı zamanda eğitim onun var olma durumudur. Bu, ilk evvela aile, daha sonra da okulların bütün dereceleri vasıtasıyla gerçekleşen  dini ve ahlaki eğitimdir.

Anti eğitimin (terbiyesizliğin) bütün şekillerini ortadan kaldırmak için etkili mücadele etmek İslami düzenin özellikli görevidir. İslam yasaklamıştır ve İslami düzen somut tedbirlerle; halkın alkolik olmasını sağlayan her şeyi, açık ve gizli fuhuşu, sözlü, resimli film ve televizyondaki pornografiyi, kumarhaneleri, gece ve dans kulüplerini ve İslami ahlak anlayışına aykırı olan bütün eğlence şekillerini imkansız hale getirecektir.

10. Öğretim

Bu kapsamlı eğitimin bir parçası yeni nesle çalışmaalışkanlıkları ve taliroleri kazandırmak ve okula gitmesini sağlamaktır. Müslüman dünyasının şu anda bulunduğu aşağı durumdan daha hızlı bir şekilde kurtulması için birlik ve beraberliğin yanında, öğretim ikinci çok önemli etkendir. Müslüman ülkeler yeteri kadar sermaye sahibi değildir ve öyleyse var olan sermayelerini her şeyden verimli olan öğretime yatırmalılar. Bilimin kazanımlarını kullanma ve onları ileriye götürme yeteneğimizi geliştirmeden gerçek bağımsızlığımız olamaz. İslam, ilk ortaya çıkışında, eski medeniyetlerin bütün bilgilerine hiçbir komplekse kapılmadan yaklaştı ve onları değerlendirdi.

Bugünkü İslam'ın, uzun hat üzerinde temasta bulunduğu Avrupa-Amerika medeniyetinin kazanımiarına karşı farklı davranması için herhangi bir sebebi bilmiyoruz. Aslında bilim ve teknolojiyi benimseme sorunumuz yoktur -zira ayakta kalmamız için benimsernek zorundayız- sorun, bunu yaratıcı veya mekanik bir biçimde, şerefle mi yoksa aşağılık duygusu içinde mi yapacağız.

Demek ki mesele, bu kaçınılmaz gelişme içerisinde kaybolup yok olacak mıyız yoksa kendi şahsiyetimizi, kültürümüzü ve değederimizi koruyabilecek miyiz de. Verilere bakarak kesin olarak ifade edebiliriz ki bugünkü İslam dünyasında, nicelik ve nitelik bakımından en radikal ve en acil değişim isteyen kurum öğretim kurumudur. Nitelik bakımından öğretimin, yabancılara manevi ve bazı durumlarda da maddi bağımlılıktan kurtarılması ve böylece İslam toplumunun üyeleri olarak Müslümanların eğitimine katkısı sağlanmış olsun. Nicelik bakımından mümkün olan en kısa süre içinde bu alandaki eksikliklerin tamamlanması ve halkın bütün katmanlarının çocuklarını kapsayacak bir eğitim ve öğretimin sağlanması. İlk etapta cami yeniden okul gibi kullanılabilir. Eğer eğitim-öğretim programlarında başarısızlığa uğramazsak, yenilmemizi sağlayacak alan yoktur.

11. Vicdan Özgürlüğü

Halkın eğitimini sağlayan ve özellikle kitlesel olan basın, radyo, televizyon ve film, İslami, entelektüel ve ahlaki otoritesinde şüphe duyulmayan insanların elinde bulunmalıdır. Bu gibi kurumların, ahlaksız, dejenere olmuş ve kendi boş ve manasız hayat anlayışını başkalarına benimsetecek kimselerin insiyatifinde olması neredeyse kural olarak görülen bir durumdur. Buna kesinlikle izin verilmemelidir. Cami minarelerinden ve televizyon vericilerinden halka yönelen mesajlar birbirine zıt olursa ne elde edebiliriz ki?

Ancak İslami düzende hakikatleri iktidarın ilan edeceği, üniformalı ve şekilsiz gençliğin meydana getirileceği ve adeta bu düzenin manevi diktatörlüğe dönüşmesinin mümkün olduğu söylenemez. Bu sadece, her zaman ve şartlarda saygı duyulacak temel bazı tavırların ve davranış kurallarının var olması gerektiği demektir. Din özgürlüğü ile alakalı olarak ilan edilen prensip gereğince (Kur an, el-Bakara 266) aidiyet hususunda psikolojik veya fiziki olsun herhangi bir zorlama, yasak, icma (uzlaşma) prensiplerine göre gereksizdir. "Benim halkım batıl şey üzerinde ittifak edemez" Muhammed (a.s.). Ahlaki hususlarda katı olduğu kadar doğa ve mutluluğa karşı olan açıklığı sebebiyle de İslam özgürlükçüdür ve buna İslam tarihinin tümü şahittir. Her hangi bir dogma ve hiyerarşi yerine Allah' ı tanıdığı için İslam diktatörlüğe dönüşemez ve her türlü terör ve engizisyon hareketini imkansız kılar.

Yolumuz iktidarı ele geçirmekten değil, insanları kazanmaktan başlar.

12. İslam ve Bağımsızlık

Hürriyet ve bağımsızlık olmadan İslami' düzen olamaz. Ve tersi: İslam olmadan hürriyet ve bağımsızlık olmaz. Bu son kanaat iki şekilde anlaşılabilir: İlk olarak bağımsızlık, ancak ve sadece, manevi fethin, ülküsel bağımsızlığın sonucu olduğu zaman hakiki' ve kalıcı olur, yani halkın elde ettiği bağımsızlığın içini doldurması ve uzun zaman koroyabilmesi için, söz konusu bağımsızlığın kendini bulduğu, kendi iç güçlerini keşfettiği işareti olmalıdır. Günlük hayattaki İslami' düşüncenin tasdik edilmesinde, her Müslüman halk bunu yaşar ve kendisiyle özdeşleştirir. Ayrıca kendi manevi' kurtuluşunu toplumsal ve siyası kurtuluşun şartı olarak görür.

İkincisi, bir Müslüman halkın iktidara verdiği gerçek destek, aynı iktidarın İslami' karakteri ile doğrudan orantılıdır. Yani rejim İslam' dan uzaklaştığı oranda bu destek azalır. Gayr-ı İslami' rejimler bu destekten hemen hemen tamamen yoksundur ve ister istemez daha çok yabancılardan dayanak aramak zorundadırlar. Düştükleri bağımlılık, onların gayr-ı İslami' yönelişinin doğrudan bir sonucu olarak görünmektedir.

Bu veriler üzerine İslami' düzenin yapısı form olarak değil, demokrasinin özü ve uzlaşması olarak tespit edilmiştir. Bu tür demokrasinin, halkın isteklerinin düşünce ve eyleme dönüştürüldüğü ve halkın iradesinin doğrudan bir ifadesi olduğu yerlerde vardır. İslami' düzenin tesis edilmesi demokrasinin zirvesi olarak görülmektedir. Çünkü sıradan insanın ve Müslüman halkların en derin isteklerinin ifadesi budur. Bir şey kesindir: Zenginler ve aydınların bir kısmının istediğinden farklı olarak sıradan insan kendi Müslüman toplumunda İslam'ı istemektedir. Burada demokrasinin kaynağı kurallar ve bildirgeler değil, verilerdir. İslami' düzen zulmü (zorlamayı) basit sebepten dolayı uygulamaz. Ona ihtiyaç yoktur. Tersine gayr-ı İslami düzen halkın devamlı olan direnişi ve düşmanlığını hissederek, tek çıkışı zulmü uygulamakta bulur. Onun diktatörlüğe dönüşmesi, kaçınamadığı bir çeşit kötülük ve kanundur.

13. Çalışma ve Mücadele

İslami toplum insani ve doğal kaynaklarının seferber edilmesi için üzerine görev almalı ve kendine tedbirlerle çalışmayı ve hareketliliği (canlılığı) teşvik etmelidir. İslami  toplumun hayatta kalması, güçlü veya zayıf olması, çalışma ve mücadele kanununa bağlıdır ve diğer toplumlarınki ile aynıdır ve bu manada bizim toplumumuz Allah indinde herhangi bir imtiyaza sahip değildir (Kur'an, el-Maide 57).

Bizim açık düşünce psikolojimizden iki şeyi ortadan kaldırmak gerekir: Mucizeye inanç ve başkalarının yardımı.

İnsanların çalışma ve bilgi sonucunda ürettikleri mucizeler dışında mucize yoktur. Düşmanları mucizevi yolla kovacak, fakirliği ortadan kaldıracak, refah ve aydınlığı (eğitimi) ekecek herhangi bir mehdi yoktur. Mehdi bizim tembelliğimizin adıdır veya sıkıntılar ve sorunların ağırlığı imkanlar ve mücadele vasıtalarla kıyaslanamayacak derecede büyük olduğunda, güçsüzlüğümüzden büyüyen yalancı bir umuttur.

Başkalarının yardımına güvenmek ayrı bir batıl inancın şeklidir. Belirli İslam ülkelerinde fedakar dost veya azılı düşman aramak ve bulmak alışkanlığımız oldu ve bu durumu dış siyaset olarak isimlendirdik Ne gerçek dost ne de hakiki düşman olmadığını anladığımız ve kendi sorunlarımız için "düşmanın felaket planlarını" değil kendimizi suçlu gördüğümüz zaman, daha az hayal kırıklığı, sorunların azaldığı ve olgunlaşmamızın

başladığı bir dönem yaşarız. Aslında siyasi ve maddi çıkar beklemeksizin yardım etme hazırlığı içinde olanlar varsa bile, bu bizim durumumuzu önemli derecede değiştiremez. Çünkü zenginlik bir ülkeye ithal edilemez. O kendi çalışma esası üzerinde ve o ülkede yaratılmak zorundadır. Elde etmek istediğimiz her neyse, tek başımıza yapmak zorundayız. Bizim yerimize hiç kimse onu yapmak istemez ve yapamaz.

Bu çalışma programı ve faaliyetin muazzam cesaret verici olabilecek zemini vardır. İslam dünyasının doğal kaynaklar ve imkanları muazzamdır ve o dünyanın sadece bir parçası olan Endonezya, ABD ve Sovyetler Birliği'nden sonra, dünyanın en zengin üçüncü yoğun bölgesidir. Bir bütün olarak İslam dünyası bu manada birincidir.

Yeniden doğuşu ilan ederek biz emniyet ve rahatlık dönemine değil, aksine sınav ve sorunlar devresine işaret etmekteyiz. Kendi tahripçilerine yalvaran pek çok şey vardır. Onun için bu devre refah ve bolluk günleri değil, şeref ve onur günleri olacaktır. Uyuyan millet ancak darbelerle uyandırılabilir. Toplumumuza iyilik isteyen herkes onu tehlikeler, çabalar ve sıkıntılardan korumamalıdır. Aksine bu toplumun kendi güçlerini kullanması, imkanlarını sınava koyması, risk alması için tek kelimeyle uyumaması ve yaşaması için elinden geleni yapmalıdırlar. Toplumumuz sadece uyanık ve hareketli olarak kendi yolunu bulabilir.

14. Kadın ve Aile

Müslüman toplumun her tarafında kadının durumu yeni neslin doğal terbiyecisi ve analığına uygun olarak değişmek zorundadır. Okumamış, ihmal edilmiş ve mutsuz bir anne, Müslüman halkların yeniden doğuşunu başlatacak ve başarılı bir şekilde devam ettirecek oğul ve kızları büyütemez. Anneliğe toplumsal etkinliğin rütbesi verilmesi için İslam'ın ilk adımını atması gerekmektedir. Haremlere (çok eşliliğe) son verilecektir. Kadına haksızlık yapmak için kimse İslam' a dayanma hakkına sahip değildir ve bu tür suistimallere son vermek zorundadır. Bu tezler, hiçbir şekilde, topluma, kadın kesiminin ahlaksız üyelerinin savunduğu ölçüler, heva ve hevesleri ile hakimiyet kurmak isteyen batı menşeli feminizm düşüncesinin sonucu değildir. Bu Avrupa manasında bir eşitlik de değildir. Bu, kadın ve erkeğin eş değerde olduklarını vurgulamak suretiyle, aralarında mevcut olan ve muhafaza edilmesi lazım olan farklılıklara da dikkat çekmektir. Eş değerlik prensibi, doğrudan doğruya Kur'an-ı Kerim'de defalarca ve apaçık bir biçimde ifade edildiği gibi (özellikle Ahzab- 55) erkek ve kadın için aynı dini ve ahlaki kurallarının mükellefiyetinin sonucudur.

 

Medeniyet kadından kullanılan veya tapılan bir nesne yarattı, ancak bu esnada, tek saygıdeğer özelliği olan şahsiyetini aldı. Anneliği ihmal ederek o, kadını, temel ve yeri doldurulamaz rolünden yoksun bıraktı.

Ailenin ciddi krizden geçtiği ve değeri soru işareti altında bırakıldığı bu sıralarda, İslam yeniden insanın bu tarz hayatına olan desteği ve bağlılığını teyit etmektedir. Aile yuvasının emniyetine katkıda bulunarak ve onu tahrip eden iç ve dış faktörleri ortadan kaldırarak (alkol,fuhuş ve sorumsuzluk), İslam pratikte, normal ve sağlıklı kadının en büyük ve gerçek menfaatini muhafaza etmektedir. Soyut eşitliğin yerine o, kadına, onun için bütün kıymetleri ile beraber, sevgi, nikah ve çocuk temin etmektedir.

İslam'ın ilk asırlarında formüle edilen aile ve nikah hukuku bugünün getirdiği ihtiyaçlara ve insanlığın ulaştığı toplumsal şuura uygun olarak yeniden sorgulanmalı ve çok eşliliğin daha fazla sınırlandırılmasına hatta günlük hayattan tamamen ortadan kaldırmaya yönelik

tedbirler alınmalıdır. Aynı zamanda boşanmanın sınırlandırılmasıyla, bu durumlardaki kadın ve çocukların etkili maddi korunması sağlanmalıdır.

15. Hedef Vasıtayı Mübah Kılmaz

İslami düzenin sağlanması için cinayet hariç her yol mubahtır. Kontrolsüz ve aşırı zor (zulüm) kullanarak İslam ve bu mücadelenin güzel ismini lekelemeye hiç kimsenin hakkı yoktur. İslam toplumu adaletin temellerinden biri olduğunu yeniden teyit etmelidir. Kur' an-ı Kerim bizim düşmanlarımızı sevmemizi emretmemiştir ancak kesinlikle adil olmamızı ve affetmemizi emretmiştir (Kur'an, Nisa 135, Nahl 126). Gücün kullanılması bu emirler çerçevesinde olmak zorundadır.

"Hedefe ulaşmak için her yol mübahtır" formülü sayısız cinayetlerin sebebi olmuştur. Ulvi hedef aşağılık (alçakça) bir vasıtayı kutsal kılamaz, fakat aşağılık bir vasıta her hedefi küçültebilir ve yıpratabilir. Ahlaki olarak ne kadar güçlü olursak -ki karar verme meselelerinde kuvvet güçlü olanların değil zayıfların silahıdır- o kadar az güce ihtiyacımız olur. Gücün yapamadığını ali cenaplık, tutarlılık ve cesur duruş yapar. (Kur'an, Nahl 125, Şuara 34-35).

16. Azınlıklar

İslami düzen ancak nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturdukları ülkelerde gerçekleşebilir. Bu çoğunluk olmaksızın İslami düzen sadece iktidar olur (çünkü ikinci unsur olan İslam toplumu eksiktir) ve zorbalığa dönüşebilir. 

İslam devlet içinde gayr-ı Müslim azınlıklar, bağlılıkları karşılığında, dini özgürlüğe ve her türlü korunmaya sahiptirler.

Gayr-ı Müslim devleti içinde Müslümanlar, dini özgürlüklerinin, normal hayatın ve gelişimin sağlanması kaydıyla, o topluluğa bağlı olmak ve İslam' a ve Müslümanlara zarar verenler hariç, tüm görevleri yerine getirmekle mükelleftirler.

Müslüman olmayan ülkelerinde yaşayan Müslümanların durumu her zaman, dünya İslam toplumunun gücü ve itibarına bağlı olacaktır.

17. Diğer Topluluklar İle Olan İlişkiler

İslam toplumunun diğer toplumlara karşı olan ilişkiler şu prensipler üzerindedir:

1. Dini aidiyetinin hürriyeti (Kur'an-ı Kerim, Sure 2/256),

2. Güç, kararlı ve etkili savunma (Kur'an-ı Kerim, Sure 8/61-62, 42/39-42, 2/190-192),

3. Saldırgan savaş ve cinayetin yasaklanması (Kur'an-ı Kerim, Sure 2/190-192, 42/42),

4. Karşılıklı işbirliği ve halkların tanışması (Kur’an-ı Kerim, Sure 49/13),

5. Kabul edilmiş mükellefiyetler -antlaşmalara saygı (Kur’an- ı Kerim, Sure 91 4).

6. Mütekabiliyet esası (Kur'an-ı Kerim, Sure 9/8).

 

İlk Bölüm İçin Aşağıdaki Linki Tıklayınız:

http://hertaraf.com/haber-bizim-zamanimizda-islam-duzeni--aliya-izzetbegovic-3574

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş